Allah kullarına her şeyi bir vasıta aracılığıyla mı verir?

Soru: Rabıta hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? Allah dışındaki her şeyin rabıtası yapılabilir mi? Şeyhi rabıta etmek şirke girer mi? Allah kullarına her şeyi bir vasıta aracılığıyla mı veriyor? Bu araç bazen bir melek ya da bir insan olabilir mi?

Haberin Devamı

Soru: Rabıta hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? Allah dışındaki her şeyin rabıtası yapılabilir mi? Şeyhi rabıta etmek şirke girer mi? Allah kullarına her şeyi bir vasıta aracılığıyla mı veriyor? Bu araç bazen bir melek ya da bir insan olabilir mi? (Mehmet Ali)

Cevap: Rabıta meselesi hakkındaki görüşümüzü, İslâm Tasavvufu adlı eserimizden okuyalım: İlk sûfiler mürşidin lüzumuna kesin kani olmakla beraber, tasavvufun kuruluşundan ta Abdülkahir Söhreverdî'nin yaşadığı altıncı hicri asra kadar, şeyhi göz önünde hayal etmek gibi bir rabıta uygulamamışlardır.

Tasavvuf ilimlerinin camii Ebû Abdi'r-Rahmân es-Sülemî'nin ve onun hem arkadaşı hem de talebesi olan Hafız Ebû Nu'aym'in ve yine onun talebelerinden Kuşeyri'nin eserlerinde, şimdi uygulanmakta olan bir rabıta anlayışı görmedik. Onlar şeyhi sevmeyi, ona teslimiyeti ve onun emirlerine uymayı gerekli görüyorlar ama "şeyhin sureti göz önünde hayal edilecektir" diye bir şey söylemiyorlar, islâm, kul ile Allah arasında her türlü vasıtayı kaldıran tevhit dinidir. Bu yolda suretler düşer, tek hakikat kalır ki o da bütün görünen vücutların, suretlerin kaynağı olan Allah'tır.

Tecrübeli bir öğretmen
Şeyh, Allah ile kul arasında vasıta değil, Allah yolunun göstericisidir, eğiticidir. O, mana yolunu yürümüş, bu yolu yürümede deneyim sahibi olmuş, şeytanın kuracağı tuzakları görmüş olan bir öğretmendir. O, Allah yolunda yürümek isteyen sâlike, yol esnasında karşılaşacağı engelleri nasıl aşabileceğini söyler, geçirdiği hal ve makamların derecesini bilir. O hal ve makamlarda ne yapması gerektiğini öğretir. Yoksa haşa kendisini Tann yerine koyup müride, Allah'ı düşünmek yerine kendisini hayal etmesini emretmez. Sülemî. sûfilerin prensiplerini açıklarken mürşidin ahlakıyla ahlâklanmak gerektiğini söyler. İbni Haldun da Şifau's-Sâil'inde zahir ilimlerde muallime ihtiyaç olduğu gibi batın ilimlerde de muallime ihtiyaç vardır kanaatini izhar etmektedir.

Tasavvuf ve Hayat adında bir eser veren Haydarabâd, Osmaniye Üniversitesi sabık Profesörü Abdülbari en-Nedvi de mürşidin, salike nümûne-i imtisal olacak bir insanın kâmil olduğuna işaret ettikten sonra diyor ki: "Zaten vahdeti vücutçuların murakabesi gibi bir murakabe, şeyhi gözünün önünde tasavvur etmek gibi bir rabıta havassın haline uygun gelmemektedir. Gerçekten böyle bir murakabe ve rabıta, sâlike zararlı olmaktadır" (Abdu'l-Bârî Nedvî, Tasavvuf ve Hayat, M. Ateş çevirisi, s. 82, İst, 1967).

DİĞER YENİ YAZILAR