Eli üç senelik devlet sırrı.. Veya resmi paranoya..

Haberin Devamı

Kendilerini “merkezde” diye tarif eden gazeteler görmezlikten geldi ama büyük bir kesim Said-i Nursi’nin resmi belgelerden çıkan mezarının yerini konuşuyor..

“Paranoyaklık hâlimizin..” resmidir.. Kendimizden başka dostumuz olmadığı, propagandasını “kesiksiz yetmiş yıl” kendisine yapıp duran bir toplumda başka türlüsü zaten olmazdı..

“Paranoyaklık hâlimiz..” uluslararası arşivlere de geçmiştir..

Tarih olarak, 12 Eylül darbesinin birkaç ay sonrasını başlangıç alın..

Amerikan Dışişleri arşivlerine girin..

Paranoyamızın belgesi, NATO ülkeleriyle ortaklaşa yaptığımız bir askeri tatbikat değerlendirmesi ile birlikte karşımıza çıkar..

***


Soğuk Savaş’ın sürdüğü o yıllarda ortak askeri manevralara çok fiyakalı isimler verilirdi..

Aslanlı, kaplanlı, kurtlu, yıldırımlı, şimşekli isimler..

Doğu sınırımıza yakın bir yerde, ihtilâlden birkaç yıl önce yapılan o manevralardan biri, hikâyemizin başlangıcı..

NATO’da görevli Amerikalı bir general, bizim paşalardan birinin makam odasındadır..

Bizim paşanın masasının arkasında, o sınır bölgesini gösteren kocaman bir harita bulunmaktadır..

Haritanın üzerinde de sınıra yakın Sovyet birliklerinin yerleri işaret edilmiştir..

Kaş göz sinyali..

Amerikalı general sırf sohbet olsun diye “Rus birliklerinin durumunu” sorar..

Paranoyamız o saat ortaya çıkar..

Bizim paşa tam soruya cevap verecektir ki kurmay albaylardan biri, kaş göz işareti yapıp Amerikalı generali gösterir..

Mealen “O bir yabancı, aman paşam sus.. Casus olabilir..” demeye getirir..

Amerikalı bu işaretleri fark etmiştir..

Üzerinde durmaz ama tatbikat sonu ülkesinin makamlarına yazdığı raporda bu olayı anlatır..

“Sorduğum sıradan sorunun cevabı arkadaki haritada açıkça görülüyordu.. Zaten Sovyet Birlikleri’nin yerini onlara biz vermiştik..” dedikten sonra;

“Türklerin herkesi düşman sanma paranoyası inanılmaz..” diye not düşer..

Bu rapor nasıl olduysa ihtilâlden sonra bizim gazetenin eline düştü.. Biz de yazacak olduk..

Sonuç! Gazete “gerekçesi açıklanmadan” yirmi gün kapatıldı..

***


“Resmi paranoyamız..” dâhili sebeplerden de sıkça dışa vurulur ki bunlardan biri belki de en dikkat çekicisi Said-i Nursi üzerinedir..

Said-i Nursi elli üç sene önce, resmi politika yüzünden oldukça eziyetli geçen bir hastalık süreci sonunda vefat etti..

Memleketi olan Urfa’da toprağa verildi..

“Resmi paranoya..” merhumun naaşına rahat vermedi..

27 Mayıs ihtilâli yeni yapılmıştı.. Paranoyamız üçe beşe katlanmıştı..

Kim teklif etti, kimin aklına geldi bilmem ama Said-i Nursi’nin kabri açıldı.. Naaşı oradan, bilinmeyen bir yere defnedilmek üzere alındı..

Afyon-Isparta

O tarihten beri de Said-i Nursi’nin gizli kabri üzerine spekülasyonlar yapılır..

Bunların en yaygınlarından biri de yedi ayrı kurşun tabut yapıldığı ve gizlice yedi ayrı yere gömüldüğüydü..

Derken, Isparta’ya getirilip gizlice defnedildiği konuşuldu.. İnanan oldu, inanmayan oldu..

Nihayet, elli üç yıl sonra, Başbakanlık Arşivi içinden “defin tutanakları” çıktı..

Yirmi küsur sayfalık tutanaklarda, lehimle açılmaz hâle getirilmiş kurşun tabutun Isparta Şehir Kabristanı’nın girişine yakın bir yerde toprağa verildiği yazılıydı..

Açıklama Said-i Nursi’nin yolundan giden kimilerini belki tatmin etmiştir.. Ancak benim kafam hâlâ karışık..

Ben Said-i Nursi’yi dünya gözüyle gördüm..

Son yolculuklarından birinde yaşadığım şehirden geçti ve onu götüren siyah otomobil bizim evin yanında kısa bir mola verdi..

İnsanlar Said-i Nursi’yi görmek için koşuşturunca ben de on yaşımdaki aklımla koştum.. Yüzünü gördüm.. Çok da şaşırmıştım..

İsmet Paşa’ya ne kadar benziyordu?

***


Bir süre sonra vefatını gazetelerde okudum.. Şehrimizde görevli, nurculuğunu saklamayan bir hâkim vardı.. Soyadı bende kalsın.. Hâkim Ekrem Bey..

Bir gün babamın muayenehanesine oturmaya geldi ve babama fısıltıyla “Hazreti burada gömdüler..” dedi..

Askeri bir tim.. Tutanaklarda tarif edilen lehimli kurşun tabutu almışlar.. Afyon’da önce sivil sonra askeri amaçlı kullanılan havaalanının beton pistinin altında bir yere gömmüşler..

Şehir el kadardı.. Böyle bir sırrın duyulmaması imkânsızdı.. Yalanlayan da olmadı zaten..

Gerçek miydi? Yoksa resmi paranoyamızdan kalma bir şaşırtmaca eylemi miydi? Hâlâ düşünürüm..

DİĞER YENİ YAZILAR