Köşe yazarı esnafına yuvaya dönün çağrısı

Yedinci katın hallerinden biliyorum ki meydan boş kaldı, gazetenin konducuları bu boşluğu doldurmak için harekete geçti.. İki vakte kadar bizim yedinci katın muhteşem salonu Küçük Armutlu'ya dönecek..

Haberin Devamı

İyi gazeteci kötü insan Aziz Bey'in sekreteri İlkay Hanım İstanbul'a resmi bir ziyaret yaptığımı duymuş evden aradı..

"Aziz Bey sizi görmek için gazeteye geldi, uğrayacak mısınız?"

İçinde yukarıdaki gibi "sokuşturucu sözcükler" taşıyan soru cümleleri oldum olası beni gerer.. Ne demek gazeteye uğrayacak mısınız? Duyan da beni işine gidip gelmiyor sanacak..

"Geliyorum.." dedim..

Saat akşamüstü beş.. Daha uyanalı beş on dakika olmuş.. Zoraki koltuktan dikildim, duştu, makyaj tazelemeydi derken gazeteye adım attık..

***

Gazete çalışanları hâlâ yaz tarifesi uyguluyor..

Nereden mi belli? Bizim yedinci katın halinden.. İclâl Hanım benim canım topluma "Selâhattin Duman o yazıyı niye yazdı?" mesajını verdikten sonra kuytulara çekilmiş, kapısı duvar..

İyi gazeteci kötü insanı sorarsanız dağa çıkmış eşkıya gibi.. Gazetede tavla partisi olduğunu duymadıkça, yani bir soygun ihtimali olmadıkça düze inmiyor..

Necati Doğru hafta başı gelmez.. Yazısını önceden verir, pazartesileri dinlenir.. Tahminim şimdi Sapanca'daki evinin bahçesinde ceviz topluyordur..

İhtimal hesabı..
Necati'nin birkaç ceviz ağacı olduğunu bana getirdiği "ikram sepetinden" biliyorum.. Geçen sene bir sepet cevizle odama girdi..

"Selo bak bunlar benim cevizler.." dedi, sepeti bırakıp gitti.. Sevinmiştim.. Sevinmez misin? İstanbul denilen para tuzağı şehirde iki yüz elli gram soyulmuş taze cevizi yirmi liraya satıyorlar..

İstanbul'un en pahalı nesneleri nedir, diye sorarsanız birinciliği Atatürk Havaalanı kafelerinde satılan sallama çaya veririm..

Bir fincan sıcak suya bir poşet.. Fiyatı sekiz lira.. Üç liralık pakette doksan poşet var.. Bu hesaba göre bir paket çayı yedi yüz yirmi liraya getiriyorlar.. (Eski para yedi yüz yirmi milyon lira.. Asgari ücret çarpı iki, artı yirmi lira..)

Asronomik fiyat sıralamasında ikinciliği taze ceviz alır ki kilosu yüz lirayı mütecaviz..

Üçüncülük ise ithal Cohiba purosunda.. Tanesi elli kâğıt..

Necati Doğru'nun ceviz ikramına gömü bulmuş gibi sevinmem bu yüzdendi.. Sepetin boyu dizime kadar geliyordu.. Nereden baksan içinde iki yüz kadar ceviz vardı..

***

Bundan sonrasını dedikodu mahiyetinde anlatmıyorum.. Bir "hesap adamı" olarak doneleri takdim ediyorum ki bir sepet cevizden kaç tane çürük çıkma ihtimali olduğunu önceden bilesiniz..

Benim sepetten ya üç ya dört sağlam ceviz çıktı..

Gerisi karartmaya uğramış.. Kararma aşamasını da geçmiş, kömür gibi bir şeye dönmüş.. Soy kabuklarını o cevizlerin.. İçini fındık kömürü niyetine sat.. Alana da kabuklarını tutuşturucu olarak bonus niyetine ver..

Herkes firarda..
Bir sepet dolusu cevizin tamamına yakınının çürük çıkması her türlü ihtimâl hesabını bozar.. Bu tek başına "kadersizlik" sözcüğü ile açıklanamaz..

Şöyle tahmin yürütüyorum..

Necati Doğru ceviz mahsulünü aldı, Sapanca Pazarı'na indi.. Ekonomist olduğundan gerçekçi fiyat veremedi.. Veya cevizini dövize endeksledi.. Satılmayan ürün elinde kaldı..

O da kalan cevizleri eşe dosta ikram olarak dağıttı..

(Not: O çürük cevizler bize amma koymuş.. Yazıyı tarım bültenine döndürdük.)

Her neyse.. Yedinci katın ahvalinden devam ediyorum.. Necati'nin komşusu Duygu Asena.. Kızcağız sağlık nedenleri ile gelemiyor gazeteye..

Bu arada iyi bir haber.. İki hafta önce Duygu ile kardeşi İnci evden çıkmışlar, Bebek Kahve'ye gelip açık havada kahvaltı etmişler.. Taaa Bodrum'dan duydum, çok sevindim..

Aferin Duygu'ya.. Aferin benim mücadeleci kızıma..

***

Onun komşusu da Yüksel Aytuğ.. Geldik, onu da göremedik.. Yine bir yerlerde jüri görevi vardır.. En dipte ben varım.. Ben bir varım, bir yokum.. Hesaba katmayın..

Geriye karşı komşum Tuğçe Baran kalıyor.. Onu da zaten göreceğime ihtimal vermiyordum..

Ramazan ayında cer'e çıkmış medrese mollası gibi şehir şehir, kapı kapı geziyor, kim davet ederse oraya seğirtiyor..

Hem güzel yurdumuzu tanıyıp bilgisini görgüsünü artırıyor hem de tatil masraflarını her ilde birkaç tane birden bulunan "İlçe Festival Komitelerine" yüklüyor..

Aferin kıza..

Aytekin nöbette
Geriye kala kala bir tek Süpervizör'ümüz Aytekin Hatipoğlu ile iyi gazeteci kötü insan Aziz Bey'in "Ulaştırma Koordinatörü" ve entel sürücü Levent Bey kalıyor..

Aytekin Bey katı boş buldu ya "Gün bugündür.." deyip uzun zamandır izlediği yayılma politikasının sınırlarını genişletmiş.. Kendine bir televizyon sehpası bulmuş..

Üzerine televizyon kondurmuş..

Çalışma masasına da iki çıkma yapmış.. Böylece bilgisayarın konuşlandığı masa küçük çaplı bir tenis sahası kadar olmuş.. Levent'e göz edip "Taban halısı bulamadınız mı yerler biraz çıplak kalmış.." dedim..

Cevap vermediler..

On dakika sonra uğradığımda internet üzerinden halı siteleri taranıyordu..

***

Bu gidişatın sonu belli.. Bir sonraki yaza masayı altta bırakacak şekilde çardak kurar, saksıda sarmaşık yetiştirip üstünü kapar..

Bir de plastik çocuk botu tedarik edip içine su doldurur ki orduevi bahçelerinin havuzu yerine geçer.. Ortam güzelleşir ama faturası bizim katın yazı tayfasına çıkar..

Köşeci esnafını şimdiden uyarıyorum..

Bu tatil işini biraz daha abartırlarsa gazeteye döndüklerinde odalarına girebilmeleri mesele olacak.. "Serbest geçiş hakkı" için Aytekin Bey'le pazarlığa oturmak durumunda kalacaklar..

Benden söylemesi..

DİĞER YENİ YAZILAR