Gazete Vatan Logo

Sır gövdede...

Düşen Türk jetinin neden düştüğü hala belirlenemedi, gözler Rusya ile yapılacak görüşmede

Sır gövdede...

Genelkurmay’ın, düşen Türk jetinin su yüzeyinden toplanan malzemeleri üzerinde yapılan incelemede herhangi bir patlayıcı madde ya da mühimmat izine rastlanmadığını açıklamasının ardından tüm dikkatler uçağın hâlâ deniz dibinde olan ana gövdesine çevrildi. Gövdenin çıkarılmasının ardından yapılacak inceleme, uçağın düşüş sebebini aydınlatacak en önemli veri olacak...

Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı, TSK’nın açıklamasında da belirtildiği gibi sadece “su yüzeyinden” toplanan malzemeler üzerinde incelemelerde bulunarak, raporunu tamamladı. Bu raporda, “Malzemeler üzerinde petrol türevi herhangi bir yangın başlatıcı ve hızlandırıcı madde profiline, organik ve inorganik patlayıcı madde artığına ve herhangi bir mühimmata ait olduğu değerlendirilen bir bulguya rastlanmamıştır” denildi. Dolayısıyla şimdi dikkatler denizin dibinde bulunan uçağın gövde enkazına çevrildi. Gövdenin su yüzüne çıkarılmasının ardından yapılacak inceleme, uçağın düşüş sebebini aydınlatacak en önemli veri olacak.

Sır gövdede...

Gövdeyi kim çıkaracak?

Ancak Nautilus araştırma gemisinin, kamera sistemindeki arıza nedeniyle bölgeden ayrılması ise gövde enkazının çıkarılmasında gecikme yaratıyor. Dışişleri ve TSK, deniz dibinde tespit edilen ve halen çıkarılamayan parçaların denizden çıkarılması için yeni imkanların araştırılmasına başladı. Diğer taraftan, uçağın enkazının aranması ve kurtarılması faaliyetlerine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ait 4 adet askeri gemi ile devam ediliyor. Uçağın gövde gibi unsurlarını deniz dibinden çıkartabilmek için Nautilus ayarında bir gemiye ihtiyaç duyuluyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı da deniz dibinde bulunan parçaların kamera görüntüleri üzerindeki teknik incelemesini sürdürerek giz perdesini aralamaya çalışıyor.

‘Harp sistemi’ iddiası

TSK’nın açıklamasında yer verdiği, “Suriye resmi makamlarınca kendileri tarafından düşürüldüğü iddia edilen” cümlesi de uçağın bir arıza ya da başka bir ülke tarafından düşürülebilme ihtimaline de vurgu yapıyor. Bu açıklama, “Uçak başka bir ülke tarafından elektronik harp sistemleri kullanılarak düşürülmüş olabilir” iddialarının ortaya atılmasına neden oldu. Uçağın bir arıza nedeniyle düşme ihtimalinde pilotların fırlatma koltuklarını kullanarak, uçaktan atlama şansları bulunuyor. Ancak pilotların naaşlarının uçağın enkazından çıkarılması “arıza” iddiasını zayıflatıyor. Ayrıca merkez- uçak irtibatlarında arızaya yönelik bir kayıt bulunmuyor.

‘Pilotlar kontrolü kaybetti’

Bu arada edinilen bilgilere göre Dışişleri hala Türk jetine füze ateşlemesi yapıldığı tezini sürdürüyor. Ancak füzenin uçağa isabet sağlamasa bile pilotların manevra yapmasına ve bunun da uçağın kontrolünü kaybettirebileceği alternatifleri de masaya yatırılıyor. Böyle olsa bile Suriye’nin sorumluluğunun aza indirilemeyeceği vurgulanıyor.

‘SAM füzesi izi yok’

Uçakla ilgili yapılan yorumlar arasındaki en sağlam veri ise olaydan sonra devletin zirvesine yapılan tüm bilgilendirme sunum ve raporlamalarda ilk isim olarak yer alan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanı Tümg. Ateş Mehmet İrez’in açıklamalarına dayanıyor. “SAM füzesi izi yok” diyen Tümg. İrez’in değerlendirmelerinin, brifing tutanaklarına şöyle yansıdığı iddia edilmişti: “Uçağın radarda kaybolması, bu noktada ani bir isabetle vurulup düştüğünü gösteriyor. İsabetin ani olması, hem pilotlardan vurulana kadar bu konuda hiçbir ikaz ya da işaret gelmemiş olmasından, hem de uçağın seyir yönünü muhtemel bir saldırıdan kaçmak için değiştirmemiş olmasından anlaşılıyor. Ancak daha sonra gözle görülen suya vuruş -ki Suriye karasularında- noktasından uçağın düşmeden hemen önce ani bir keskin dönüş yaptığı anlaşılıyor. Pilot, son anda kendisine yönelik bir füze veya roket görüp içgüdüyle yön değiştirmiş olabilir. Uçağı düşüren silahın bir SAM (Rus yapımı yerden havaya füze sistemi) olması halinde, bunun bizim radarımızda da mutlaka iz bırakmış olması gerekirdi. Oysa radarda herhangi bir SAM izi görülmedi. Bu da uçağın, SAM füzesiyle değil insan tarafından taşınan bir füzeyle (Man Operated Missile) vurulmuş olabileceğini ve bunun o sularda seyreden Suriye gemilerinden birinin güvertesinden de atılmış olabileceğini izah eder.”

‘Başbakan Putin’den görüntüleri istemez’

Bütün bu gelişmelerin ardından Erdoğan’ın 18 Temmuz’da gerçekleştireceği Rusya ziyareti de kritik önem taşıyor. VATAN’a bilgi veren kaynaklar, ziyaretle ilgili şu bilgileri verdi: “Bu ziyaret yaklaşık 2 ay önce kararlaştırıldı. Daha önce Erdoğan, Rusya’ya yine davet edilmişti ancak programı o dönem uymadığı için bu ziyaret gecikti. Ziyarette, düşürülen Türk jetiyle ilgili Rusya’nın elinde bulunan radar kayıtlarının ise Başbakan Erdoğan tarafından istenmesi söz konusu olmaz. Bu kayıtların alınması için Sayın Başbakanın talepte bulunmasına gerek yok. Diplomatik yollardan bu sağlanabilir.”

Uçak yüzlerce parçaya ayrıldı naaşlar deniz tabanındaydı

- Uçağın düşmesinin ardından Türk Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Franscis Ricciardone’yi arayarak yardım talebinde bulundu. Ricciardone’de daha önce Bodrum’dayken ziyaret ettiği Nautilus gemisinin kaptanı Robert Ballard’ı aradı. Ballard Wyoming’de tatildeydi. Teklifi kabul etti. İstanbul’da demirli Nautilus Doğu Akdeniz’e demir aldı, Ballard da uçağa atlayarak Türkiye’ye yola çıktı.

- Nautilus bölgeye doğru seyir halindeyken Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait TCG Çeşme ve TCG Gökçeada gemileriyle arama çalışmaları yürütüldü. Bu gemilerin radarından 8 ayrı bölge olası enkaz yerleri olarak işaretlendi.

- Pilotlara ait kasklar, botlar, acil durum kiti ve diğer enkaz parçaları Suriye savaş gemisi tarafından su yüzeyinde toplanmıştı.

- 22-26 Haziran tarihleri arasında Gökçeada gemisi, 70x23 mil karelik alanda 30 enkaz parçası buldu. Bunların arasında kanat parçası, yakıt tankı, bir pilot botu, bir metal kutu ve kuyruk parçası vardı.

7 no’lu bölgede çıktı

- Nautilus bölgeye ulaştığı zaman 7 metreye 3 metre genişliğindeki 8 numaralı olası enkaz bölgesi inceleme altına alındı. Hercules ve Argus isimli mobil su altı araçları deniz tabanına indirildi ancak görüntüleme yapıldığında bunun bir kargo gemisinden düşmüş olan konteyner olduğu anlaşıldı.

- Aramalar 7 nolu bölgeye yönlendirildiğinde ‘yüzlerce ama yüzlerce’ enkaz parçası tespit edildi. Şehit pilotların cansız bedenlerinin de enkaz parçaları arasında deniz tabanında durduğu görüldü.

- Pilotların naaşlarının su yüzüne çıkarılması için Nautilus’un ekibinin “asansör” olarak adlandırdığı, daha önce deniz dibinden bilimsel örnekler ve arkeolojik parçalar çıkarmakta kullanılan aracın kullanılmasına karar verildi.

Gemide askeri tören

- Asansör, ilk olarak Hava Pilot Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy’un naaşının tespit edildiği noktadan 350 metre dibe indirildi. Ardından Nautilus’ta bulunan Argus ve Hercules adlı araştırma gereçleri asansöre ulaştırıldı. Hercules’ü Nautilus’tan uzaktan kumanda ile yönlendiren uzmanlar araçtaki iki kol aracılığıyla Teğmen Aksoy’un naaşını, asansör üzerindeki sepete yerleştirdi. Ardından asansördeki çelik ağırlıklar çıkarılarak, naaşın, su yüzüne çıkarılması sağlandı. Daha sonra ise naaş Nautilus’a alınarak askeri tören yapıldı. Ardından da Türk savaş gemisine Teğmen Aksoy’un naaşı götürüldü.

- Akabinde Pilot Yüzbaşı Gökhan Ertan’ın naaşı da benzer şekilde su yüzüne çıkarıldı.

- Ardından da Ballard karaya çıkarak Türk yetkilileri yapılan işlemler konusunda bilgilendirdi ve 6 Temmuz’da ABD’ye döndü.

Kaza olmuşsa, Suriye niye ‘Vurduk’ desin!

Genelkurmay’ın ‘kaza’ ihtimalini doğuran açıklamasını, bir hafta önce yüzbaşı oğlu şehit pilot Gökhan Ertan’ı toprağa veren babası Ali Ertan, şöyle değerlendirdi: “İncelemelerle ilgili bana da bilgi verilmiyor. Ama açıklama şaşırttı beni. Esad’ın ‘düşürdük’ açıklamalarını biliyoruz. Uçak düşürülmediyse, olay kazaysa Suriye neden bunu üstleniyor ki? Zaten bu kadar sıkıntı yaşarken neden savaşın eşiğine gelsin? Bu garip bir durum.” (Kenan BUTAKIN HABER MERKEZİ)

Haberin Devamı