Gazete Vatan Logo

Şoklama sistemi

Melih Aşık / Milliyet

CHP Milletvekili Şahin Mengü, Ergenekon’daki son dalgayı iki sözcükle açıklıyor: “Frenler patladı”... Gözaltına alınanlar daha öncekiler gibi toplumun ulusalcı, laik, Atatürkçü olarak tanıdığı isimler. Ortak yanları iktidar muhalifi olmaları... Şahin Mengü topluma verilen mesajı özetliyor:

- Herkes her an gözaltına alınabilir, suçsuz da olsa aylarca hapiste kalabilir, çenenizi tutun, muhalefetten vazgeçin...
Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, davanın seyrini soranlara:
- Bu davanın savcısı Başbakan’ın kendisi, diyor, gidişatı ona sorun...
Milletvekili ve hukukçu Şahin Mengü, gözlemlerini aktarıyor:
- Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre bu tip aramalarda savcının bizzat bulunması gerekir. Benim gördüğüm kadarıyla yok. Aynı yasanın 90. ve 98. maddeleri gözaltına alınma koşullarını sıralar. Bunların başında kaçma ihtimali gelir. Siz, gözaltına alınan bu isimlere kaçın deseniz bile kaçmazlar. Tabii daha komik unsurlar da var...
- Nedir onlar?
- Bu kişiler gerçekten darbeciyse evlerinde bugüne kadar belge saklarlar mı? Hele hele taktik, strateji gibi konularda üst düzeyde eğitim görmüş emekli subaylar... Buna rağmen evlerinde belge aranıyor! Sayın Sabih Kanadoğlu’nun Ayvalık’taki evinde yapılan aramada avukatı bile yok. Ya birisi yanında getirdiği içinde suç unsuru olan bir kaset için, evde bulduk, derse ne olacak?
Çağdaş, laik, cumhuriyetçi kesim, olup biteni kendine yönelik bitirme operasyonu olarak görüyor. Baykal: "Bu bir intikam operasyonudur, bir hesaplaşma söz konusudur" diyor.
Ergenekon davası "büyük hesaplaşma"nın merkezi oluyor... Gündemin en tepesine oturuyor.



Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’ın damadı Ankara Belediyesi’yle ballı bir alışveriş yapmış.
AKP’nin dümen suyundan gidince insanların bahtı nasıl da açılıyor...
Haldun Ertem



Darbeden kaçarken
Ergenekon operasyonu topluma ilk anda, darbelerin, çetelerin ortaya çıkarıldığı bir süreç gibi takdim edildi. Herkes gibi bizde uzun süre buna inandık... Destekledik. Ama davanın aldığı seyir uzun süredir çok başka şeyler düşündürüyor. Evi aranan Yargıtay Onursal Başsavcısı:
- Türkiye hiçbir zaman dinci bir diktanın yerleşebileceği bir ülke olmayacaktır, diyor.
Demek ki operasyonlarda böyle bir amaç seziyor.
CHP Lideri Deniz Baykal'ın tespiti:
"Bu şahsi bir hesaplaşma değildir, cumhuriyet ve onun temel ilkeleriyle değerleriyle hesaplaşılmaktadır."
Cumhuriyetçi laik kesimde, bu işin bir "dinci karşı darbe" olduğu izlenimi güçleniyor... Yeni değerlendirmeler yapılıyor. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Kuvvet Komutanlarının dün akşamki olağanüstü toplantısı da kuşkusuz hayra alamet değildir.
Bir sandık el bombası Türkiye'yi darbeye götürmez. Ama laik cumhuriyete karşı dinci darbe yapıldığı izlenimi güçlenirse, Türkiye o çok korkulan sürece girer...
Hukuk ve adaletin göz göre göre çiğnenmesine karşı çıkmazsak, ufuk karanlıktır.



Kürtçe TV algısı...
DTP’nin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, parti toplantısında esip gürlüyor:
“Bu halkın dilini, kültürünü ve kimliğini kabul etmeyenler, 20 yıldır verilen mücadele sonucu bunu kabul ettiler. Bu mücadele böyle devam ederse, yakında bu toprakların da adını kabullenecekler...”
AKP, TRT Şeş ile başlayan Kürtçe yayını kendi siyasi ikramı olarak takdime çalışırken...
Osman Baydemir ne demek istiyor?
Gayet açık... Demek istiyor ki:
“20 yıldır verilen PKK mücadelesi sonucu halkın dilini, kültürünü kabul ettirdik. TRT 6 AKP’nin lütfu değil, bizim söke söke kabul ettirdiğimiz bir kültürel haktır. Bu mücadeleyi böyle sürdürürsek yakında bu toprakların Kürdistan olduğunu da kabul edeceklerdir...”
Osman Baydemir’in bu sözleri Kürt toplumunda kabul görür mü? Görür...
PKK terörü sürerken verilecek her taviz, yapılacak her iyileştirme, doğal olarak PKK’nın başarısı gibi yansıtılacaktır bu örgütün Baydemir gibi sözcüleri tarafından. Halk da bunu böyle benimseyecektir.
Kürtçe yayını devlet eliyle yapmak büyük hataydı...
Başbakan yaptığı yanlışı hâlâ anlamamış görünüyor. Grupta diyor ki:
- İngilizlerin BBC radyosu İngilizce dışında 31 dilde yayın yapıyor...
Profesör Mümtaz Soysal yapılan yanlışı vurguluyor:
“Komşularda konuşulan dillerden biriyle, dış yayın yapmak başka; kendi halkınıza günün her saatinde seslenirken devlet dili dışında bir dil kullanmak başka şeydir. Devletin görevi ulusun ortak dilini öğretmektir.”
Sen devlet televizyonundan Türkçe öğreteceğin yerde Kürtçe yayın yap... Kürt vatandaşını Türkçe öğrenmekten caydır... Bunun ayrımcılığa yaradığını göreme... Pes yani...

Erdoğan, “Ülkeyi yönetmek bakkal dükkanı yönetmeye benzemez” demiş.
Doğrudur.. Çünkü ülkeyi yönetirken bulguru, pirinci , kömürü kendi paranla değil devletin parasıyla alıp dağıtıyorsun... Sistem farklı...
Ahmet Nedim

Haberin Devamı