Ağır yongayı yel kaldırmaz

Türk Hava Yolları, bir iki yıl öncesine kadar Sarıyer ve Zeytinburnu minibüslerinin tek rakibiydi.. Şimdi özel sektörün rekabetine açıldı ama hâlâ işleri yolunda.. Rakibi şirketlerden pek çekmiyor ancak müşteriyle başı hep belada.. Bu yazın "kazanç şampiyonu" kim derseniz THY'yi tek geçerim..

Haberin Devamı

Sadece Bodrum'da gayri resmi rakamlara göre altı yüz elli bin yazlıkçı var.. Turistik merkezlerde devamlı hareket halinde iki milyona yakın insan..

Vermişler avuç dolusu dolarları buralardaki evlere.. Eee! İstanbul'da da iş güç var.. Allah kuş kanadını motora takıp uçurmayı akıl edenlerden razı olsun..

Hafta sonu atla gel, denize gir, Türkbükü'nü denetle, hafta başı işine dön.. Bu arada gayret THY'ye düşüyor..

***

Özel havayolu şirketleri devreye girip de fiyatları altmış liraya indirmişti hani.. Altmış liralık uçak biletini duyup "Ayol.. Havacılığı da otobüsçülüğe benzettiler.." diye burun kıvıranlar şimdi Onur Air'in, Atlas Jet'in acente kapılarında..

Yer yok..

Hele hafta sonu dedin mi hiç yer yok.. Sadece Bodrum'a günde yirmiye yakın sefer var, kesmiyor müşterisini..

THY'nin kurnazlığı fiyat kırmamasında.. "Amanın özel şirketler girdi devreye.." diye telaş yapmadı, bilet fiyatları özel uçakların iki misli olduğu halde ful gidip ful geliyor..

Yüz liralık ikram..
İki misli bilet fiyatı THY'yi tatmin etmediğinden uçağın neredeyse yarısına kadar olan bölümünü "Birinci Sınıf" ilân etmişler.. Bilet fiyatını katlamışlar..

Birinci sınıf yolcu ile ikinci sınıfı ayıran tek şey uçak havalanmadan önce bardakla fincan arası küçük bir kapta sunulan portakal suyu..

Hostes getiriyor portakal suyunu..

Alternatifi de Migros'ta yirmi kağıt olan yerli şampanya.. Birini seçiyorsunuz.. İkramı yapan hostesin havasına bakarsanız içtiğiniz Dom Perignon şampanya..

Birinci sınıf yolcusunun bardağı tutarken kasılmasına bakılırsa Cennet bahçesinin çeşmelerinden "free" akan kevser..

Havaalanına giderken bakkaldan bir litrelik portakal suyu aldınız mı olayınız tamamdır.. Ağzınızı şapırdata şapırdata içerek uçaktaki tekmil "Birinci sınıf yolcuların.." havasını bitirirsiniz..

***

Personel de yılmış usanmış.. "Bilet var mı? Niye yok?" diye günde yüz posta karşılarına dikilenlerden, telefon zilini tepelerinden eksik etmeyenlerden..

Bir de "Laf anlamaz ormancı çekmiş kafayı.." tarifine girenler var ki en çekilmezi bu kategoridekiler..

Hostes kızın maaşı kadar tutan marka güneş gözlüğünün arkasından gülümseyerek bakan ve "İyi günler hanfendi.." diye başlayıp "Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?" diye biten tartışmaların başrol oyuncusu bunlar..

Otogar kültürü..
Özel sektör işin içine girdi ya!

THY'den başlayın bütün uçuş şirketlerinin bilet kontuarlarına bir "Garaj" havası geldi.. Ama bu "Mudo Garaj" değil.. Topkapı otobüs yazıhanelerinin kültüründen fışkırma bir otogar havası..

Bir iki ay önce gazeteci arkadaşlardan birisi oturmuş, THY'nin yeni müşteri tipiyle görevliler arasında geçen ilginç diyalogları haber yapmıştı..

Ben de kesip saklamışım.. Keşke habere imzasını da koysaymış.. Bu zekânın sahibi meslektaşımızı burada anardık.. Okurken kıkırdayıp durdum..

Kadın müşteri Almanya için bilet alacak.. Kontuarda lafına "Almanya'ya gidecektim.." diye başlıyor.. Görevli Almanya'nın hangi şehrini kastettiğini öğrenmek için "Almanya'nın neresine?" diye sorduğunda cevabı yapıştırıyor:

"Havaalanına.."

***

Bir başkası oturduğu şehirden İstanbul'a kaç saatte gidebileceğini merak etmiş, telefonla soruyor.. "Buradan İstanbul'a uçuş ne kadar sürüyor acaba?"

Görevli de listeye bakmak için "Bir saniye efendim.." der demez yolcu tatmin oluyor:

"Tamam anladım.. Teşekkür ederim.."

Sabır taşı zorda..
THY görevlileri ile yeni müşteri arasında geçen diyaloglardan çıkan sonuca göre her üç yolcu adayından biri Sabiha Gökçen Havaalanı'nın adını bir pop şarkıcısı ile karıştırıyor..

"Aloooo! THY mi? Semiha Yankı Havaalanı'nın telefonunu alabilir miyim?"

"Tabii.. İsterseniz Müslüm Gürses havaalanının telefonunu da verebiliriz."

Bir kısım müşteri adayı da çocuklarını bedava uçurma derdinde..

"Çocuklar için indirim yapıyor musunuz?"

"Evet efendim.. Çocuğun on iki yaşını aşmaması gerekiyor.. Sizinki kaç yaşında.."

"Benim oğlum mu? Otuz iki yaşında.."

***

Çocukların yaşıyla uğraşmak yetmiyor.. Bilet keserken müşteriden bilgi almak da bir dert.. Çoğu zaman çocuk yolcunun adını soran görevli bir hayat hikâyesi dinlemek zorunda kalıyor..

"Çocuğun adını alabilir miyim?"

"Mustafa İbrahim Süheyl İsabeyoğlu.. Hayvan babası böyle bir isim vermiş.. Sanki Arap şeyhi.. Affedersiniz hanımefendi.. Çocuğun dayısıyım da.. Çok üzülüyorum.."

Sallama serbest..
Masumane ve saçma diyalogların sonu gelmiyor.. Diyarbakır uçağında yer bulamamış biri kibar kibar rica ediyor.

"Öyleyse hanımefendi beni yedek kulübesine yazar mısınız?"

Olur! Hem sıranı beklersin hem maçı bedava seyredersin..

Yolcu adayı olarak kendileri her şeyi bilmek ister, THY görevlisi ise bilgiyi ağızlarından kerpetenle alır..
"İstanbul'a son uçak kaçta?"

"Nereden?"

"Buradan.."

"Orası neresi.."

"Şehrin içi.."

"Hangi şehrin?"

"Haaa! Erzurum.."

***

Bir başkası Denizli'ye uçacak.. Teknik ayrıntıları merak ediyor.. Ama bazen sabır taşının çatladığı oluyor.. Sabır taşı da edebince çatladığından kafayı fazla takmıyoruz..

Müşteri diyaloga "İyi günler efendim, Denizli'ye uçuşunuz var mı?" cümlesiyle başlıyor.. Evet cevabını alınca da uzun bir "Yaaa!" çekip devam ediyor:

"Peki Denizli'de havaalanı var mı?"

Cevap bana da uyar:

"Hayır beyefendi.. Suya iniyoruz.."

Yaz bitmedi.. Daha göreceklerimiz, duyacaklarımız, oturup yazacaklarımız var...

DİĞER YENİ YAZILAR