Aşkınızın son kullanma tarihi geçmiş olmasın?

Haberin Devamı

Madem bilimsel takılıyoruz.. Romantizmin süresini oturup, dakikadan saniyesine diye hesaplayanlar, aşk evliliklerinin bünyeye zararını da anlatsınlar.. Biz de medeni kanunumuzu ona göre şey edelim.. Yiğit kısmını nikâh mağduru yapmayalım..

İyi anladık kardeşim..

Romantizmin takometresini icat ettin.. Sersem bir kızın koynuna veya sersem bir oğlanın kıçına taktın..

Vadesinin “iki yıl, altı ay, yirmi beş gün, altı saat..” olduğunu anladın..

O “İki yıl, altı ayı” biz de anladık.. Hatta 25 günü de anlamış gibi yapalım..

O altı saat ne? Bu bir romantizmi pazarlama taktiği mi?

Oldu olacak bir üç dakika daha ekleseydiniz de “Beyaz Atlı Prensi bekleyenleri..” iyice şallak mallak etseydiniz..

***


Bir şey değil.. Saftorik bir senaryo yazarı bu bilgiyi ciddiye alacak..

İlk fırsatta senaryosuna malzm “Seni ölene kadar seveceğim..” traşı yerine “Seni iki yıl, altı ay, yirmi beş gün, altı saat seveceğim..” repliğini ekleştirecek..

Kız tarafına da gün tutturacak..

Ayrıca iddianın belirsiz tarafları var.. Birlikte geçirilmeyen günler bu vadeden düşecek mi? Hafta sonları ile dini ve resmi bayramlar çıkacak mı belli değil..

Hay ben bu çağın ürettiği akıllara çakayım..

AŞK TÜKETİMİ

“Çılgınca tüketme kültürü..” aşkı meşki çoktan yemiş bitirmiş, şimdi fiziğini kimyasını çözmeye çalışıyorlar..

İngiltere’de bir üniversitenin nörobiyoloji profesörleri işi gücü bırakmış beyni kurcalıyorlar.. Merak ettikleri şi..

“Romantizm duygusunu beyin hangi şartlarda tetikliyor?”

Üniversitenin fonlarından parayı koparmışlar ya! Aylak bakkal hesabı testislerini tartıyorlar..

Bre namertler.. Bunun cevabı besbelli.. Aşık Veysel demiş işte..

“Oğlan kızı görür, kavuşamaz aşk olur..”

Getirin bakalım o fondan biraz para.. Veysel’in varisleri yesin..

Lakin bilim illa ki kendi yolundan gidecek.. Bildikleri çare de kafaya telleri bağlamak, ense kökünden toprak hattı çekmek..

Sonra deneğe kadın kısmından birinin fotoğrafını göstermek.. “Dünya Güzeli Züleyha..” hanımın fotoğrafı gibi bir şey olmalı ki beyin sinyal vermeli..

Magazin leşkerleri boş yere “Kimmiş bu dünya güzeli Züleyha” deyip dört dönmesinler diye yazıyorum..

1930’lu yılların her kıraathanesinde renkli bir tasviri vardı.. Sarışın, tombulca, al yanaklı bir kadın.. Uyanığımız o zaman da eksik değildi çok şükür..

Bunlardan biri Karadağ Kraliçesi Dragı’nın yabancı dergilerden bir resmini bulup afiş gibi bastırmış..

Altına da utanmadan “Her hakkı mahfuzdur..” yazısını dizdirip “Dünya Güzeli Züleyha..” niyetine bütün kahvelere satmış..

Züleyha’nın güzelliği genimize işlediğinden, erkek milleti olarak ne zaman akça pakça, hafif tombulca bir sarışın görsek, beynimiz romantik sinyaller gönderir..

***


Her neyse.. Beyin kurcalayıcıları kafalarından toprak hattı çekilen deneklere güzel kadın resimleri göstermeye başlamışlar..

Sinyal almışlar..

Bilimsel müjdeleri de bu..

Ülen erkek kısmının beyni öyle halk edilmiştir.. Bırak Züleyha kıvamında kadını, keçinin çıplak memesini görse ona da sinyal salar..

Bunun bilimsel tarafı nerede?

Ancak Allah’ın sopası yok işte.. Bilim yapsınlar, diye ellerine verilen parayı böyle işlere harcayanların ellerini ayaklarını dolaştırmış..

Bakmışlar ki erkek kısmısının o güzel beyni, güzel kadına da aynı sinyali çakıyor, nefret ettikleri birinin tasvirini gösterdiklerinde de..

BUNLAR YÜZSÜZ..

İşi karıştırdık, deyip sus pus olacaklarına işi başka tarafa çevirmişler..

“Aşk da nefret de beyinde aynı tepkiye yol açıyor..”

“Yani abi ne?”

“Aşk da nefret de beyinde kısa devreye yol açıp, uyarı sinyali yollamasına sebep oluyor..”

Bu mudur olayınız?

Ülen bu dediğinizi bizim Yeşilçam filmlerinin senaryolarını çırpıştıranlar, yıllar önce ilan ettiler de TUBİTAK’ımız yüzlerine bile bakmadı..

“Büyük aşklar nefretten doğar..” lafı üzerine ben diyeyim yüz, siz deyin iki yüz film çevrilmiştir..

Türkan Şoraylar’ın, Filiz Akınlar’ın, Hülya Koçyiğitler’in gözlerinde ağlamaktan yaş kalmadı..

Bir yapımcı büyüğümüz de çıkıp “Beynin sırrını çözdük.. Aşk ve nefretin kökünü bulduk..” diye şişinmedi..

Bu aşkın kimyası, romantizmin fiziği işlerini kurcalayan hangi bilim kurumu varsa hepsine birden sesleniyorum..

Bizim memleketin işin içine katılmadığı hiçbir araştırma sonucunu “Bilim böyle diyor” iddiasıyla ilan etmeyin..

Bizim yiğitlerimizi görmeden icat çıkarmayın.. Çıkarırsanız, ezberinizi bozarız..

Araştırmaysa alın bu da bir araştırma..

Bizim araştırma erkeğin beyninde iki cin olduğunu gösteriyor..

Cinlerden biri kadını seviyor, onu çok istiyor.. Öbür cin de kadını dövmek için bahane arıyor.. İyi cin, kötü cin yani..

Şimdi Uzakdoğu’dan bir hokkabaz gelse “Yung-Yang dengesi..” dese ağzınız açık dinlersiniz..

Buna da inanın..

***


Bu cinlerden iyi olanı pasif.. Biraz salakça.. Öbürü ise yani kötü olanı, gaddar ve hain..

Kötü olan devreye girdiğinde iyi cin onu engellemiyor.. Çekirdek çitleyip, olan biteni seyrediyor..

Bakınız: İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınları “Kadına şiddet kullanmaya eğilimli erkeklerde kafanın içinden gelen çıtlama sesleri..” başlıklı makale.. (Şimdi bakmayınız: Makale daha yazılmadı, yakında yazılacak..)

Erkeklerin kadına şiddet uygularken sudan bahaneler icat ettiklerini gösteren başka bir araştırma var..

N.K. kocaya danışmadan çocuğuna oyuncak aldığı için dayak yemiş..

M.N. kocasından izin almadan salondaki halıyı yıkadığından darp edilmiş..

A.İ.B. ise aynı şiddete başarısız bir karpuz kesimi yüzünden uğramış.. (Belli ki karpuzun yarısını kabuk diye atıyordu..)

D.M. ise bakkal dönüşü sigara almayı unuttuğu için güzelleştirilmiş.. (Burada hafifletici sebep var..)

“Aşk ve nefret” konulu araştırmaya inanmamızı istiyorsanız bu erkeklerin beynine de toprak hattı bağlayın..

Sonucu görelim o zaman sizi ciddiye alalım..

DİĞER YENİ YAZILAR