Michelin yıldızı artık koruyamaz, saldırın!

Haberin Devamı

Devir, internet sayesinde önüne gelene saydırma devridir.. Gurmelik hevesiyle kendi kendilerine sponsor olan yeni dönem zenginlerine çağrıda bulunuyorum..

Ezikliğinin acısını çıkarın, Michelin yıldızlı restoranlara laf giydirin.. Hoş olur..

“Gurme” olmayıp da “sonradan gurme” olan zenginlerimize müjde!

Bundan böyle hiçbir havalı restoranda sizi itip kakamayacaklar..

Bilirsiniz işte.. Hani bir çorba kaşığı hacmindeki yemeği önce tabağa koyarlar..

Etrafına yemeğin sosundan desenler yapıp bir köşesine de üç yapraklı bir nane sapı ekleştirirler..

Ressam Bubi’nin tablolarına benzettikleri eserlerine benzetilen yemeği size “ananızın nikâh bedeli” karşılığı olan mihr-i muaccel karşılığı yedirttikleri yetmezmiş gibi bir de tepenizden bakarlar..

Olmadık bir şarap siparişi verirsiniz.. Garsonların kaşı gözü oynar..

Anadolu’nun bağrından kopup geldikten sonra kendisine “Kadim İstanbul aristokratı..” süsü vermeye çalışan bütün zenginlerimizin yaşadığı bir şeydir bu..

***


Çok şükür bu eziklik günleri bitiyor artık..

Yedi iklim, on dört diyara tamamen hâkim olan “internet..” sayesinde güç artık müşterinin eline geçiyor..

Sebebi de canının istediği lokantaya yıldız takıp, oranın şefine samur kürklü hilat giydiren “Michelin” sisteminin bundan böyle internet ortamına açılması..

Sitelerini kurmuşlar.. “Michelin Guide” olarak da tesmiye etmişler.. Bu duyulduğundan beri dünyanın Madonna muamelesi gören ne kadar ünlü lokanta şefi varsa (bunlara aşçı deniyor..) hop oturup hop kalkıyor..

Milyarderleri en az dört ay öncesinden rezervasyon yaptırmaya mecbur eden Fransızların Alain Ducasse ve Joël Robuchon’u şimdiden ileri geri konuşuyorlar ama sallayan yok..

MICHELIN YILDIZI

Kısaca özetleyeyim.. Fransa’da oto lastiği üreten Michelin şirketi, 1900 yılında iç turizmi teşvik için otel ve lokanta adreslerini içeren bir rehber yayınladı..

Dünyamız için pek yeni bir şeydi.. Öyle popüler oldu ki Michelin Rehberi’nin editörleri başladılar bu otel ve restoranları kategorize etmeye..

Orada da durmadılar..

Lokanta kataloğunu otel kataloğundan ayırdılar.. Lokantaları kalitelerine göre tasnif edip, kendilerince birden üçe kadar yıldızlandırdılar..

Ondan sonra da bu yıldızlar dünyanın başına bela oldu..

Lokantacılık âleminde “Michelin Yıldızı..” askeriyenin general yıldızı ile eş değerli..

Bir lokantaya yıldız taktın mı o artık aşevlerinin paşası oluyor.. Çalımından geçilmiyor.. Buna bağlı olarak yemeklerin fiyatı artıyor..

Sıradan bir şişe şarabın açılması, meraklısına “devremülk bedeli” kadar paraya patlıyor..

Hele o şarap Petrus veya Romanée-Conti ise dört kişilik bir akşam yemeği “kat karşılığı” veya “lüks otoyla takas” olabilir..

2010 yılı hesabıyla Paris’te on, Londra’da iki, New York’ta yedi, Tokyo’da on dört adet “Üç Michelin Yıldızlı” restoran var ki bunlar da kendi âlemlerinin mareşalleri sayılırlar..

Almanya’da toplam 237, Fransa’da 558, İspanya’da 150, İtalya’da 276 adet Michelin Yıldızlı restoran bulunuyor.. Gelene gidene borç takan komşu Yunanistan’da bile var.. (Atina’daki iki yıldızlı Spondi..)

Bizde bir tek bile yok.. Onun yerine “Michelin Yıldızlılardan..” daha pahalı fiyat politikası uygulayan restoranlarla idare ediyoruz..

(Nice koç yiğitlerin kellesi koparıldı o restoranlarda..)

***


Michelin bir Fransız şirketi olduğundan kendi memleketinde bol keseden yıldız dağıtmış olabilir..

Bizim anlı şanlı Boğaz manzaralı, lebiderya lokantalarımıza bir yıldızı dahi çok görmeleri Sarkozy ile “Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyet” arasındaki nizaya bağlanamaz..

Yiğide vuralım ama hakkını yemeyelim.. Adamlar bu yıldız verme işini de pek titiz yapıyorlar..

Eğer İstanbul’u kapsama alanlarına alsalardı.. Önce yemeden içmeden “gurme” ölçüsünde anlayan on sekiz müfettişlerini gizlice yollayacaklardı..

Bunlar belli başlı lokantaları tek tek dolaşıp yemek yiyeceklerdi..

gizli müfettişleri şehrimize gelecekti..

Lokantaları tek tek dolaşıp taam edeceklerdi.. Raporlarını yazacaklardı..

Yemeğin lezzeti ve kalitesi, aşçının yaratıcılı, kusursuz servis, lokantanın devamlılığı, sandalye sayısına uygun düşen garson sayısı..

Tabii bir de iddialı şarap kavı..

İKİNCİ DALGA..

Şarap konusu bizim ek yerimiz.. Hükümet adamlarımız yeme içme konusunda “nostaljik politika” izliyor..

Biz kuru kayısı hoşafından, cacıktan şaraplı sofralara yatay geçiş yapalı topu topu otuz yıl olmuş..

Onlar bizi geçmişe döndürüp, hoşafa malzeme olan kuru kayısı ve üzüm sektörünü canlandırmak istiyorlar..

İşte tam burada gurme Michelin müfettişleri ile bu yıldıza talip olan iddialı lokantalarımızın ayarı tutmuyor..

Michelin adamı gelecek, bir şişe Château Petrus isteyecek.. Bizim garson sırıtıp “Kavımızda kalmamış efendim.. Yakut açsak?” diyecek..

Diyelim ki eğrisi doğrusuna denk geldi.. Lokantalarımızdan biri tek yıldıza aday olarak tespit edildi..

Bu kez ikinci dalga denetime geliyor sıra.. Birbirinden habersiz on sekiz gizli gurme ajan denetimi daha..

Sınavları hak edip başarılı olan biri çıkarsa yıldızını ondan sonra takıyorlar..

***


İnternetteki Michelin âlemine karşı tarafsızım..

“Bi Hikmet-i Müteal” bir kere Alain Ducasse’nin Paris’teki dükkânında, bir kere de İspanya’da Ferran Adria’nın El Bulli adlı mekânında yemek yemişliğim var..

İkisi de yeme içme âleminin Vatikan ayarındaki kutsal mekânlarıdır..

Fazladan üç kez de Petrus şarabıyla kutsanmışım.. Hal böyleyken internet üzerinden bunların yıldızlı mekânlarına laf sallamam..

Ancak bu site müşterilerin yorumlarına da açık olacağından canları çok yanacak..

Bizden biri mutlaka çıkacak..

“Çakayım senin Michelin yıldızına..” diye başlayacak.. “Bizim Adana’nın patlıcanlı baba hannuşu senin ana yemeğinden daha iyidir..” diye bitirecek..

Ödediği paraları burnunuzdan getirecek..

DİĞER YENİ YAZILAR