Aydınlık insanlar çok dertli

Haberin Devamı

Kim ne derse desin, kim onları “bir grup azınlık ve elit” olarak göstermeye çalışırsa çalışsın, Türkiye’nin aydınlık yüzleri, aydınlık insanları var. Hem de farklı partilerden, her meslekten, her yaş grubundan, her eğitim düzeyinden. Yani 90’lı yıllarda Refah-Yol iktidarında Susurluk skandalı ortaya çıkmışken, bu “devlet, mafya, siyaset üçgenindeki” rezillikler ortaya çıksın diye ışıkları yakıp söndüren “tertemiz insanları” var. Erbakan bu “tertemiz insanlar” için “onlar glu glu dansı yapıyorlar” diyordu. Ve Erbakan’ın yanındaki Tayyip

Erdoğan’lar, Gül’ler, Arınç’lar, bunu söyleyen Erbakan’ın dizleri dibinde oturuyordu.

***


Evet Türkiye’nin aydınlık bir yüzü, aydınlık insanları var. 1995- 1997 arası, hani Şevki Yılmaz’lar “bu Kemalist düzeni yıkacağız” diye bağırır, insanlara yeminler ettirirken, o Şevki Yılmaz, partisinin Meclis grubunda, ayakta alkışlarla karşılanırken birileri “size bir iğne yapacağız, uyandığınızda her şey değişmiş olacak” derken tüm bunlara karşı çıkan, 29 Ekim törenlerine milyonlarla katılan, “Türkiye laiktir” diye bağıran, Atatürk resmi taşıyanlar. Evet bu aydınlık yüzler var.

Hem de tüm bunlar yaşanırken, “laiklik neden tehlikede olsun, ne yapıyorlar ki, gösterin bize bir gerekçe, değişen bir yasa gösterin” diyen, “ne var ki, neden korkuluyor ki, bundan güzel demokrasi mi olur” diyen, “işte demokrasi böyle gelişir” diye yazan, başlık atan, daha sonra “iktidar partisi kapatılır mıymış, Anayasa Mahkemesi kapatamaz, kapatırsa siyasal karar vermiş olur” diyen, sonunda da AİHM “Refah Partisi’nin kapatılmasını” haklı bulurken, bu karar hiç yokmuş gibi davranmayı yeğleyen ve de o günlerde o olanlara karşı çıkanları da, “laikçilikle, demokrasi karşıtlığı, 28 Şubatçılık” ile suçlayan aydınlara(!) karşın. Yani Deniz Som’un yazısında belirttiği “iktidara yakın olmaktan başka düşüncesi olmayan o 28-30 kişiye” karşın.

***


Bugünlerde bu “aydınlık insanlar” çok üzüntülü. Çünkü Türkiye’nin yıllar boyunca bin bir güçlükle yerleştirmeye çalıştığı, tüm birikimleri, değerleri yok oluyor. Gözlerinin önünde. Ve liberal aydınların(!) yani Başbakan’ın deyimi ile “iktidarın silahşörlerinin” desteğiyle...

1980 öncesinde, iktidardaki Başbakan’ın öz yeğeni, hayali ihracatla suçlanıp Türkiye’den kaçmak zorunda kalmıştı. Daha sonra İSKİ skandalı ortalığı karıştırdı. Çünkü o dönemlerde Türkiye’de bu tür işler ayıp, hukuk dışı sayılırdı. Bugün ise Şaban Dişli ortaya çıkıyor ve iktidar onu sonuna kadar savunuyor. 1 milyon dolar komisyon iddiaları ortaya atılıyor. Ve iktidar bunu savunuyor. Bir anlamda şöyle deniyor: “Ne var, bal tutan parmağını yalar.” Deniz Feneri davasında adı geçen RTÜK Başkanı Zahit Akman hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor. Hem de iktidarın desteği, yardımı ile. Şimdi bu ülkenin aydınlık insanları üzülmesin de, kim üzülsün?

***


Almanya’nın bir savcısı ve polis şefi, mahkemede “Türk Emniyetine Deniz Feneri Derneği için eş zamanlı arama yapalım, delillerin karartılmasını önleyelim dedik, bize gerek olmadığı cevabını verdiler, İçişleri Bakanlığı’na sormadan böyle bir cevap vermeleri mümkün değildir” diyorlar ve bu ülkenin liberal(!) aydınları(!) yani Başbakan’ın deyimi ile “iktidarın silahşörleri, paralı askerleri” hâlâ “bizi AB’ye iktidar partisinin sokacağına” inandırmaya çalışıyor. Bu aydınlık insanlar üzülmesin de kim üzülsün?

Ve Alman savcının bile şikâyet ettiği bu “hukuk sistemi”, bu konuda gözlerini yumarken, tek bir şey yapmazken, göz göre göre Kuddusi Okkır’ın ölümüne neden oluyor. Çok değerli iki komutandan birini, ancak beyin kanaması geçirip ölümle pençeleşirken tahliye ediyor. Ve üstelik Tuncay Özkan’ın, Duygu Dikmenoğlu ile İlhan Selçuk ile Nurseli İdiz ile ve Hurşit Tolon ile birleşip darbe yapıp yapmayacaklarını sorguluyor. Buna bizleri inandırmaya çalışıyor. Bu ülkenin aydınlık insanları üzülmesin de kim üzülsün?

DİĞER YENİ YAZILAR