Süper Marketler’de eşek yemi reyonları

Haberin Devamı

Bu mesele her sene ısıtılır.. Durum bize özgü şekilde asla değişmez.. Kuşadası’ndan Marmaris’e, Didim’den Datça’ya ne kadar süper, hiper market varsa hepsi işin içinde.. Yeşillik niyetine sattıkları şey bildiğin çer çöp..

Kıvırcık adıyla, marul adıyla, aysberg adıyla sattıkları yeşilliklere “eşek yemi” demem, tek toynaklıların bu mahsun bakışlı üyesine aslında haksızlıktır..

“Eşek yemi” tarifine sığındığım zaman bilin ki kesinlikle “eşek milletinin..” ağız tadını yargılamıyorum..

Yeşillik sınıfına giren bu salata malzemelerini sorgusuz sualsiz satın alanlar ilham kaynağımdır..

Çamur içinde, çürümüş buruş buruş olmuş bu nesneleri satın alırken gösterdikleri “eşeklere özgü tahammül..” bende böyle bir çağrışıma sebep oluyor..

Şair “Koyun gibisin be kardeşim..” diyor ya!

Ben “yeşillik” kılığına girmiş çer çöpü tüketen müşteri tipine “eşek misin?” diye soramadığımdan, böyle yan yollara sapıyorum..

***

Her yaz mevsiminde derdimi azdıran süper marketlerin cümlesinin CEO’ları yakın takibim altında..

Hepsi için Allah gecinden versin, diyorum.. Ancak günü gelip de birinden birine emr-i hak vaki olduğunda cenazesine ilk koşan ben olacağım..

Giderken de merhumun kabrine konmak üzere, yönettiği market zincirlerinde satılan marullardan, kıvırcıklardan oluşan bir çelenk yaptıracağım..

Buruş buruş, çamur içinde, yapraklarının yarısı çürümüş, mide kaldıran bir çelenk..

Hoca efendi “Merhumu nasıl bilirdiniz?” diye sorduğunda “Bize çer çöp yedirirdi.. Hem de paramızla..” diye bağıracak halimiz yok..

Mesajımı böyle vereceğim..

FARKLARI YOK..

Bu süper market CEO’larının, yerel yöneticilerinin yazlıkçı milletiyle derdi nedir, bugüne kadar çözemedim..

Ama belli ki taht-el şuurlarında yani bilinç altlarında yazlıkçı kısmına karşı bir hınç var..

Adamlarını memleketin bostanlarına salıp, marketleri için ürün topluyorlar..

Bostancının “bunların vakti geçti, çürümeye yüz tuttu..” dediği malları “Bize yarar..” deyip özellikle alıyorlar..

Dağıtıyorlar marketlerine..

Bildiğiniz gibi her süper marketin bir sebze, meyve reyonu vardır.. “Yeşillik” dediğimiz nesne de genellikle bu reyonların tam orta yerinde konuşlanır..

Oralara atıyorlar..

Kurtların delik deşik ettiği marul yaprakları, kararmaya yüz tutmuş oluyor.. Kıvırcık aslından çıkmış, kocakarı dötü gibi buruşmuş oluyor..

Ne kadar meyve sineği varsa tepelerinde uçuşuyor..

Bu reyonlardan yarısı tamamen çürümemiş bir bağ roka alamazsınız..

Maydanoz başka bir âlem.. Nasıl oluyor da yaprakları nevresim takımının yastık kılıfı iriliğindekileri buluyorlar, çözemedim..

Bunların sattıklarından dört maydanoz yaprağını üst üste koy, çiğnemeye çalış.. Dişçine iş çıksın..

Bunlardan semizotu aldın mı yanında bir de boş saksı alacaksın ki bitkinin köklerinden çıkan o toprak zayi olmasın, saksıda birikip bir işe yarasın..

Böyle ürünleri reyonlarına koyma cesareti olan yöneticileri mercek altına almak lazım..

Önerim bunlara uygun donör bulup “ar damarı nakli..” için ikna etmektir.. İşe yarar mı emin değilim.. Belki damar da isyan eder..

***


Tezgâha yanaşmışım.. Umutsuzca işe yarayacak bir sap yeşillik arıyorum..

Kıvırcıkların, marulların bulunduğu yer perişan.. Sanki toplu mezar açılmış, içinden süper market CEO’larının katlettiği kurbanlar çıkmış..

Kahire’de ulusal müzeyi gezmiş, milattan önce bin üç yüz yıllarında ölmüş bir firavun İkinci Ramses’in mumyasını görmüştüm..

Elimdeki marulun DNA yaşı kesinlikle firavunun yaşından fazla.. Çünkü marul onun hatırladığım yüzünden daha buruşuk..

O sırada yanımda tezgâha bir şey koymak için gelen genç bir görevliyi fark edip “Kardeşim bu malların hali nedir?” diye bulaştım..

HAKLISIN ABİ!

Çocuk kibar, müşterinin gönlünü hoş etme eğiliminde.. Elimdeki marulu gösterdim.. “İnsan bunu buraya koymaya utanır yahu!” deyip bir kıllık daha yaptım..

Bir tepki.. Bir savunma..

Oğlanda hiçbiri yok.. Benimle göz göze gelmemeye çalışarak “Haklısın abi..” dedi..

“Biz de utanıyoruz ama maalesef daha iyisi gelmiyor..”

Bunların yöneticilerinin, patronlarının bir eli müşterinin cebindeyse diğer elleri de sosyal sorumluluk projelerinde..

Bir taraftan çürümeye yüz tutmuş yeşilliği vatandaşa yedirip, onları bünye olarak eşekleştirmeye çalışıyorlar..

Bir taraftan da sosyal sorumluluk projeleri üretip, eşek yerine konulanları yeniden insan arasına katmaya çalışıyorlar..

Bizim medyada da “Yalakalık DNA’sı..” mevcut olduğundan bu adamların bireysel propagandalarını yapıyoruz..

Röportajlarla, haberlerle..

Ne kadar yaratıcı, ne kadar insancıl olduklarını anlatıyoruz..

Uzun zamandır bu reyonlar göz hapsimde..

Arada bir çalışanların getirdikleri taze (!) malları tezgâhlara yerleştirmelerini seyrediyorum..

Yeşillik faslında gözlemim şu..

Tezgâha konulan çer çöpün biraz daha iyisi arkadaki soğuk hava depolarında var..

Yönetici “çürüyen malı..” atmaya kıyamadığından böyle bir takdim-tehir sıralaması yapmış..

“Tezgâha en fazla çürüyenleri koyun..” demiş.. Tükendikçe yenisiyle takviye edilecek..

Bunu yaparken neye mi güveniyor?

Tüketici olarak tepkisizliğimize.. Bünyemizdeki eşekçe sabır genine.. “Mal bizim değil mi? Ne verirsek onu yerler..” şeklinde işleyen mandıracı psikolojisine..

***


Bir M’lisi, üç M’lisi, çağdaş logolusu, yıldızlısı, bilmem nelisi? Bu yörelerde tezgâh açmış ne kadar süper, hiper market varsa..

Cümlenizin CEO’larına sesleniyorum..

Fatih Sultan Mehmet’in av sırasında ödüllendirdiği bir derviş “Bastığın yer çayır çemen, yediğin bal ile kaymak olsun..” duasını etmişti..

Ben de sizin için öyle bir dua edeyim..

“Bastığınız yerler bize sattığınız çürümüş kıvırcıklarla kaplı olsun.. Yediğiniz de kurtlanmış marul..”

Elimizden tüketici olarak başka şey gelmiyor..

DİĞER YENİ YAZILAR