Uzman gelsin Frenk'ten Benim derdim yürekten..

Bu "kuş gribi" vesile oldu, ahalimizin uzmanlık potansiyeli olduğu bir kez daha ortaya çıktı.. Bela umumileştiği zaman güzelleşir.. Benim yüreğimde kıl kadar korku olmaz.. Bilirim ki beni rahatlatacak uzman yanı başımdadır..

Haberin Devamı

Bizim insanımız yaradılıştan potansiyel uzmandır.. Naturası biçimlenirken böyle halk edilmiştir..

Güzel Allahım, yarattığı kullarının içine "bir cırtım akıl" tıkmış, sebebini soran meleklerine de "Fazlası gerekmez.. Onlar işini bilir.." demiş..

Ve dahi sırrı kendinde saklı, o kullarını fani hayata salmadan önce genlerine bol miktarda "uzmanlık tohumu" katıştırmış..

Ol sebeptendir ki bizim topraklarda uzmanın her türlüsü bulunur.. Rahmetli Ziya Paşa'nın "Biz Osmanlıyız, biz de her çeşit insan vardır.." demesi de bundandır..

***

Uzman dediğin bildiği konuda konuşur.. Bundan kolay ne var ki.. Biliyorsan zaten cevabını verirsin.. Marifet bilmediğin bir şey önüne geldiğinde konuşabilmek..

İşte bu hassa bizim genimizde var..

Bizdeki uzmanların kuvveti bi hikmet-i müteal genlerine katıştırılmış olan tohumdan gelir.. Bu yüzden de bizim uzmanlar bilmediği konularda dahi konuşur..

Hatta bilmediği konularda bilenlerden daha iddialı olduğundan "Lafı lafa eder ilave.. Sonra kaşığı çalar pilave.." formatında iş görürler..

Encümen kararı var..
Bir 19 Ağustos depremi yaşadık.. Görüldü ki bizim yerin altındaki fay çatlaklarını elifi elifine okuyan uzmanlarımızın sayısı depremde kaybettiğimiz canlardan fazla..

Üstelik her biri ayrı laf söylemecesine..

Biri "İki vakte kadar deprem olur.. Tetik olun.." diyorsa yanı başındaki "De get yahu ahaliyi boşu boşuna korkutma.." deyip tersine tersine gidiyor..

İki defa deprem yaşamış bir şehrin altından geçen fay hattının üzerine yeni deprem konutları cahillikten yapılmadı.. Uzmanlar görüş bildirdiler, münasiptir olabilir, dediler..

O şehrin altından geçen fay hattı, belediye encümeninin kararı ile şimdiki yerinden on kilometre uzağa taşındı.. Yeni imar plânı taşınan fay hattına göre yapıldı..

Deprem konutları da toprağın altında durup duran fay hattının üzerine iftiharla kondu.. Hadi bakalım.. O fay hattı bundan sonra da kıçını başını oynatsın görelim.. Koskoca encümen kararı var..

***

Kuş gribi meselesinde durum budur..

Bir illet gelmiş tavuktan culuğa kadar cümle kümes hayvanlarına musallat olmuş.. Tavukların yemini suyunu verip yatırıyorsun, sabaha bir bakıyorsun ki birkaç bini birden telef olmuş..

Nedir ne değildir, deyip araşırdılar.. "Kuş gribi" denilen bir hastalık buldular.. O vakte kadar da konuşmak için günlerini bekleyen "Kuş gribi uzmanlarına" fırsat doğdu..

Susturabilirsen sustur..

Katliam gibi hesap..
Bir kısmı "Kuştan korkma gribin insana geçmesinden kork.." deyip yüreğimize korku salıyor.. Bizim Necati Doğru bu fikrin peşinden gidenlerden..

Bu illet şimdilik kuştan tavuğa geçtiği için kümese zararlıymış.. Mazallah bir de mutasyon geçirip insandan insana geçerseymiş.. Necati Doğru'nun önünde hesap makinesi var..

Ayrıca cep telefonu diye taşıdığı cihaz kahve değirmeni büyüklüğünde olduğundan onun içinde de hesap makinesi taşıyor..

Oturup hesaplıyor.. "Şu kadar kelle beyaz ırktan.. Şu kadarı sarı ırktan.. Zencisi var, Kızılderilisi var.. Bizim Vatan'da kaç kişi çalışıyordu?"

Makine tıkır tıkır yazıyor.. Eksi tuşuna basıyor..

"Afrika'dan şu kadar.. Moğolistan'dan bu kadar.. Afganistan'da tavuk var mıdır? Var diyelim.. Oranın da yarısı kırılsa.."

Sonuç.. Bir milyar insan telef olacak..

***

Hesap biraz kabarık çıkıp içine şüphe girdi mi bu kez kendine cep telefonu süsü veren kahve değirmenine el atıyor.. Aynı hesabı orada da tutturuyor..

İyi gazeteci, kötü insan Aziz Bey'in de risalesini okudum..

O meseleyi daha bilimsel bir zemine taşımış.. İyi etmemiş.. Anladığım kadarı ile kendi de işin içinden çıkamadığı için yazının sonunu "Ecel gelmiş cihane.. Kuş gribi bahane.." mealinde cümlelerle tamamlamış..

Ve görevini yapmanın huzuru içinde tavlaya inmiş..

Boş bakanı makbul..
Gazetenin içinde dahi yedi sekiz "kuş gribi uzmanı" var.. Bizim evde iki kişiyiz.. Adamım Halis, bir de ben.. Dün baktım Halis de uzmanlığını ilân etmiş..

"Tavuğu atacaksın tencereye abey.." diyor.. "Seksen derecede kaynatıp iki saat tutacaksın.."

Sonra?

Sonrası şu.. Halis'in formülüne göre iki saat seksen derecede kaynayan tavuk, taşıdığı kuş gribi ile birlikte buharlaşıyor.. Geriye sağlıklı bir tavuk suyu kalıyor..

İster bardağa dök iç, ister çorba yap..

***

Halis'in uzmanlığına dikkat isterim.. Suyun kaynama derecesinde önemli bir değişiklik yapıyor..

Fizik kurallarına göre 100 derecede kaynaması icap eden su içine kuş gribi taşıyan bir tavuk atıldığında iş değişiyor..

Aynı su, kaynama noktasına sekseninci derecede kavuşuyor.. Bu dahi fizik dünyasını altüst edecek bir saptamadır..

Nobel'ci esnafı otursun "Ödül parasını Orhan Pambuk'a mı verelim bankaya yatırıp repo mu yapalım?" diye abes işlerle uğraşsın.. Burunlarının dibinde suyun kaynama noktası değişmiş, haberleri yok..

Bu uzman bolluğundan şikâyetçi miyim? Asla..

Yalnz biraz kafam karışıyor.. Bu kargaşa ve bollukta uzmanın iyisini nasıl bileceksin.. Bizde genellikle ağır ağır konuşan ve boş bakan uzmanlar makbûldür..

Uzmanını seçerken bir de dişlerine bakmak lazım..

Benim kendime göre bir ölçüm var.. Eskilerden kalma.. Ondan şaşmadığım için başım hep rahat.. Ne demiş atalarımız?

"Tarlanın taşlısı.. Kızın uzun saçlısı.. Uzmanın ağır başlısı.."

DİĞER YENİ YAZILAR