Şirince'nin hasmı Tire.. İçinden geçer dere..

Tek başına Şirince'nin günahını almayayım.. Tirelinin asıl hasmı Ödemiş ama son zamanlarda aklı Şirince'ye takılı.. Burasının fazla popüler olmasını, kendilerinin geri planda kalmasını durumlarına yakıştıramıyorlar.. Turizm hamlesini patlatmak için beni çağırmaları da bu yüzden..

Haberin Devamı

Tire'ye gitmek hiç aklımda yoktu... Zaten yerini tam olarak da bilmem ama ilçe olarak adını duymuşluğum vardır.. Ege'de olduğunu da bilirim gelin görün ki coğrafyadaki adresi neresiydi, diye bir soran çıksa tam tarifini veremem.. Önce bizim Alpaslan aradı.. Bir arkadaşına aracı oluyormuş.. "Ağabey, Tire'ye davetlisin, Bülent Bey seninle mutlaka görüşmek istiyor, telefonunu vereyim mi?" diye sorunca içimden "Tamam" diye geçirdim.. "Bu da bir nevi Fenerbahçeli dayanışması.. Bakalım altından ne çıkacak?"

Devamlı okurlarımız bilirler.. "Bizim Alpaslan" diye sözünü ettiğim arkadaş fanatik bir Fenerlidir.. Kendisi gibi hayatını Fener'e endekslemiş bir grupla birlikte medeniyetin içine sızmışlardır, öylece yaşarlar.. Ben bunlara fanatik diyorum ama aslında fanatiklere haksızlık ediyorum.. Çünkü fanatik diye bildiğimiz Fenerliler bu gruba sorarsan görevden kaytaran takım hainleridir.. Bunlar cuma akşamından itibaren anadan üryan soyunup, normal insanlar için tasarlanmış kıyafetleri üzerlerinden atarlar.. Sadece Fener'in renklerini taşıyan kıyafetler giyerler.. Başlarına da beş ponponlu acaip birer külah geçirip, iskambil destesinin çökeri gibi gezinirler.. Taaa ki o hafta sonu oynanan maç bitene kadar..

Tiner çekmiş gibi..
Takımları galipse mesele yok.. Mağlupsa işler değişir.. Daha önceden tasarlanmış "yas kıyafetleri" olmadığından, eskileri giyip normal görünümlerini kazanırlar.. Ancak etraflarında olup bitenlere çarşamba gününe kadar tepki vermezler.. Medya Fener'in mağlubiyetini tartışacağından gazete okumazlar.. Tiner çekmiş gibi bakınırlar.. Bu tribe girenler önce boş boş bakmalarından bir de mağlubiyet şokundan genişlemiş gözbebeklerinden tanınır..

Tire'ye bekleriz...
Alpaslan'ın tribün arkadaşı diye tahmin ettiğim Bülent Bey beklediğim gibi çıkmadı.. Öyle futbol deyince kayışı koparıp, kafayı boş döndürenlerden değil.. Eski bir TRT'ci Ali Kocatepe ile birlikte girmişler İzmir Radyosu'na.. Tireliliği de babasının göreviyle ilgili.. Sonradan kendisini Tireli sayacak kadar sevmiş burasını.. Telefonla konuşurken bütün ikna gücünü kullandı.. Ayrıca gelecek olanları tek tek saydı.. Ali Kocatepe'den başka Hıncal Uluç ile Ayşe Arman da varmış.. Benim derdim başka.. "Oteller ne durumda.." diye sordum.. Korkum, misafiri götürecek otelleri olmaz, bizleri evlere dağıtırlar.. O da mesele değil.. İnsanımız misafirperverdir, rahatsızlık söz konusu olmaz ancak benim uykuda horlama halim Tire'nin diline düşer.. Korkum bundan.. "Merak etmeyin, çok şirin bir otelimiz var.." dedi.. "Banyolu, televizyonlu, mini barlı.. Sizin için de mütevazı bir süit ayırdık.." Dört yıldızlı otel standartları bunlar.. "Tamam geliyorum.." dedirtti bana.. Gerçi biz Anadolu'nun beş yıldızlı otellerini de gördük.. Temsil benim çocukluğumun Sinemacı Yılmaz Ağabey'i Afyon'da bomba gibi bir otel yarattı.. Beş Yıldızlı Oruçoğlu Termal Tesisleri diye ilanlarını turizm sayfalarında, dergilerinde görür durursunuz.. Yolumuz düştü, otelinde iki gün misafir olduk..

Otel beş yıldızlıkmış, dört yıldızlıkmış Yılmaz ağabeyin umuru değil, kafasına göre yönetiyor.. Kahvaltı ve akşam yemeği açık büfe.. Ne demek açık büfe? Müşterinin yiyeceğinden fazla yemeği hazırlar ortaya koyarsın.. Maliyeti yatak sayısına göre böler fiyata eklersin.. Yani tamamı çöpe gitse zararın olmaz..

Mıncıklamayalım!.
Haaayır! Yılmaz Ağabey orayı kafasına göre yönetecek ya! Kuralları kendi koyuyor.. Restoranda açık büfe tezgâhının arkasına kocaman bir pano asmış.. "Lütfen ihtiyacınızdan fazla ekmek almayınız.. Müdüriyet" Al bakalım bir dilim akıl sana! Abi milletin kaç dilim yiyeceğinden sana ne. Ekmeğin parasını peşin alıyorsun zaten.. Vatandaş ister yer, ister dilimlerin içini çıkarıp kabuğunu kulağına küpe diye asar.. Böyle tuhaf bir uyarıyı da Akşehir'de görmüştüm.. Taşra lokantalarında ekmek, bir küçük selenin içinde masaların üzerinde durur.. Her masanın yanındaki duvara el kadar bir uyarı kâğıdı yapıştırmışlardı: "Lüften ekmekleri mıncıklamayalım.." Lütfen değil lüften.. Mıncıklama uyarısını yapan lokantacı nezaketi zorlarken bu arada "lütfen" kelimesinin de canına okumuş..

Şirince'nin hasmı..
Turizm mevsimi başladığından bu aralar gazetelerin pazar ilaveleri ayrıca gayretli.. Tire'nin adını da o vesile ile hatırladım.. Atlas Dergisi yönetmeni Mehmet Yasin'in de içinde olduğu bir jüri Tire'yi Türkiye'nin en iyi on ilçesinden biri ilan etmiş.. O listeye "Bakalım hangi ilçeler varmış.." diye dikkatlice bakmıştım ama bizim kültür ve sanat merkezi Haymana dereceye sokulmadığı için pek ciddiye almamıştım.. Şirince de vardı o listede.. İşte bu Şirince ile benim davetli olduğum Tire'nin arası yirmi otuz kilometre kadar.. Entel dantel takımı Şirince'ye pek yaman dadanınca bu haller Tireli'nin biraz gururuna dokunmuş.. Bu rekabeti Bülent'in telefonunda hissedince daha da tahrik oldum.. Gitmeme biraz da bu vesile oldu.. Bayılırım böyle rekabetleri yerinde izlemeye.. Tire insanzının biraz kırılgan ve rekabete meraklı olduğunu öğrenince hevesim daha da arttı.. "Bana iyi malzeme çıkar.." dedim.. Nitekim çıktı da.. Daha ayak bastığımın birinci saati Tireli Fenerliler ile Cimbomlular'ın atışmasını dinledim.. Galatasaray UEFA kupasını kazanmış.. Real Madrid'i 2-1 yenip Süper Kupa'yı da kazanmış.. Tire'nin Fenerlisini tatmin edememişler: "Ne gupasimiş bu heee.. Deyive bakam.." diye hâlâ o zaferi sorguluyorlar..

YARIN: Vukuat çok.. Ama önce Tire'de turizmi patlatmak isteyenlerin bir numaralı güvencesi Tirem Otel..

DİĞER YENİ YAZILAR