Bilge'den satılık Ferrari.. Temiz, servis bakımlı..

Yukarıdaki başlığı sizlerle kafa bulmak için atmadım.. Bir gidişatı tespit için yazdım.. İki vakte kadar gazetelerin sarı sayfalarında bu türden ilânlar görürseniz, kazıklanmayın istedim.. Alacağınız ikinci el aracı mutlaka bir bilgeye gösterin..

Haberin Devamı

Elin "ruh dünyası bozuk adamı" fikri bir modanın peşinden gitmesin..

Bizim anteni dışa dönükler bunu anında tespit eder.. Ne yapar eder, memlekete getirir.. Göstere göstere tatbikatını yapıp havasını atar.. Ne işe yaradığı bilinmez..

Koyunlara da faydası yoktur..

"Ferrarisi'ni Satan Bilge" kitabının getirdiği rüzgâr da öyle.. Okur yazar takımını bir anda "mütefekkir" yaptı..

***

Okudular da öyle mi "mütefekkir" oldular? Tövbe diyeyim.. O kitap elli bin satmışsa okuyanı iki bini geçmez.. Bizim insanımızın adetidir.. Kitabı okumak için almaz..

Başkasına göstermek, kolunun altında gezdirmez, plajda güneşlenirken otuz faktör korumalı güneş kreminden tasarruf için yüzüne kapamak için kullanır..

Peki okumaz da içindeki fikri nasıl kapar, derseniz onun da tekniği var.. Okuyan birini bulur..

"Abi ne yazıyor bu kitap?"

"Yaaa İşte.. Zenginin biri maddi dünyadan sıkılmış.."

"Eeeee??"

"Ferrarisi'ni satıp kendini yollara vurmuş.."

"Niye ki?"

"Manevi zenginliği arıyormuş.."

"Heeeee!!"

Şekil mi yapsam?
Bu derin "Heeee!!" sayhasının uzunluğu önemlidir..

Çünkü "zihinsel olarak da girişimci" insanımızın, kendisine strateji belirlemek üzere ihtiyaç duyduğu zaman dilimi bu "Heee"yi ne kadar uzatacağına bağlıdır..

"Arabayı satsam mı acaba?"

"Yok, en iyisi kapalı garaja bırakıp herkese sattım derim.."

"Şekil de yapmak lazım.. Sakal mı bıraksak.."

"Yok yok.. Sakal herkeste var.. Saçlar zaten dökülüyor.. Kafayı kazıtmak daha iyi.."

***

Bu Ferrari olayından önce bir sürü moda gelip geçti.. Aklımda kaldığı
kadan ile "Yoga" bunların ilkidir..

Oturup bağdaş kuruyorsun.. Ellerini dizinin üzerine yukarıya açık koyuyorsun.. Gözler kapalı düşünüyorsun..

Kural, düşünürken kendi maddi manevi varlığını tartışmak..

"Ben nereden geldim, nereye gidiyorum? Bu dünyanın mânâsı ne?"

"Böyle bostan turpu gibi kıpraşmadan duracağıma kalkıp nafile namazı kılsam daha mı hayırlı?"

"Oooouuummm!"
Bu kadar basit sanmayın.. Zor bir şey ki hocası da var.. Bir ara memleketteki Yoga hocası sayısı, Diyanet'e bağlı kadrolu, maaşlı Cami hocası sayısına yetişmişti..

Maaşa bağlanmadıklarından çoğu eski işlerine döndü..

Bu hocalar Yoga'ya yeni başlayanlara işin inceliklerini öğretiyordu.. Temsil, ellerini açmış düşünürken akıllarına zararlı bir fikir geldiğinde düşünmeyi kesmeleri için ulumak gibi..

Bunların oturdukları yerde "Oooouuumm!" diye ses çıkarmaları, çayırda huzuru kaçmış büyükbaş kısmına özendiklerinden değildir.. Yoga'nın bir tekniğidir..

Ama bu "Ooouumm" faslından önce "nefes alma teknikleri" var ki eğitimin başı o sayılır..

Bunların çıkardığı tevatüre göre "Yoga bilmeyen nefes almayı bilemez.." O yüzden hocalan önce nefes almayı öğretir..

"Karnını içine çek.. Diyafram kullan.. Ciğeri serbest bırak.."

Sanki biz bugüne kadar ağzımızdan değil de kıçımızdan alıyorduk nefesi..

***

Yoga'nın devri geçti sıra Raiki'ye geldi..

"Raiki" bizi sallayan ikinci akımdır.. Bu meseleyi memleketin en namlı raikicilerinden belki elli defa dinledim, tövbe diyeyim bir kelimesini anlamadım..

Aklımda kaldığı kadarı ile bünyede elektrik akımı var.. Devreler bozuldu mu cereyan boşa gidiyor..

Tabii bize takılı elektrik sayacı olmadığından bunu bilmiyoruz.. Raiki
Hocaları biliyor..

Bizlere bu elektiriği akışını düzenlemeyi öğretiyorlar..

Eğer iyi öğrenirsen hem ruhun arınıyor hem de kıçına on beş mumluk bir ampul taktığında kendi kendini aydınlatabiliyorsun..

Fatura da gelmiyor.. Kaçak elektirikle aydınlanmak gibi..

Medya'ya da geldi..
Eskiden bu tür akımları medyanın kızlarından öğrenirdik.. Gazete eklerinde bir nevi havarilik yaparlardı..

Lakin bu "Ferrari'ni Satan Bilge" olayı gazete eklerindeki kızların fikriyatını aştı.. Olaya köşe yazarları el attı..

Temsil bizim İclâl Aydın Amerika'ya gitti.. Gazete içindeki bir rivayete göre olayı yerinde araştırıyor.. Başka bir rivayete göre de "Bilge şahısla" bizzat görüşmek, mümkünse o Ferrari'nin izini bulup kendi arabası ile takas etmek istiyor..

Sonra oturup "Bilge'nin Sattığı Ferrari çok yakıyor.." diye yazacak..

Sevgili kardeşim Haşmet Babaoğlu ise olaya tersten çakıyor..

Ama hakkını yemeyeyim.. "Bilge Şahıs"ın Ferrarisi'ni niye sattığını öyle güzel anlattı ki..

Eylemin anlamsızlığı bir yana "Bilge Şahıs"ın satışta kazıklandığı da ortaya çıktı..

Sıramı beklerim..
Ben son noktayı Hürriyet'in paşası Ertuğrul Özkök'ün koymasını bekliyorum..

O hem benim anlayabileceğim dilde yazıp, kafamı karıştırmıyor.. Hem de bir meseleye parmak bastığında kimsenin diyecek lafı kalmıyor..

Geçenlerde 9'uncu Senfoni için "Mozart'ın eseri.." diye yazdı.. Bethoven'in gıkı çıkmadı..

Kulağı sağır olduğu için duymadığından değil, Bay Ertuğrul'un yazdıklarının tartışılmaz olduğunu bildiğinden.. Adım gibi eminim.. O yazıyı okuduktan sonra;

"Acaba benim yazdığım sekizinci senfoni miydi?" diye mezarında üç tur dönmüştür..

Bu tartışmalar da Bay Zafer'den umudum yok.. O hâlâ Yıldız Tilbe dinliyor.. Bir de Aston Martin arabanın Ferrari'den daha iyi olduğuna, kapıştıklarında fark atacağına inanıyor..

***

Beni sorarsanız merakım başka.. Felsefe konusunda iki satırı üstüste koymamış bir toplumuz..

"Feylesof" diye çıkardığımız tek isim Rıza Tevfik Bölükbaşı..

Hani "Telgrafın tellerine kuşlar mı konar?" şarkısının güftesini yazan zat.

O da kendisi birşey düşünmemiş.. Düşünenlerin düşüncesini bellemiş..

Bir de adaylığı sırasında Manastır'da muhaliflerden dayak yemiş..

Hallerimiz böyleyken ne demeye Ferrari'sini Satan Bilge'nin peşine düştüğümüzü merak ediyorum..

DİĞER YENİ YAZILAR