Aş gördüğünde giriş.. İş gördüğünde sıvış!

Haberin Devamı

Başlıkta ifade edilen “bin senelik” hayat tarzı uygulamamızın sonu geliyor.. Hükümet adamlarının tembelliğimizi ima ederek “obezite” başlığı altında açtığı savaşın meali bu.. Aş görüp giriştiğinde lokmaları boğazına dizecekler..

Bizim ahalide görülen “şişmanlık” hâllerinin en dünyanın saygın bilim kuruluşlarına hem de hükümet adamlarına dert olması zihinlerde pişti oldu..

Hükümet adamlarının gidişatına zaten akıl erdiremiyorduk.. Harvard gibi liste başı üniversitelere niye dert olduğumuzu anlamadık..

Harvard Tıp Fakültesi uzmanlarına ya bizden biri “araştırma” siparişi verdi..

(Harvard, yurt dışında bir kuruluş olduğundan bizim ihale kanunlarına tabi değil.. Dolayısı ile böyle araştırma siparişleri daha kârlıdır..)

Veya adamların önüne ödeneği yığdılar.. “Kendinize oyalanacak bir şey bulun..” dediler..

Onlar da bizim şişmanlara taktı..

***


Durumumuz bilimsel verilere göre şöyle..

Ahalimizi daha bebeliğinde yani ilkokula gittiğinde Allah’ın her günü “Türküm, doğruyum, çalışkanııım..” diye bağırttırıyorduk ya!

İşte o mecburi andımızın içinde geçen “Çalışkanım..” tarifinin külliyen yalan olduğu ortaya çıktı..

Bizim millet çalışkan, neyim değil.. Tembelin önde gideni..

Harvard’taki bilim adamlarının araştırmasına göre kadınlarda atalet (bedeni tembellik) yüzde 63 oranında.. Yiğit kısmında ise yüzde 53..

Bu şu demek..

Yiğitlerin yarısı, kadınların da yarıdan fazlası şuradan şuraya yürümüyor..

OTUR YA KULUM

Çalışanı da öyle..

İşe gitmek için evden çıkıp mabatlarını bir aracın koltuğuna koyuyorlar.. İş yerinin kapısından içeri girince de ofisteki koltuğa..

Akşam dönüşü de aynı şey oluyor.. Araç koltuğundan sofradaki sandalyeye.. Oradan da televizyonun karşısındaki koltuğa..

Beslenme yaklaşık beş öğün.. Kalori sarfiyatı ise sıfıra yakın.. Harcanmayıp “yastık altı” yapılan kaloriler kendilerini yağa dönüştürüp, bünyede stoklanıyor..

Böylece andımızın “Çalışkanım..” faslı hayat boyu battal oluyor..

İlkokullardaki “andımız..” söylemine evvel emir takığım zaten.. O andın içinde kendimizi tarif eden her sözcüğün yanlış çıkması tuhaf bir ironidir..

Kürt bebesini “Türküüüm..” diye bağırtıyorsun kendisi bile inanmıyor..

Din kardeşimizin bebesinin kendi Türklüğüne inanmadığı yerde Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani, Arap bebesi ne yapsın?

Haydi bunu geçelim.. Hassas meseleler.. Alıngan kullarımıza topluca gülbank çektirmeyelim..

Peki o “doğruyum..” meselesi ne?

Herkes doğru da altı yedi milyon karşılıksız çek ne diye mahkemelerde hesap gününü bekliyor? Neden ahalinin yüzde yirmi beşi (resmi açıklamalara göre) doğrudan kaçak elektrik kullanıyor?

Neden kimse Mehmet Akif’i kendine rol modeli yapmıyor da Kurtlar Vadisi’nin tetikçilerini yapıyor?

Cevapları siz de biliyorsunuz..

Dönelim “Çalışkanım..” faslına.. Bence bu “andımızın” kötü tarafı bizleri bizde olmayan şeylere inandırması..

Her sabah “Doğruyuuum.. Çalışkanııım..” diye bağırırsan performansına sen de inanırsın..

***


Sonunda geldiğimiz nokta yeni tartışmaların başlangıcıdır..

Çocuğu çalışkan olduğuna inandırmak için bağırttırıyorsun.. Lakin onları yıllarca böyle bağırttıran hükümet adamları senin tembel olduğunu düşünüyor..

Böyle düşündüğü için de yeni icatlar çıkarıyor..

Çıkardıkları son icat “Obezite ile savaşalım..” sloganı ile muhterem kamuoyuna sunuldu..

“Obezite” ne mi?

“Şişman..” sözcüğünün daha da şişmanlatılmış hali.. “Obezite..” dendi mi kulağa daha bir korkutucu geliyor.. Bu lafı televizyonda duyan besili şahsın lokması boğazında kalıyor..

ŞİŞMAN.. PİŞMAN..

Sağlık politikasının tepesine dikilen hükümet adamı belli ki bu işi daha da ileri götürecek..

Sipariş verilen “anti obez reklamlar” şimdiden televizyonlarda dönüyor..

Diğer önemli bir tedbir de “Aman aman şişmanım..” türküsünün yasaklanması..

Gerçi türkünün ikinci mısrası zararsız sayılır..

“Şişman sevdim pişmanım..” derken, obezitenin bireysel ilişkilere verebileceği zararın altını çiziyor..

Şişman biri tarafından reddedilenlerin yaşayabileceği ruhsal travmalara dikkat çekiyor..

Ancak türkücü, daha sonra gelen iki mısrada sapıtıyor..

“Şişman sevdim seveli..”

Eee?

“Zayıflara düşmanım..”

Oldu mu şimdi cücük?

Şahsi fikrim şişmanlığı azdıran türkülerin yasaklanması yerinde olur, sağlığı koruyucudur.. İlle de “Obezite” kampanyasına müzikle yaklaşılacaksa “Dam üstünde un eler..” türküsünü tavsiye ederim..

“Dam üstünde un eler.. / Tombul tombul memeler.. / Açılmış düğmeleri.. / Kavuşmuyor memeler..”

Yemeği fazla kaçırıp, giderek yağlanan, iki vakte kalmadan fok balığına dönen genç kızların başlarına geleceği göstermesi bakımından ibret verici bir türküdür..

Memeler açılırsa kızın adı çıkar, dolayısı ile kısmeti kapanır.. Televizyonun karşısına oturup “İffet” dizisini seyrederken çekirdek çitler durur..

***


Bu söylediklerimi sırıtarak okumayın, ciddiye alın..

Bütün “tek adamlı” rejimlerin ortak özelliği budur.. Kendi işlerini bırakırlar, ahalinin yemesine içmesine, giyinip kuşanmasına karışırlar..

Özellikle başımıza dikilen hükümet adamları bu konularda çok azimli..

“Seyrek bıyıklı asabi şahsiyet” tutup da “vur” dediğinde bunlar “öldür” anlıyor..

Onun için biraz az yiyin.. Kalkıp biraz yürüyün..

Bakın yarın “popolarının çapı dünya standartlarının üzerinde olanlara ulaşım ayarlaması..” diye bir şey icat ederler..

Tombullara uçağa binme yasağı getirirler..

Sonra ağlarsınız.. Depresyona girersiniz.. O hırsla oturur yarım kilo kazan dibi yersiniz.. Kalorisini kendiniz hesaplayın artık..

DİĞER YENİ YAZILAR