Aman bu filmi kaçırırı!

Filmin adı The New World.. Türkçesi "Yeni Dünya.." Hayatını kültüre adamış değerli okurlarımın kafası karışmasın diye yazıyorum.. Bu, haziran ayında manav tezgâhlarına düşen "yenidünya.." veya "Malta eriği" tabir ettiğimiz bir meyve değil.. Amerika kıtasının adı..

Haberin Devamı

Bu andan itibaren söyleyeceklerim "ırkçılık veya ayınmcılık" olarak anlaşılmasın.. Bu bir tüketici talebidir.. Daha doğrusu ahi tutmuş bir sinema tüketicisinin tek dileğidir..

"Telgrafın tellerini arşınlamalı.. Kovboy filmi çeken Fransızları kurşunlamalı.."

Sinema biletine ömür boyu para veren.. Türkler video aletini keşfettikten sonra Beta, VHS kasetlerine avuç avuç para döken..

Son olarak da DVD teknolojisine gönüllü sponsorluk yapan bir sinema meraklısı olarak bundan önceki temennimi;

"Fransızların film yapması yasaklansın.." sloganı ile dile getirmiştim.. İşin içine şiddeti karıştırmam "The New World" filmini seyretikten sonra resmileşti..

***

Sizleri uyarıyorum.. Çünkü bir iki vakte kalmaz "The New World" filmi için çarşaf çarşaf yazılar çıkar.. Filmi dünyanın dokuzuncu harikası olarak ilân ederler..

(Not: Benim "Öztitanik" adlı teknem sekizinci harika olarak kayda geçtiğinden, dokuza atladık..)

Vatandaşın fikri yavaş yavaş bozulur..

Evde de kadın "Bütün ömrüm dört duvar arasında geçiyor.. Beni bir sinemaya mı götürdün?
Bir kebapçıya mı götürdün?" diye vırvır etmeye başlar..

Çoluğu çocuğu toplar "The New World" filmine götürürsünüz.. Dört kişinin bileti yaklaşık altmış lira.. Yedin içtin, gittin geldin.. Yüz kâğıdı bayılır çıkarsınız..

The New World
Türkiye Cumhuriyeti'nin hudutları içinde yaşıyan ve Türk tabiyetinde olan vatandaşlar arasında (sinema eleştirmeni olmayıp) bu Fransız işi western filmlerine meraklı tek kişi tanıyorum..

"İyi gazeteci kötü insan Aziz Bey.."

Kendisi "Frerler Mektebi" mezunu olduğundan kafası "Franko-fil" olmuş bir şahıstır, o yüzden dikiş tutmaz..

Nerede abuk sabuk birşey varsa onu sever..

Vaktiyle onun akıllarına uyup "Blueberry" diye bilinen resimli roman kahramanının sinemaya uyarlanmış bir macerasını izlemek zorunda kalmıştım..

Ruhum daralmış, içime ateşler düşmüştü..

Blueberry kovboy ama filmde tek bir akla yakın sahne yok.. Tamamı metafizik boyutlarda bir konu..

O filmin etkisinden kurtulmak için gitmediğim hoca, cinci kalmadı.. Sadettin Teksoy'dan bile telefon mesajı ile yardım istedik..

***

Bu "The New World" filmi ondan da beter..

Blueberry filminde hiç değilse aksiyon vardı.. O hasmını vuruyor.. Hasmının kankası bunun arkadaşının kafasını balta ile yarıyor.. Kaçmaca, kovalamaca.. Vampir, yarasa adam vs.

Bu film ise en sert aksiyon sahnelerini bile sabah programlarında canlı yayınlanan "altın günlerine" çevirmiş..

Mıy mıy mıy bir akış..

Yönetmen haplı..
Araştırmacı gazeteci olduğumdan filmin yönetmenini soruşturdum.. Terence Malick diye bir isim çıktı karşıma.. The Thin Red Line filmini yapan şahıs..

Teksas doğumlu bir Amerikalı..

Ama belli ki fikrinin bir yerlerinde Fransızlık var..

Sen tut, Amerika kıtasına yeni ayak basan üç gemi dolusu İngiliz ile Powhatan kabilesini karşı karşıya getir.. İşin içinde toprak kavgasından, karı meselesine kadar her türlü fıştırık konu olsun..

Sonra ortaya böyle bir mıymıntı film çıksın..

Bunların bir de "aktüel kamera" derdi var.. Normal kamera ile film çekmek yönetmen kısmında delikanlılığı bozduğundan aktüel kamerayı yüklüyorlar adamın sırtına..

Artist kısmı rol yaparken o sırtında kamera oradan oraya seyirtiyor.. Haliyle kamera zıp zıp zıplıyor.. Görüntü de sizin önünüze tavada zıplayan canlı balık hissiyatıyla geliyor..

Niye?

Çünkü üç beş kafası haplı sinemacı "Ben normal kamerayla çekilen filmlerden sıkıldım.. Yenilik yapalım.." dediği için..

***

Bir kere yönetmen Terence Malick kendi çektiği filme ilgisini kaybetmiş..

Olay akıp giderken bir bakıyorsunuz kamera dikilmiş.. Yerden yukarı tırmanmış, ulu ağaçların tepesindeki yaprakları gösteriyor..

Bir doğa belgeselinde bile bu kadar çok ağaç, bitki, çalı göstermemişlerdir..

Nedir derdi? Ormanlar yok oluyor, mesajı mı vermek istiyor.. Yoksa Amerika Orman Bakanlığı filme sponsor oldu da mecburiyetten mi böyle yapıyor anlayamadım..

Kafa bulut gibi
Ben kendi kendime bir sonuç çıkardım..

Tahminim o ki.. Terence Malick nam yönetmen sete zil zurna sarhoş, bir o kadar da haplanmış olarak, hatta günahını almayayım ama tiner koklamış halde geliyor..

Kafa bulut gibi..

Konuşacak hâli kalmamış.. Motor komutu ile sahneyi başlatıyor.. Sonra dalıp gidiyor.. Arada bir kaldırıp kafayı ağaçların tepesine bakıyor.. Yönetmenden talimat alamayan kameraman da "Ne var lan bu ağaçların tepesinde.." deyip kafayı yukarı dikiyor..

Aktüel kamera kullandığından omuzundaki kamera da yukarı dikilince bol bol ağaç tepesi sahnesi çekilmiş oluyor..

Filmin maliyeti yüksek.. Bunları kesip atmaya kıyamadıklarından montaj aşamasında filmin içine yediriyorlar..

***

Eğer entel dantel sinema esnafının ileri gelenleri toplaşsa ve "Öyle bir western filmi çekelim ki seyreden bu sinema türünden nefret etsin.. Bundan böyle kimse western veya vahşi batı temalı film çekmeye cesaret edemesin.." deyip aralarında kavli karar etseler, bundan daha iyi sonuç alamazlardı..

Yarın: Kararlıyım, bu filmi battal edeceğim.. Ahaliyi yan etkilerinden koruyacağım.. Buna rağmen hâlâ bu filme gitmeyi göze alanları Fransız filmlerine tövbe ettireceğim..

DİĞER YENİ YAZILAR