Burası küçük bir yer olabilir ama şehirdir

Haberin Devamı

Kastamonu yazıları- 2

Hani Nevşehirli trenle Haydarpaşa’ya inip karşıya geçince “Buranın adı ne?” diye sormuş.. “Kadıköy” cevabını alınca da “Hay bizim oraya yeni şehir, buraya da köy diyenin..” diye başlamış saydırmaya.. Aynen bizim halet-i ruhiyemiz..

Doksan bin nüfuslu Kastamonu, göç dalgalarının etkisiyle “hormonlu salatalık” gibi büyüyen diğer Anadolu şehirlerinden farklı..

Afyon, Aydın, Kütahya, Konya, Manisa, Tekirdağ.. Bu saydıklarım sıkça gezip de şehir halini kaybettiğime tanık olduğum yerler..

Çığırından çıkmış Bursa’yı, Eskişehir’i, Diyarbakır’ı, Mersin’i saymıyorum bile..

Her biri betondan birer höyük olmuş..

Geçmişe dair dokular yok edilmiş.. Yerlerini “beton âşığı ahalimizin” çok övündüğü (!) TOKİ işi yerler işgal etmiş..

Batı’da kısmen Çanakkale’yi, kuzeyde ise Kastamonu’yu bunlardan ayırıyorum..

Sakine teyzenin oğlu Burak’ın dediği gibi “Kastamonu küçüktür ama şehirdir..”

***


Vilayet binası Osmanlı devrinden kalma.. Kapısının üzerinde eski yazı “Vilayet Dairesi” yazısı hâlâ duruyor..

Önündeki anıta bakan binanın solunda yine Abdülhamid devrinden kalma “Mekteb-i Mülki İdadisi” binasını görüyoruz..

Bugünkü dille “Mülki amir” yani yönetici yetiştiren lise.. Koca meydan dört bir yanından tarihi binalarla çevrilmiş..

Cumhuriyet devri çocuğu olarak niyetlenip “Bir Sultan Hamid şehri meydanı..” görmek isteyen Kastamonu’ya gitsin..

Meydanda bol bol fotoğraf çektirdim..

Şehirlerin tarihi dokularını bozan herkese, iktidar, lider ayırt etmeden beddua ettim..

İstanbul’un tarihi silüetini bozmak bu muhafazakâr hükümet adamlarına nasip oldu.. Bir beddua onlara.. İstiyorlarsa ağızlarından tükrük saçarak cevap versinler..

Sallamam bile..

Afyon’un ortasındaki Aziz devrinden kalma tarihi hükümet binasını yıkıp, yerine peynir tenekesi misali iğrenç binayı dikenlere bir beddua..

SAAT KULESİ..

Kusura bakmasınlar.. Tarih, geleneksel bağlar söz konusu oldu mu hassaslaşırım.. Agresifleşirim.. İçimdeki Recep İvedik ortaya çıkar..

Vilayet Dairesi’nin arkasındaki tepenin üzerinde konuşlanmış büyük saat şu sıralarda restore ediliyor..

Osmanlı toprağı diye bilinen ne keder şehir varsa hepsinde bir meydan saati vardır..

Osmanlı’nın esas imzası bu saat kuleleridir..

Üsküp’te, Manastır’da da gördüm.. Anadolu topraklarında da.. Ortadoğu’nun itibarlı şehirlerinin cümlesinde; Şam’da, Beyrut’ta veya Kudüs’te o saat kulelerinden vardır..

Sultan İkinci Abdülhamid, alaturka ve alafranga saat farkından doğan resmi ihtilafları yok etmek için böyle bir uygulama başlatmış.. Hükmü nerede geçiyorsa oraya mutlaka bir meydan saati dikmiş..

Gayet zarif, dönem mimarisinin modasına uygun süslemelerle bezenmiş bu kuleler o şehirlerin gururu olmuş..

Kastamonu’nun saati 1885’ten kalma..

Ön ayak olan da dönemin valisi Abdurrahman Nurettin Paşa.. Yazışmalar yapılmış.. Abdülhamid Han kulenin ödeneğini çıkarmış..

Dersaadet de saati Avrupa’dan ısmarlamış.. Dikildiği yer bugün Sarayüstü diye anılıyor..

Şehrin ortasından geçen Karaçomak Suyu ıslah edilmiş.. Etrafı süslenmiş.. Ahali de kendini havaya kaptırmış.. Karaçomak Suyu’na bakan yeni bir apartman kendini “yalı” ilan etmiş..

Kapısının üzerinde “Yalı Apartmanı” levhası o binanın sakinlerini, deniz özlemi ile buluşturuyor..

***


Şeyh Şaban-ı Veli külliyesini ziyaret ettik.. Şehre yüz on iki metre irtifadan bakan Kastamonu kalesine çıkıp, malûm efsaneyi dinledik..

Anadolu’nun halleri böyledir..

Önce Selçuklu, sonra Osmanlı yayılmasının erkek zamanlarında her ilde bir Bizans Tekfuru, onun zaptedilecek bir kalesi vardır..

Her Tekfur’un da fetih için gelen istilacı komutana âşık olan güzeller güzeli bir kızı..

Yeşilçam filmlerinin kalıbı şaşar, Türk komutan ile Tekfur kızının aşkı kalıbı hiç şaşmaz..

Kız bizim komutana kalenin anahtarını atmış.. Babası da Moni adındaki kızı surlardan atmış.. Aşağıdaki askerler de “Kastın neydi Moni’ye..” diye bağrışmışlar.. Şehrin adı olmuş size Kastamonu..

Nehri ilk gören Türklerin “Amma uzun..” deyip Amazon adını coğrafi kayda geçirmesi kadar bilimsel..

SIFIR NOKTASI

Üç beş konakla turizm gözdesi olan Safranbolu’nun adı çıkmış..

Kastamonu içindeki tarihi bina ve konak sayısı hiçbir şehirle kıyaslanmaz.. Edirne dahi bir adım gerisinde kalır bu eski sancağın..

Şehrin orta yerinde Nasrullah Meydanı var ki İstanbul’un Sultanahmet Meydanı’nın bire bir karşılığıdır ve şehrin “sıfır noktası” aha burasıdır..

1200’lü yıllardan kalma Frenkşah Cemaleddin Hamamı, yanında Candaroğlu emirlerinden İsmail Bey’in 1400’lü yıllarda yaptırdığı Kurşunlu Han..

İki kubbeli şadırvanı ile 1500’lü yılların başında inşa edilen Nasrullah Camii.. 1700’lü yılların ortalarında Şeyhülislâm Aşir Efendi tarafından yaptırılan Urgan Hanı..

Meydanın birinciye gelen süsleri bunlar.. Onların arkasındaki kuşakta ise Merdiye, Münire, Tevfikiye, Numaniye, Mahmudiye medreseleri var ki binaları ayrı amaçlar için kültür hizmeti niyetine kullanılmakta..

Ben okurumun meşrebini bilirim..

Hele nisa taifesinden ise bu isimlerden birini aklında katiyen tutamaz.. O yüzden anlatımı magazine bağlayıp, kalıcı yapayım..

***


Hani Nurgül Yeşilçay’ın başrolünü oynadığı, Atıf Yılmaz’ın da çektiği “Eğreti Gelin” filmi vardı ya! Filmin çok sahnesi işte bu meydanda çekildi..

Bak şimdi tarih bilgisi oldu.. Daha da unutmazlar..

Akıllı biri çıkmış.. Anlayan birilerini bulmuş.. Bu meydanın etrafındaki tarihi binaların içini yeme içme mekânları haline getirmişler..

Yerel yemeklerin en güzelleri burada taam ediliyor, edilirken de hem gelenin geçenin hem de binaların seyrine duruluyor..

Memleketin yegane gurmesi Vedat Milör’ün tadına doyamadığı tiritçinin mutfağı da burada..

Bu muhabbet burada bitmez.. Daha anlatacak çok malımız var.. Hele bir soluklanayım sonra kaldığımız yerden devam ederim..

DİĞER YENİ YAZILAR