Deprem olacak mı (I)

Güneş tutulması ile deprem arasındaki ilişkiyi irdeleyen yazarınız 29 Mart'taki doğa olayından sonra başımıza bir haller gelecek mi sorusunun cevabını aradı, buldu.. Ev fiyatlarını etkileyecek olan risalesi buna dairdir..

Haberin Devamı

Güneş tutulması ile deprem arasındaki ilişkiyi irdeleyen yazarınız 29 Mart'taki doğa olayından sonra başımıza bir haller gelecek mi sorusunun cevabını aradı, buldu.. Ev fiyatlarını etkileyecek olan risalesi buna dairdir..

Yakın silah arkadaşlarımdan Cengiz Sezen telefonla aradığında ben "günlük bitkisel hayattan" çıkma sendromunu yaşıyordum..

Söylediklerini algılamada seçici davranmam o yüzdendir.. Bir dizi laftan sonra "Acaba sen de gelir misin?" diye sormuş..

Çengel bulmaca Türkçesi ile "istem dışı beyinsel lop hareketi" göstermişim.. Yani iradem dışı konuşup "Evet gelirim.." demişim..

Gerçi sonra "Nereye gidiyorum?" sorusuna cevap bulmak için uzun uzun düşündüm.. Çözümü Yeşim Hanım ile yapacağım günlük görüşmenin sonuna bıraktım..

***

Cengiz Sezen, bizim Yeşim'i arayıp "ben her nereye gideceksem" ona dair program verecekti..

Nitekim gazeteye gittiğimde Yeşim'in full-tebessüm sıfatı ile karşılaştım.. Bu kızın huyudur.. Ben başıma bir iş sardığımda yüzüme "Oh olmuş!" der gibi bakar..

Gülümsemesi de sinir katsayımı belirlemek içindir..

"Cengiz Bey aradı.. Mittwochsrunde-Alkev'in ortaklaşa düzenledikleri Çarşamba Sohbetleri'ne katılıyormuşsunuz.." dedi..

O malum soru..
Aramızda bu şekilde başlayan diyalogların kaçınılmaz olarak önüme gelen ikinci cümlesi "Uyanabilecek misiniz?" sorusuyla başlar.. Ardından Yeşim'in suratını dolduran gülümseme biraz daha genişler..

Benim cevap niyetine çıkardığım homurtular ne mânâya gelirse gelsin karşılığı giderek genişleyen bu gülümsemeler olur..

Bu bir film sahnesi olsa, gülümsemeyi açıklayan bir dış ses mutlaka olurdu.. Yeşim'in suratıyla dolan film karesinin altından da "Biraz zor uyanırsın.." altyazısı geçerdi..

Tam böyle oldu işte..

Yeşim doğal tepkilerimin geçmesini bekledi.. (Umumi adaba mugayyir olduğundan buraları atlıyorum..)

Sakinleştikten sonra dinlediğim görgü şahitlerinin ifadesine göre kendi kendine konuşma halimdeyken, ağzımdan en çok Dr. Cengiz Sezen'in adı çıkmış..

Cengiz Sezen'i devamlı okurlar tanımıştır.. Devamsızlık yapanlar için yazıyorum.. Kendisi ilaç dünyasının maruf ismi Mustafa Nevzat'ın torunudur, dededen kalan mülkü idare eder..

***

Hani Almanya ile aramda birkaç ay evvel niza çıkmıştı ya!.. İşte o meselede beni Almanya ile barıştıran da odur..

Bu gayretinden dolayı da Almanya hükümeti yakında (iki vakte kadar) kendisini bir şeref madalyası ile ödüllendirecek.. (Benden birşey alamadı..)

İsminin başındaki (Dr.) kısaltması (doktor) karşılığı olup gösterdiği akademik gayretin ödülüdür..

Doktor ama..
Lakin bu doktorluk payesi istediği zaman kendi kendine reçete yazıp, kendi fabrikasının ilaç deposundan istediği kadar ilaç çekebileceği anlamına gelmez..

Daha çok kartvizitini yeni tanıdığı birine uzattığı zaman, karşı tarafın etkilenmesine yarar.. İsmin başında doktor hali bulunan kartviziti eline alan;

"Vay anasına.. Adam aynı zamanda doktormuş.. Biz bir halt olamadık anasını satayım.." diye düşünür, ezilir, komplekslere girer.. Haliyle (Dr. ağırlıklı) kartvizit sahibine yalakalık yapar..

Bu tür kartvizitler dangalaklık katsayısı yüksek vatandaşlarımızda başka etki yapar.. "Hazır bedava doktoru bulmuşken.." dürtüsünü harekete geçirir..

Sohbetteki ikinci cümleleri "Doktor bey, benim akşamları mideme bir ağrı giriyor neden acaba?" sorusuyla başlar..

Böylelerine akademik doktorluk ile tıp doktorluğu arasındaki farkı anlatmak zor olacağından yapılacak tek şey, elindeki kartviziti geri almak.. Üzerindeki (Dr.) ibaresini karaladıktan sonra geri vermektir..

Eğer hâlâ ısrar ediyorsa salonun bir köşesine götürmek, soyup muayene ediyormuş gibi yaptıktan sonra 50 YTL vizite ücreti istemektir..

***

Arkadaşım Cengiz Sezen'in de doktorluğu böyle birşey.. Kimseye bir zararı yok.. Sazanlara hiç yok..

Toplantıdan bir gün önce yine telefonla aradı.. Mittwochsrunde-Alkev Çarşamba Sohbetleri kapsamında yapılacak etkinlik hakkında bilgi verdi..

Konu 29 Mart tarihinde gerçekleşecek olan "tam güneş tutulması" hakkındaymış..

Önemli mesele
1972 ile 1979 yılları arasında İstanbul Erkek Lisesi'nde Astronomi, Fizik ve Matematik öğretmenliğini yapan Herr Karl Benz konuşacak, bize güneş tutulmasının bünyedeki etkilerini anlatacakmış..

Konu beni ilgilendirdi..

Çünkü daha bir ay önce gazetelerin diline düşmüş bir doğa olayıydı bu.. Halkımızın yaygın inanışlarına göre Ay veya Güneş, bu ikisinden birinin gidişatında bir aykırılık oldu mu başımıza bir belâ gelir..

Ay tutulmasını da Güneş tutulmasını da sevmeyiz..

Güneş tutulduğu zaman ilkokuldan edindiğimiz bilgiler ışığında isle karartılmış camı gözümüze tutup bakarız.. (Güneş gözlüğü o vakitler icat edilmemişti.)

Ay tutuldu mu gecenin kör karanlığında isle karartılmış camı göze tutmak doğru olmaz.. Karanlıkta o camı kendi gözümüze sokup, başımıza "göz tutulması" olayı açabiliriz..

Bunun yerine; boş tenekeyi çalarak perküsyon yeteneğimizle mahallelinin kafasını şey ederiz.. Veya av tüfeği ile havaya ateş ederiz.. Böylece Ay uydusunu saçma manyağı yapmaya çalışırız..

Tabii yeterli astronomi kültürü almayan vatandaşlarımızın Ay Dede'ye ateş ederken birbirlerini telef ettikleri de olur.. Böyle durumlarda üzülürüz..

***

Bizim medya ise başka tepki verir.. Genel Yayın Müdürleri'nin bu gibi olaylarda gazetenin çatısına çıkıp, Aksaray'dan tedarik edilmiş dışı aynalı güneş gözlükleri ile durum değerlendirmesi yapmaları yakışık almaz..

Onun yerine "Güneş tutulması deprem belirtisi.." başlığını gazeteye dayayıp okurun yüreğini hoplatırlar..

Yarın: Herr Karl Benz'e göre 29 Mart'ta deprem olacak mı?

DİĞER YENİ YAZILAR