Düşündük.. Düşündük.. Bak başımıza ne geldi?

Haberin Devamı

Bu yazımda “düşünen baş kepek yapar..” şeklindeki tezimle çelişiyorum ama kader böyleymiş.. Çünkü ben de bu sonuca düşünerek geldim.. Bunu kayda geçeyim ki “düşünme” konusunda benim de malûl olduğum bilinsin..

Zülfü Livaneli’nin dünkü VATAN’da yayınlanan risalesine yüzde yüz katılıyorum..

Livaneli’nin risalesinde “Düşünmeyi bilmeyen” bir toplum olduğumuz anlatılıp, bu tespite dair gözlem ve sentezlere yer veriliyordu..

Böyle bir tespiti yapınca bunun “Niye?” sorusuna denk gelen karşılığını da konuşmak lazım..

Lakin böyle bir konuşmanın tutanakları, daha sonuca bile gelmeden ciltler tutar..

Ben kestirmeden “Şizofrenik bir toplum” olduğumuzu söyleyip, aradan çıkayım..

Bakıyoruz, algılamıyoruz.. Başkaları bizim boş bakışlarımızdan neyi, nasıl algıladığımızı kestirmeye çalışırken bizim kafaların içi boş dönüyor..

***


Tahıla bağlı beslenmeden midir, yoksa çocukken “eğitici dayak” kapsamında kafaya aldığımız “darbelerin” etkisinden midir bilmem..

Bildiğim şu ki düşünememe sorunumuzdan önce bir geç algılama derdimiz var.. “Algıda seçicilik..” diye kibarlaştırdığımız bir avanaklık hâli..

Trafik mühendisliği yapanlar keşfetmişler.. Ben de bir iki kez, dilime dolayıp yazmıştım..

Trafikte deli gibi giden araçlar sarı ışık yandığında yavaşlamıyorlar, kırmızı yandığında ise hâlâ birkaç araç geçmiş oluyor..

Örneğin bu tarafına bakarak sürücü milleti için topluca “Bunlar trafik canavarı.. Asacaksın bir ikisini Taksim’de bak o zaman..” diyemeyiz..

AVANAKLIK HÂLİ..

Çünkü aynı araştırmalar gösteriyor ki kırmızı ışıkta duramayanlar, yeşil yandığı zaman da yerlerinden kıpırdamıyorlar..

Yeşil ışığı idrak etme süresi 0.8 ile 3 saniye arasında değişiyor.. Buyurun size birinci sınıf “Algıda seçicilik..” örneği..

Memleketin tamamının gözü önünde yaşanan bir hadise var.. Haftanın üç günü, televizyon marifetiyle “canlı yayında” gözümüzün önüne geliyor.

Büyüklerin maçlarında bir grup zibidi, durduk yerde, içeriye nasıl sokulduğu bir türlü anlaşılamayan meşaleleri yakıyor.. O takımın formasının rengine göre duman saçan o meşaleler korkunç bir görüntü yaratıyor..

Takım formasında kırmızı varsa, meşalelerin dumanından kızıl bir bulut oluşuyor..

Yoğun mu yoğun, kesif mi kesif, yandığı ortamları göz gözü görmez hâle getiren bir duman bu..

Ha otomobil lastiğini asfaltın ortasında “protesto” bahanesiyle yakmışsın ha bu meşaleleri parayla satıp, fanatiklere “Stadyumları cehenneme çevirtmek için” yaktırmışsın..

İkisinin de sonu dünyanın akil insanlarının üzerine titrediği atmosfere zarar.. Avrupa bu meşalelerin kullanılmasını kökten yasaklamış..

Bizde ise “temsili bir yasak” var.. O da Avrupa Birliği uyum şeyine şey etmek için..

Önceki gece Fenerbahçe’nin Fransa’nın Marsilya takımıyla resmi maçı vardı.. Reytinge göre en az on milyon kişi ekran başındaydı..

Ahali televizyonu başında maçını güzel güzel seyrederken, birden baktık ki kale arkasında bir grup zibidi ellerindeki meşaleleri yakmış.. Gökyüzünü dumana boğuyorlar..

***


Meşalelerden yayılan kesif duman bir dakika içinde sahayı kapladı, ekran başındakiler sahada oynanan oyunu izleyemez oldu..

Yayıncı kuruluş STAR’dan çıt yok.. Geveze spiker bile “Şimdi bir laf etsem alınan çıkar mı?” ucuz hesapları yaptığından lâl olmuş....

O yayıncı kuruluştan bir şey beklenemez.. Çünkü maçtan sonra verdiği diziyi birden kesti, o anda ekranda oynamakta olan dizinin tanıtım bandını koydu..

Yani dizinin reklamını diziyi zaten seyredenlere yaptı.. “Düşündükleri..” zaman ortaya çıkan sonuç bu.. Bir de lig maçlarını yayınlayan böylece “meşale yakarak takımına tapınma” ayinlerini veren Lig TV var..

MEŞALE TERÖRÜ..

Baldırında tüyü dönen futbolcunun sağlık sorununu üç gün tartışan bu tematik kanalın da “Meşale rezilliği” üzerine bir kez kafa yorduklarına tanık olmadım..

Onlar şu aralar “En iyi defans oyuncusunu siz seçin..” kampanyasına sardırmışlar..

Yayınladıkları maçları anlatmayı bırakıp “En iyi defans oyuncusunu” anonsu yapıyorlar.. Türkiye’de televizyon aracılığı ile yapılan ilk dilencilik eylemidir bu..

En iyi defans oyuncusu senin oyunla seçilse ne olur seçilmese ne olur? Kime faydası var bu seçimin?

Sersemin biri çıkacak, bir isim yazıp elli kuruşluk kontör harcayacak.. kurum da bunun yirmi beş kuruşunu cebe atacak.. “Düşünme kapasitemizi” tartışmaya açmışken bu olayı deliller arasına katmış olalım..

Haydi bu cephede işler böyle.. Böyle avanakça bir kampanyaya sponsor olan Lassa firmasının CEO’su da mı düşünemiyor?

Maç anlatımını ikide bir kesilip “En sağlam defans oyuncusunu..” anonsu araya girdiğinde, futbol hastalarının sponsor kuruma sinkaflı küfrü bastıkları akıllarına hiç mi gelmiyor?

Geçelim bu düşünce hâli örneklerini.. Hava kirliliğini yaratan şu meşalelere gelelim..

“Dumansız hava sahası” kampanyaları açıp bunu resmi olarak, hazineden çıkan parayla yürüten hükümet adamları bu “meşale terörü” karşısında ne yapıyorlar?

“Efendim statlara sokulması yasak..”

Eee! Beceremiyorsun işte.. Bari imalatını, satışını yasakla.. Türkiye ekonomisini “zehir saçan meşaleler” döndürmüyor ya! Yasakla üretimini, satışını, ithalatını.. Mesele kökten bitsin..

***


Benim küçücük bir umudum var. O da Avrupa işlerine bakan Hükümet Adamı Egemen Bağış’ta..

Kendisi medeni, karşı tarafı da dinlemesini bilen bir siyasetçidir.. Aklı da başındadır..

Şu olayı bir incelesin.. Bütün Avrupa’da uygulanan yasağın niye bizde işlemediğine baksın.. Şu “meşale terörünü” didikleyip, sonucunu “Seyrek bıyıklı asabi şahsiyete” anlatsın..

Bir tek sigaranın dumanına tahammül edemeyen o zat da “meşale terörüne” kayıtsız kalıyorsa artık yapacak şey kalmamıştır..

O zaman meşale kılığına girmiş o renkli zehri soluyup, alışmaya bakalım.. Baş edemiyorsak tadını çıkaralım..

DİĞER YENİ YAZILAR