Piyasa ekonomisinin neresindeyiz?

Son otuz yılda iktisat tarihine damgasını vuran "yeni iktisat tarihi" okulu, ekonomik kalkınmanın kurumsal arka planının vazgeçilmezliğini ortaya çıkaran çok önemli katkılar yaptı

Haberin Devamı

Son otuz yılda iktisat tarihine damgasını vuran "yeni iktisat tarihi" okulu, ekonomik kalkınmanın kurumsal arka planının vazgeçilmezliğini ortaya çıkaran çok önemli katkılar yaptı. Bu katkılar sayesinde biliyoruz ki piyasa ekonomisinin kalkınmaya köstek değil destek olması için, doğasının ürünü olan aksaklıkları azami ölçüde giderecek sağlam ve etkin kurumlara ihtiyaç var. Kapitalist piyasa ekonomisi, özellikle üç alanda etkin denetleme yapabilen ve caydırıcı yaptırım gücü olan kurumlara sahip olmadığı takdirde, vahşi ormana dönüşüyor. Kimin eli kimin cebinde, belirsizleşiyor. Böyle bir ortamda da uzun soluklu kalkınma olanaksızlaşıyor. Çünkü adalet duygusu kalmıyor, toplumsal çatışmalar ve tedirginlik artıyor, insan enerjisi üretken faaliyetlere yönelmek yerine, "yasal" soygunlardan korunma faaliyetlerinde harcanıyor. Bu üç kritik alanı, ekonomi hukuku, finans piyasası ve kamu harcamaları olarak tanımlayabilirim.


* Ekonomi hukuku sözleşmelerin yerine getirilebilmesi için şart. Ekonomi hukukunuz boşluklarla doluysa, ekonominin gerekleriyle uyumsuzsa, üstelik yargı sisteminiz var olan hukuku bile uygulamaktan acizse, sözleşmelere güven kalmaz. Güven kalmayınca, yapılabilecek sözleşmelerin bir bölümü yapılmaz, yapılanları da uygulatmak büyük sorun olur. Ülkemizde bu açıdan durumun vahametini gösteren örneklere herhalde ihtiyaç yok.

* Finans sektörü piyasa ekonomisinin en hassas parçası. Çünkü vatandaşlar paralarını bu sektöre emanet ederler. Bankalar ve diğer aracı kurumlar da bu paraları en verimli şekilde kullanmakla yükümlüdürler. İyi denetlenmediği takdirde çok iyi bildiğiniz sorumsuzluklar, hatta hortumlar ortaya çıkar. Sık sık krizlerle sarsılan bir finans sektörü, tasarrufları etkin bir şekilde yatırımlara dönüştüremez. Bu konuda da durumun vahametini göstermek için örneklere ihtiyaç olduğunu sanmıyorum...

* Kamu harcamalarının denetlenmesi de çok önemlidir. Denetimin temel halkası Merkez Bankası'nın bağımsızlığıdır. Çünkü siyasetçiler bu bankayı sonsuz kaynak makinesi olarak görürler. Karşılıksız parayı harcadıkça enflasyon yaratırlar. Almaya cesaret edemedikleri vergiyi bu yolla alırlar. Sonra da ipin ucu kaçar. Kamu harcamalarını vergi gelirlerinin etkin kullanımı için de denetlemek gerekir. Siyasiler seçmenlerine ekonomik verimle, hatta sosyal adaletle hiç ilişkisi olmayan ulufeler dağıtmaya bayılırlar. Merkez Bankası'nın sonsuz zannedilen kaynakları azan enflasyon nedeniyle kullanılamaz hale gelince de borçlanma başlar.


Yıllarca Türkiye ekonomisi bu koşullar altında yaşadı. Hesapsız ulufe dağıtımı sonunda ekonomi dama dedi. Son on yıl kalkınma açısından tamamen kaybedildi. Doğru dürüst işleyen bir piyasa ekonomisinin inşasına başlamakta çok geç kaldık. Bu inşada miladın 1980 yılı olduğuna dair görüş oldukça yaygındır. Aslında Özal'lı yıllar vahşi orman döneminden başka bir şey değildi. Bana göre gerçek milat 1999 Haziran ayıdır. Çünkü sahte piyasa ekonomisinin iflas ettiği, IMF ile esaslı bir anlaşma yapmaktan başka çarenin kalmadığının kafalara dank ettiği tarih bu tarihtir.

Gelecek yazıda devam edeceğim.

DİĞER YENİ YAZILAR