Oto manyaklarının Kabesi

Monte Carlo'yu gezip gördükten sonra aklımda cevabını bulamadığım tek bir soru kaldı.. O da şuydu: "Yapılacak onca iş varken başkalarının arabalarını seyredeceğim diye sabah akşam ayakta dikilmek caiz midir?"

Haberin Devamı

Spottan devam ediyorum yazıya.. Kafama sığmayan eylemin tam tarifi bu.. Monte Carlo'nun orta yerindeki, yani Grand Casino'nun tam önüne denk gelen meydandaki hallerden söz ediyorum.. Meydanın ortasında yuvarlak bir yeşil alan var..

Meydanın tasarımının bir parçası.. Hem ortalığı yeşillendiriyor hem de daracık meydana çıkan araçların birbirlerine girmeden geldikleri yola geri dönmelerine yardımcı oluyor..

Dün de yazmıştım.. Grand Casino'yu arkana alıp da dikildin mi Hotel De Paris tam solunda kalıyor, diye.. Otelin önü ile meydanın ortası arasında kalan uzaklık taş çatlasa otuz metre..

O otuz metrenin en az üç dört metresi meraklılar tarafından oluşturulan bir "insan kuşağı" ile çevrili.. Hepsi de ortadaki yuvarlak alanın etrafına dizilmiş öyle bekliyorlar.. Tamamının elinde görüntü kaydedecek bir şey var.. Digital veya klasik fotoğraf makinaları, video kameralar.. Digital kameralar.. Deterjan kutusundan çıkma uyduruk şipşaklar.. Fotoğraf çekebilen cep telefonları..

Otomobil kulları
Manzara bir Oscar töreni öncesinin Los Angeles'ını hatırlatan türden.. Hotel De Paris'in önü Oscar töreninin yapıldığı binanın girişini andırıyor.. Hani gazeteci ordusu orada birikir.. Orta yerde kırmızı bir halı serilidir.. Ünlü konuklar, sinemanın starları birer ikişer limuzinleri ile gelip o halının önünden geçer.. Gazetecilerden artan yerlere doluşmuş hayranları da ağızlarının suyu aka aka onları seyreder..

Buradaki günlük manzara tam böyle..

Yalnız burada seyrine durulacak starlar insan değil, otomobil.. Porsche, Ferrari, Aston Martin, Bentley, Rolls Royce, Lambordgini..

Benim "Gözünü Serçe veya Şahin'le açmış ahalime.." bu markalar belki bir şey ifade etmeyebilir.. Çünkü ben trafiğin ağır aktığı bir günde köprüye giden yolda açık mavi renkli bir Serçe'nin bir Porsche ile tampon tampona gittiğini görmüş adamım.. Tampon tampona gitmek ne ki.. Serçe'nin asabi şoförü durmadan selektör yapıp Porsche'nin sahibine "Boşalt sol şeridi, ben geçeceğim.." mesajı veriyordu.. (Kurban olsun Porsche sendeki özgüvene Serçem..)

Bunları bildiğimden saydığım markaları tırnak içine alarak ayrıca not düşeyim.. Bu saydığım markalar otomobil dünyasının ilahları.. Eğer bunlardan birine binmemişsen bir hiçsin..

***

Ben iki kere Porsche'ye iki kere de Rolls Royce'a bindim.. Bir de park etmiş Bentley'in kaportasını elimle okşadım.. Yani bu işleri bilirim.. Bir Porsche sahibi ile tanıştığımda "Abi senin araba Kartal ile kapışsa geçer değil mi?" diye sormam..

"Fiyatları nedir? Kampanya yaparlar mı? Kredi kartına taksit var mı?" diye merak edenler için küçük notlar ekliyorum..

Dev basketbolcu Shaqui O'Neal kendine bir Rolls Royce Phantom almış 371 bin Euro ödemiş.. (Vergisi hariç yaklaşık 675 milyar eski lira) Futbolcu Beckham ise özel garajındaki yirmi lüks araba ihtiyacını görmeye yetmediği için 150 bin Euro (Yaklaşık 270 milyar eski lira) verip bir Lambordghini Galardo almış..

Galeri gibiydi
Monte Carlo sokakları bu markaların galerisi gibi.. Limanda, marinada, yol kenarlarında bunların onlarcasını görüyorsun.. Ancak meraklısını hareket etmeyen bir araç kesmediğinden işte bu meydana birikip hareket halindeki araçların fotoğraflarını çekiyorlar..

Hotel De Paris'in önü bunların Kabesi..

Lüks araçlarını kapıdaki valelere bırakan sahipleri içerde bir şeyler yiyip içerken, ahali de kapı önünde park eden araçların seyrine duruyor.. Sahibi çıkıp da aracının kapısını açtı mı başına üşüşüyorlar.. (Allah ıslah etsin)

Benim "Oscar töreni gibi" dediğime kulak asmayın.. O tören senenin bir günü.. Burada ise hergün "baba markalar Oscar töreni" var.. Mal sahipleri de işin farkında.. O yüzden el kadar meydana girip çıkan yollarda fink atıyorlar.. Meydana geldiklerinde üzerlerine üşüşen sersemlerin salya akıtmasına bakıp işin tadını iyice çıkarıyorlar..

Böylece kendilerince "hacı" oluyorlar..

***

İnsanın kendini aşağılamasının en uç noktalarından biri olan bu gayretkeşliği ibretle seyrettim.. Otelin önünde bu paha biçilmez arabaları park eden, fazlasını garaja götüren valelerin meraklı kalabalığına nasıl tiksinerek baktığına tanık oldum.. Oh olsun.. Sen bir araba manyağı olarak elinde enayi bir kamera, yazın sıcağında kışın soğuğunda "fotoğraf çektireceğim" diye saatlerce ayakta dikilir, maymunluk yaparsan elin uşağı da seni haklı olarak aşağılar..

Ek yerini buldum
Cannes'da gördüğüm "it merakı" burada ikinci sırada.. Öncelik lüks otomobillerde.. Köpek kısmı ikinciye geliyor.. Eli direksiyonda olan da köpeğin tasmasını tutan da kendine güven içinde geziniyor..

Dikkat ettim.. Bu özgüven her yerde var..

Temsil, adam milyarlar değerindeki arabasını hiç tanımadığı bir valeye teslim ederken rahat.. O valede "aracın başına bir şey getirsem sonum ne olur?" diye düşünmeyecek kadar kendinden emin.. Üşenmedim saydım.. Otelin önündeki onbeş metrelik park alanında valeler tarafından özellikle "teşhir için bırakılmış.." yedi sekiz otomobil vardı ki her biri bir servet.. Zaten baba bir marka geldi mi, bir altta kalan aracı alıp kapalı garaja götürüyorlar.. Yani meydanı dönerken gazın ayarını kaçırıp aralarına dalacak bir "halk otobüsü" olayı yok buralarda..

***

Bir iki minibüscü getir trafiğe sal.. Bak bakalım o Aston Martin sahibi aracını o kadar rahat valelere teslim eder mi? İki üç adet de erkek sokak köpeğini kaçak sok Monaco ya. Dadansın sosyete köpeklerine.. İki üç yıl içinde ortaya garip garip yavrular çıksın..

Anlayacağınız ek yerini keşfettim Monaco'nun.. Avrupa Birliği işinde aykırı giderlerse ne yapacağımızı bilelim diye de yazdım.

DİĞER YENİ YAZILAR