Asmalı Konak Hacıları

Kapadokya Yazıları 4 İnsanın bu yörede dolaştıkça başı dönüyor.. Bin küsur yıllık geçmişten gelen müthiş mirasın "izleri" demeyeyim, ayıp olur; varlığını hissederek yaşamak adamı başka alemlere uçuruyor..

Haberin Devamı

İnsanın bu yörede dolaştıkça başı dönüyor.. Bin küsur yıllık geçmişten gelen müthiş mirasın "izleri" demeyeyim, ayıp olur; varlığını hissederek yaşamak adamı başka alemlere uçuruyor..

Gayri resmi ziyaretimin ikinci günü Göreme'yi dolaştım.. Göreme Açık Hava müzesine girdim..

Burası da bir mucize..

Kayaları oyarak yaratılan St. Basil, St. Catherine, St. Barbara kiliseleri bu bölgede.. Elmalı, Karanlık ve Tokalı kiliseleri de..

***

Adamlar yedinci yüzyılda başlayan İslam yayılmasının da etkisi ile sığındıkları bu bölgede kiliseleri süsleyecek ressam bulamadıklarından kendileri gayrete gelmiş..

Bazılarının freskleri çok iptidai.. Orta ikinci sınıf öğrencilerinin resim çalışması gibi..

Ancak Elmalı ve Karanlık kiliselerde bu da aşılmış.. Teknik olarak basit ancak çok çarpıcı fresklerle süslemişler taş duvarları..

Bir avuç inanmış, bir avuç gönüllü bu kiliseleri koruyabilmek için yırtınıyor..

Sevmez olaydı
"Yırtınıyor" diyorum çünkü bizim ahalinin gençliğinde; kim kimi seviyorsa, bunu tarihi bir mekânın duvarında ilan etme eğilimi var..

Güzelim tarihi yapısının en olmadık yerinde "İsmail Burcu'yu seviyor" anonsuyla karşılaşıyorsun.. Üstelik eğer varsa en güzel fresk seçilmiş onun ya yanına ya üzerine yazılmış..

Bizden evvelki Rum tebaamızda da bu alışkanlık varmış.. Her ziyaret eden, duvarları kazıyarak adını yazmış, tarih düşmüş..

1800'lü yıllarda başlıyor duvara imza atma alışkanlığı..

Hangisiydi unuttum.. Kiliselerin birini gezmek istediğimde ekstradan on lira bilet ücreti aldılar..

Kızdım.. "İçeri girerken bilet aldık ya" diye söylendim.. Müzeyi bekleyen görevli açıkladı:

"Bilerek ücret isteniyor.. Çok insan gelsin istenmiyor.." dedi..

Kesilen para onarımda kullanılıyormuş..

Çok insanın ziyaret etmesi ise mekâna fiziki zarar verdiğinden, sirkülasyonu böylece yavaşlatmak istemişler..

Hak verdim.. Mesela bir aşağıdaki kilise bedava.. Bir günde sekiz bin küsur insan girmiş içine.. Çoğu da Japon..

***

Nereden duymuşlar, nasıl haberleri olmuş? Bütün Japon milleti buralarda..

Bunlarda uçan kuşu, tabağa konan sineği fotoğraflama refleksi olduğundan neyi görseler fotoğraf makinelerine saldırıyorlar..

Çekin bakalım..

Bu peri bacalarının, taş kiliselerin taklidini biraz zor yaparsınız..

Bizim ahalinin pek fotoğraf çekme refleksi yok.. Zelve Vadisi'ne şehir aşırı mesafelerden otobüsle gelenleri gördüm..

Müzeyi dolaşmışlar.. Yüksek bir tatmin duygusu yakaladıklarından, giriş kapısına bakan meydanda el ele tutuşmuş, halay çekiyorlardı..

Devriye erleri
Bu Zelve Vadisi başka bir alem.. Kayalardan kocaman bir şehir.. İçinde Balıklı ve Üzümlü kiliseleri var..

Bizimkiler de 1900'lü yılların başında heves edip taş oyması bir mağara cami yapmış..

Dikkatimi bu tür açık hava müzelerinde dolaşan jandarmalar çekti.. İkişer ikişer devriye geziyorlar.. Hepsi de seçilmiş, iyi konuşan güler yüzlü çocuklar..

Turistlere gülümseyip hatır soruyorlar.. Bir soruları olduğuna açıklıyorlar.. Ama her şeyi gözaltında tutuyorlar.. Vardır bir hikmeti..

Derinkuru, Ihlara, Güllüdere (Rose Valley), Devrent, Soğanlı vadileri.. Hangi birini anlatayım ki? Hepsi birbirinden güzel..

Ihlara Vadisi en popüler olanı.. Yeşilliği bol bir yürüyüş alanı var.. İçinden de akar su geçiyor.. Üzerine güzel bir açık hava gazinosu yapılmış..

Su üzerindeki küçük adacıklara kurulu masalarda isteyen yemek yiyor, isteyen bir şeyler içip ayaklarını suya sokuyor..

***

Bizim ahaliden yerli turistlerin ise en sevdiği yer Mustafapaşa.. Bana göre bu yörede geleneksel yapısı en iyi korunmuş yer..

Evlerin kimliği var.. Tarzı var.. Hiçbir Anadolu köyüne, beldesine benzemiyor.. Meşhur "Asmalı Konak" da burada..

Bizimkilerin otobüsleri doldurup, topluca ziyaret ettikleri tek yer..

Asmalı hacıları
Entel, dantel takımı zaten bir şekilde gelip geziyor yöreyi.. Lakin Asmalı Konak nam mekânın ayrı bir müşterisi var..

Ben oralarda dolaşırken bu amaçla üç yolcu otobüsü gelip içindeki yerli turisti meydana döktü..

Gruplar halinde konağa doğru ilerlemeye başladılar.. Yürürken gözlerini konaktan ayırmayan, huşu içinde taş yapıyı seyreden kadınların çoğu transa girmiş gibiydi..

Heyecanlıydılar.. Boru değil, birazdan hepsi "Asmalı Konak Hacısı" olacaktı..

Aldığım duyumlara göre bu duruma en çok mal sahibi içerliyormuş.. Ya giriş ücretini az bulduğundan veya otel olarak işlettiği mekâna bu kalabalıktan dolayı yeterli müşteri çekemediğinden.. Bilemeyeceğim..

Üçhisar Beldesi
Göreme'den sekiz kilometre mesafedeki Uçhisar da enteresan bir yer.. (Ahali konuşma dilinde bunun adını Üçhisar'a çevirmiş)

Hisar dedikleri koca bir kaya kütlesi ve içi oyulup kilise haline getirilmiş..

Uzaktan "mağara apartman" gibi duruyor..

Güvercin Vadisi'ne bakan çok güzel butik otelleri var.. Tekelli mahallesindeki "Les Maisons de Cappadoce" bunlardan biri..

Sevan Nişanyan'ın verdiği bilgiye göre bu otel 1998 Ağa Han Mimarlık Ödülü için aday gösterilmiş.. Ona iki adımlık mesafedeki "Elai Restaurant"ı da çok övüyorlardı.. Özellikle yabancılar arasında çok rağbetteymiş.. Girmek kısmet olmadı..

***

Apartman kilisenin etrafındaki çay bahçesinde bir mola verdiğimde ağzında diş kalmamış (üstelik lâl, yani dilsiz) ileri yaşta bir Uçhisar köylüsü gördüm..

Çay bahçesinin duvarından sürekli aşağıya bakıyordu.. Yanına gittim.. Arkadaşı tanıştırdı..

"Şarapçı Ahmet.."

Birkaç odalı, güzel bir mağara evi varmış.. Belediye istimlak edip eline otuz milyar vermiş.. Bir de daire..

Ama belli ki Ahmet efendinin gönlü doğup büyüdüğü evden ayrılmaya el vermiyor.. Restorasyonu seyredip duruyor.. Gelen geçen turistlere eliyle koluyla "Burası benimdi" diye dert anlatmaya çalışıyor..

Arkadaşı da "Bu günde on şişe şarap içerdi" deyip konuyu dağıtıyor.. Şarapla istimlak işinin ne alâkası varsa?

Yarın: Yerin on kat altındaki şehir..

DİĞER YENİ YAZILAR