“Liyakat Madalyası”

Madalya bir ihtiyaç değil, vitamini de yok ama havası iyi oluyor.. Yakın arkadaşlarımdan birine böyle bir madalya taktılar ben de inceden haset duygusu yarattı.. Benim de artık rozet kategorisinden çıkmak için bir şeyler yapmam lazım..

Haberin Devamı

Madalya bir ihtiyaç değil, vitamini de yok ama havası iyi oluyor.. Yakın arkadaşlarımdan birine böyle bir madalya taktılar ben de inceden haset duygusu yarattı.. Benim de artık rozet kategorisinden çıkmak için bir şeyler yapmam lazım..

İnsanın yakın arkadaşlarından birine Almanya’nın “Federal Liyakat Madalyası” verilmesi iyi bir şey.. Yine de törene giderken niye gerildiğimi bilmiyorum..

Belki tören yerinin Alman Büyükelçiliği’nin yazlık konutunda olmasından..

Böyle diplomatik davetlere bünyem alışık değil..

Ev daveti olsa.. Temsil yemekleri beğenmesen.. Veya tam doymasan..

İleri geri konuşur, ev sahibesini tedirgin edersin.. Diplomatik korunmazlığı olan bir mekânda bunu yaptın mı diplomatik sorun çıkar..

***

Federal Almanya Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz ile eşi Bayan Ursula Cuntz adına gönderilen davetiye elime geçtiğinde hafif tedirgin olmamın sebebi bu..

Yine de madalya verilecek olan arkadaşım Cengiz Sezen’i arayıp “Ne yiyeceğiz?” diye sordum..

“Merak etme..” dedi.. “Büfe doyurucu..”

Bu cevap, Türkiye-Almanya ilişkilerinin en az bir yıl daha iyi gideceğinin garantisiydi, içim rahatladı..

DİPLOMATİK KATKI
Tarabya’daki yazlık konutun önüne geldiğimde Dr. Cengiz Sezen tarafından şahsıma verilen “karnın doyacak” garantisinin yerinde olduğunu bir kez daha anladım..

Ankara’da gazetecilik yaptığım yıllardan bilirim.. O yıllarda genciz, bekârız ve parasısız..

Görevli olarak gittiğimiz diplomatik davetler bize çok iyi gelirdi.. Hele davet gelişmiş ülkelerin birinden geliyorsa..

Fransa’nın bir davetinde dört masanın üzerine ancak sığdırılan kanepeleri tek başına tüketerek “diplomasi tarihine geçmem” o yıllardadır..

Gerçi çalıştığım gazete o icraatımdan sonra bana diplomatik davetlere katılma yasağı koydu ancak o gece Fransız mutfağına gösterdiğim yakın ilginin, iki ülke iyi ilişkilerine yaptığı katkıyı kimse inkâr edemez..

Fakir fukara ülkeler de davet verirdi.. Nedense onlara gitmek kimsenin içinden gelmezdi.. Zaten davet sahibi elçiliğin binasının önüne geldiğinizde o gecenin nasıl geçeceğini aşağı yukarı anlardınız..

Kokoreççisi, köftecisi, ekmek arası sucuksusu, seyyar turşucusu.. Aklınıza gelebilecek her türlü “gezici mutfak” elçilik önünde yerini alırdı..

Bu da davetten yarı aç çıkan konuklar için evlerine tok dönme fırsatı yaratırdı..

Tarabya’daki yazlık konutun önünde tek bir seyyar satıcı yoktu.. Bu da büfenin gerçekten doyurucu olduğuna işaretti..

***

Diplomatik resepsiyonların en kötü tarafı “ağırbaşlı bir hava” taşımasıdır..

Herkes kendini diplomatik hayatın vazgeçilmez parçalarından biri saydığından hava kendiliğinden ağırlaşır.. Kırk yıllık arkadaşınla karşılaşırsın..

“N’aber? Bu hafta size nasıl koyduk ama?” diyemezsin.. Daha diplomatik bir cümle kurman icap eder..

“Yeteneklerini daha da geliştireceğine inandığımız kalecinizin bu haftaki maçta gösterdiği performansı minnetle karşıladık..” gibi bir laf edersin..

Karşı taraf bunu “Nasıl koyduk ama..” diye anlar.. Diplomatik ağırbaşlılık budur..

VERİŞ SEBEBİ..
“Federal Liyakat Nişanı” Almanya’nın ikinci önemli madalyası.. Ondan daha yükseğini Almanya Cumhurbaşkanı taşıyor..

İlaç sanayinin yakından tanıdığı bir isim olan Cengiz Sezer hem Türk-Alman Dostluk Derneği başkanı.. Hem de eğitim başta olmak üzere pek çok konuda emek vermiş bir hayırsever..

Almanya Cumhurbaşkanı, liyakat nişanını bu sebepten vermiş olmalı..

Hizmetleri içinde bir de “Selahattin Duman- Almanya Büyükelçiliği” arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine katkısı var.. (Bence bundan vermişlerdir..)

***

Tören, Mozart’ın piyanoda icra edilen dokuzuncu senfonisinden bir parça ile başladı.. Mozart’ı severim.. Tok karnına dinlendiğinde iyi uyku yapar..

Müziğinin iyi tarafı da şudur.. Piyanonun tuşlarından dökülen notalar yumuşar, volüm düşer.. Parçanın bittiğini zannedersiniz..

Notalar yeniden yukarıya tırmanmaya başlar.. Yani biter gibi olur bitmez.. O yüzden bizim sosyete heveslileri çok çuvallamıştır..

BANA DA LAZIM..
Nasıl ki on beş yıl içinde hoşaftan şaraba yatay geçiş yaptıysak, müzikte de aynı şeyleri yaşadık..

Kayabaşı, hoyrat derken kendimizi aniden Atatürk Kültür Merkezi’nde Mozart dinlerken bulduk.. Müziğin tempo düşürdüğü yerlerde “Bitti de kurtulduk” neşesi ile zamansız el çırpmalarımız bundandır..

Her neyse, davete dönelim..

Müzik bitti.. Almanya Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz hem Türkçe hem Almanca bir konuşma yaptı..

Büyükelçi Türkçe’yi konuşma yapacak kadar bilmiyor.. Belli ki metnin Türkçesini eline vermişler.. Üzerinde çalışmış..

Yine de Türkçe’ye hakimiyeti bizim Haymana çevresindeki Kürt, Çıtak, Tatar köylerinde konuşulandan iyiydi..

O bitti Cengiz Sezen bir konuşma yaptı..

Tam dinledim sayılmaz.. Önümdeki ikram tabağıyla meşgûl oluyordum.. Konuşmanın bittiğini alkışlardan anladım.. Ardından Cengiz’e madalyası takıldı..

***

Bu madalya işleri de bir garip.. Fransa’nın bir madalyası var mesela.. Şahsen onu daha çok tutuyorum.. Böyle omuza çapraz asılı kırmızı bir kurdelenin ucunda..

Takana sünnet çocuğu havası veriyor..

İngilizlerin “Dizbağı Nişanı”da iyi bir şey ama takıldığı yer münasebetsiz.. Adı üzerinde dizine bağlıyorlar.. Can Can dansı yapan kabare kızların taktığı jartiyer gibi duruyor..

Ben de kendime bir madalya tedarik edeceğim.. Bugünden itibaren bit pazarları taranacak..

Paris’te Napolyon dönemi madalyaları antikacılarda satılıyor.. Birine ısmarlayacağız..

Veya Rafi Portakal’a sipariş verip, ikinci dereceden bir Mecidiye nişanı bulacağız.. Kızılay’ın aşırı kan bağışı yapanlara verdiği madalya bile olur..

Yeter ki tedarik edeyim.. Onları kışın ceketime, yazın mayonun paçasında takacağım.. Yanına da Fenerbahçe’nin yanar döner ışıklı rozetini koyacağım..

Yoksa Cengiz Sezen’in havası ile başka türlü başa çıkamam..

DİĞER YENİ YAZILAR