Hırsız evin içindeyse manda bacadan çıkar..

Haberin Devamı

İş bu risale “kaçak elektrik kullanana artık hapis yok..” haberi üzerine yazılmış olup “elektrik çalanlara güzelleme” amacıyla kaleme alınmıştır.. Alınganlık gösterilip, yazıdan ahalinin hissiyatına dair sonuç çıkarılmaması rica olunur..

Bizim ahalideki “çalma potansiyelini..” ilk kez fark ettiğimde otuzlu yaşlarımdaydım..

Delikanlılık çağımda, kemiğime kadar işlemiş olan “halka inanma..” refleksi zihnimde hâlâ işler durumdaydı..

Halkımız iyiydi.. Temiz kalpliydi.. Merhametliydi.. Adildi.. Dürüsttü..

Arada bir sapıtıp karısını nacakla doğrayan bir koca veya sevgilisini öldürüp, parçalara ayırdıktan sonra bavula tıkan aşırı duygusal(!) bir kadının haberi gazetelere düşse de fikrim kıl kadar oynamıyordu..

Önümüze “pat” diye her türlü şenaat “sepetteki çürük elma..” etiketi ile beynimin bir yerlerindeki “geri dönüşüm kutusuna..” bir daha hatırlanmamak üzere tıkılıyordu..

***


Ne zaman ki mütekait takımından yani bir emeklinin icraatı haber olarak önüme geldi.. O zaman hafiften bir ayılma hâli yaşadım..

Su darlığının çekildiği yıllardı..

Müteahhitlerin, inşa ettikleri üç oda bir salon formatındaki dairelerin banyolarına gereksiz yerleştirdiği küvetler ilk kez işe yaramıştı..

Su aktığı zaman musluklar açılıp küvet dolduruluyor, su kesildiğinde her türlü ihtiyaç için kullanılıyordu..

İşte o günlük “musluğu aç, musluğu kapa..” hallerinden birinde, emekli milletinden biri enteresan bir keşifte bulundu..

Eğer musluk çok az açılıp da suyu sicim gibi akıtarak küveti doldurursan, su saati bu tüketimi kayda geçmiyordu..

YASAL MI YASAL

Su saatinin çarkının dönmesi için suyun musluktan veya musluklardan belli bir debide akma durumu vardı..

Su kuvvetli akacak ki saatin çarkı da değirmenin taşı gibi edebince dönsün..

Suyu geceden ip gibi akıtıp, sabaha kadar küveti doldurduğunda “saate bağlı yasanın otoritesi” neyim kalmıyordu..

Sen de küvette biriktirdiğin iki metreküp suyu beleşe kullanıyordun..

Teknik olarak hırsızlık mı?

Bal gibi hırsızlık lakin ne yasada ne de mevzuatta yeri var..

Belediye adamı olarak suyu kullanan tüketiciye “Musluğu kısma.. Suyu ince akıtma..” diyemezsin ki..

Suyu satan düşünsün..

Bu keşifte bulunan emekli zat artık nasıl övünmüşse, kimlere akıl vermişse..

İzmir’in silik bir mahallesindeki bu haber taaa İstanbul’a kadar geldi ve bizim haber masasına düştü..

Türkiye’de bulunduğu zamanlar gazeteden çıkmayan, yazı işleri masasının başına oturup fiilen “yazı müdürlüğü” yapan patron bayıldı bu habere..

Zaten kendisinde de yüksek miktarda “beleşe yatma...” potansiyeli vardı..

Kendi imkânlarınla git, Amerika Başkanı Obama ile bir saatlik yüz yüze röportaj yap.. Hatta adamın duş alırken savunmasız fotoğraflarını da röportaja ekleştir..

Bizim patron için “Eh işte..” cinsinden bir haber olurdu..

Öte yandan bir başka gazetenin o günkü manşetini al.. İşlemedikleri, gözden kaçırdıkları bir ayrıntıyı öne çıkarıp yeniden haber yap.. Bayılırdı..

Başkasının emeği ile yapılan haberden beleş manşet çıkması kadar onu coşturan bir habercilik eylemi(!) yoktu..

Patronun bu eğilimi yüzünden diğer İstanbul gazeteleri bizim için “tavuk çalınacak” çiftlik gibiydi..

En çok da Hürriyet’in haberlerine dadanırdık..

***


Patron, suyu ipince akıtıp saati çalıştırmadan tüketimini karşılayan emekli haberine bayıldığını yüzüne kondurduğu kocaman bir gülümseme ile belli etti..

Patron gülümser de biz suratımızı hâlâ döker miyiz? Bir de sırıtma bahanesi ile yüzümüzü yayıp dinledik..

“Harika yavrum.. Bu haberi (Emekli bilmem kim belediyeyi nasıl atlattı?) diye verin..”

Verdik tabii.. Talimata elifi elifine uyarak..

Benim içimdeki “halkın sonsuz masumiyeti” ikonu da o haberle kırıldı..

Hep iş dünyasında aramaya alıştığım cinlik bizim ahalide de vardı.. O saatten sonra da o türden cinliklere odaklandım..

Peeey! Sonu gelmiyor..

ONLAR ÇALSIN SEN ÖDE..

Şu “vergi iadesi” dönemi vardı hani.. Masumiyetini kaybeden ahali her türlü şenaatin stajını o “vergi iadesi zarflarını” doldururken yapmıştır..

Bugünlerde “çete suçlaması..” ile yargılanan genelkurmay başkanları da, filanca ilçenin filanca mahallesindeki herhangi bir Bağ Kur emeklisi de..

Devlet harcamana karşılık para veriyordu.. Sen de oturup harcamalarını renklendiriyordun..

Devletten bir Allah kulu da çıkıp, temsil ev bayanı Hadiye Hanım’a “Sen öğle saatinde Aliağa’daki Pehlivan marketten makarna almış, akşam üstü de Çırağan Otel’in barında iki duble viski içmişsin.. “ deyip bunların fişini açıklamasını istemiyordu..

Fişler sahte para gibi elden ele geçiyordu..

Fiili hırsızlık hâliydi ve ahalinin katılımı yüzde 98’in üzerindeydi..

Sonunda hükümet adamları “kaçakla” başa çıkamayıp vergi iadesi zarflarını yok ettiler..

Şimdi aynı belâ elektrik üzerine..

Resmi kayıtlara göre Türkiye Cumhuriyeti nüfusuna kayıtlı her dört kişiden biri “elektrik hırsızı..”

Yani kaçak elektrik kullanıyor..

Suç mu suç ki karşılığı hapis.. Hırsızlık mı hırsızlık ki ceza yasasında yeri var.. Ellerine düştün mü cezası beş yıl..

Peki önlenebiliyor mu? Hayır..

***


Hükümet adamları kendilerinde çare bulmuş..

Yasal elektrik kullanıp parasını ödeyenlerin faturasına yüzde 4,5 oranında “kaçak” payı koyuyor..

Meali şu.. Sen yüz liralık fatura ödediğinde, hükümet adamları bunun dört buçuk lirasını “kaçak elektrik fonuna” koyuyor.. Böylece elektrik çalanları finanse ediyor..

Ne güzel değil mi?

Onlar çalsın, sen öde.. Hükümet adamları da aranızı bulsun..

Elektrik hırsızlarına bir de müjde verip keselim lafı..

“Kaçak elektrik kullananlar için yasada mevcut beş yıla kadar hapis cezaları..” yeni adliye reformu ile kaldırılıyor..

Elektrik faturalarındaki “kayıp” hanesi karşılığı “enayi vergisi” ödeyenlere müjde yok..

Yaşasın adalet..

Kısadan hisse: Çarşıda mum bedavaymış.. Körün neyine gerek?

DİĞER YENİ YAZILAR