Burası New York'tan ileri..

Bodrum Türkbükü'nde iki ay tatil yapmayı başaran biri New York'ta rahatlıkla üç aylık bir tatilin hakkından gelir.. Cebine de para kalır.. Kalitede yokuz, serviste de. Ama fiyatlarda her yeri katlıyoruz..

Haberin Devamı

Bodrum notları: İki..
İşin şaşırtıcı tarafı buralara gelip de iki sıradan serinletici için yirmi milyon lira ödeyenden çok kazığı atan şikâyetçi.. Sebebi de buralarda açılan şık ve iddialı bir mekânın kolay kolay sezon sonunu getirememesi..

Hatta ertesi yaz sezonunu görememesi..

O yüzden yerler aynı, deniz aynı.. Hatta her sene gelip yiyen içen de aynı.. Sadece işletmelerin adı değişiyor..

***

Türkbükü bir ucundan diğer ucuna bir buçuk, iki kilometre sahili olan küçük bir koy..

Eskiden köy tipi bir yerleşme merkezi olması yapılanmanın geçmişini açıklıyor.. Osmanlı'dan devir, cumhuriyet raconundan nasipli ne kadar taş toprak yığını yerleşme merkezimiz varsa onların tipik bir örneği..

Bozkırlara diktiğimiz diğer köy ve kasabalardan farkı denizin dibinde konuşlanmış olması..

İlla ki çadır..
Bizim ahalinin kromozomlarında "şehircilik geni.." yok.. Dünya ahalileri, kentleşme konusunda kendini aşmak için debelenir.. Bizimkiler de geçmişe dönmek isterler..

Şık olduğu iddiasıyla piyasaya giren yeni yapılara bakın.. Oteldi, lokantaydı, her neyse..

"Bir farklılık yaratalım ama ne?" dediklerinde akıllarına gele gele işlettikleri yerin bir köşesine "Yörük Çadırı" kurmak gelir.. Bir de sac tandır.. Başına da bir köy teyzesi dikip ha babam gözleme yaptırırlar..

Biz çadırdan kurtulalı şunun şurasında yüz elli, bilemedin iki yüz sene olmuş.. Onlar bizi yeniden çadıra tıkmak için gayret ederler..

***

Yazının dibacesine bakıp da "şehircilik geni taşımadığımız" gerçeğine takılacağımı sanmayın.. Ben bu işlerden yani mimarlıktan başlayın şehirciliğe kadar uzanan her türlü yapılanmadan çoktan umudu kesmişim..

Benden önce de Almanların ünlü komutanı Mareşal Moltke kesmiş umudunu..

Son umut İzmir..
Mareşal Moltke, aklımda kaldığı kadarıyla 1835'te bizim topraklara gelmiş, Anadolu'yu bir baştan öbür başa gezmiş.. Bize dair ilk arkeolojik kayıtlar, antropolojik notlar onun anılarındadır..

O tarihlerde yüzbaşıymış..

Niye geldiği malûm.. Askeriyenin işine yarayacak istihbarat peşinde olduğu besbelli.. Lakin toprak o kadar enteresan ve bakir ki o kadar tarihle dolu ki kendini tutamayıp kitaplar dolusu notlar almış..

Adamın takıldığı yer de şehir tabir edilen yerleşme merkezlerinin garabeti..

Hangi kasabaya, sancağa, vilayete girse bir mimari anarşiyle karşılaşıyor.. Koca koca şehirlerde öyle sokaklar var ki yan yana iki atlı geçemez..

Şehrin bir yerinde bomboş alanlar varken başka yerinde binalar üst üste binmiş..

***

Yolculuğuna İstanbul'dan başlayan geleceğin mareşali Anadolu'da beş yıllık turunu tamamlayıp İzmir'e yaklaştığında bütün umudunu bu şehre bağlıyor..

İzmir'in eski adı "Gavur" lakabıyla geçiyor ya! Gayri Müslim tebaası, levanteni çok..

Antik cağdan kalma bir şehir.. "Herhalde gerçek bir Osmanlı şehri görebileceğim.." beklentisinde..

Serpme yöntemi..
İzmir, Alman mareşalin bütün umutlarını yıkmış.. Orayı da gördükten sonra oturup "Osmanlı'da şehircilik anlayışı nedir?" serlevhası altında özetle şöyle yazmış..

"Avucunuza bir avuç pirinç koyun.. Bunların birkaçı resmi binalar olsun.. Birkaçı mektep, hastane, karakol vesaire.. Birazı cami, kilise, sinagog.. Geri kalanı da ev..

Bu pirinçleri kağıdın üzerine serpin.. İşte size herhangi bir Osmanlı şehrinin kuruluş mantığı.."

Bunları bildiğimden Türkbükü niye böyle, Gölköy neden şöyle sorularına takılmam.. "Kaderimse çekerim.." der geçerim..

Zaten bu saatten sonra bir şey değiştirebilmenin maddeten mümkünü yok..

***

Türkbükü dediğin deniz kenan beldesinin fikri şaşmış.. Deniz kenarındaki işletmeler İstanbul Boğazı'ndaki şık mekânların fiyakasını bozma derdinde..

Yolun öbür tarafında kalan, bu sebepten gelene geçene yan bakan köy ise kendi halinde.. Sadece gayrimenkul fiyatları sapıtmış..

Şerefli Koçhisar'ın veya Çukurca'nın bir köyünde görebileceğiniz kerpiçten bir fukara evi düşünün..

Camızın kaşınmak için duvarına sürtünmeyeceği yapının aynısını burada almaya kalktın mı sahibi milyon dolardan açıyor lafı..

Saadet zinciri
Dolar gördüğünden, Benjamin Franklin ile tanıştığından değil.. Öyle duymuş, öyle istiyor..

Eeee! Zihniyet bu olunca İstanbul'un, Ankara'nın işletmecisine çekilen fiyat da bu.. Onlar da kira parasını müşteriden çıkarmaya çalışıyor..

Migros'un balık tezgâhındaki on liralık levreği sana "kat karşılığı" yediriyorlar..

Adam para kazanacağım diye buralara gelmiş.. Yıkıldı yıkılacak bir köy evinin denize bakan bahçesine sezonluk otuz bin dolar vermiş.. Onun beş katini de tefriş edeceğim diye harcamış..

Sezon dediğin aslında kırk, kırk beş gün.. Parayı çıkaramayacağını birinci hafta anlıyor.. Ondan sonra da fiyatlar da "Batsın bu dünya.." politikası geçerli oluyor..

***

Derdi, bağladığı paranın ne kadarını kurtarabilirse o kadarını kurtarmak, kaçıp gitmek..

Türkbükü nam yerlerde aynı köy evi bahçelerinin her sene başka bir adla hizmete girmesinin aslı bu..

Kurduğun üç kuruşluk sofranın ortasına bayrak gibi dikilen kazığın da aslı bu.. "Atılan kazığın hayrı neden görülmüyor?" sorusunun da cevabı bu..

Hükümet adamlarına tiyö olsun..

Reina'nın önüne tahsildar dikip "Araba markasından vergi kaçağı tespit edeceklerine" buralara kolcu göndersinler.. Şu on binlerce dolarlık kirayı cebine atanları bir mercek altına alsınlar..

Yediğimiz kazıklara karşılık bizim de yüreğimiz soğuşun bari..

Gelecek yazı: Batmaya mahkûm işletmecilerin aklına gelen tek kurtuluş çaresi.. Denizin üzerine iskele dikmek.. Müşterinin dişini sökmek..

DİĞER YENİ YAZILAR