Ölmek ve bir su aygırı olarak tekrar doğmak

Haberin Devamı


Ruhun zaman içinde

otostop çektiğine inanan “Reenkarnasyon meraklıları” için söylüyorum.. “Su aygırı” olarak yeniden

hayata dönmek fena bir fikir gibi görünmüyor.. Hele bir de hayvanat bahçesi kadrosuna girebilirseniz..

Bizim ahali felsefeyle ilgilenmez..

“Ahali” derken okumuşunu, okumamışını hepten katıyorum işin içine..

Bizim topraklardan yerli cins filozof da çıkmamıştır..

Ege’nin öte yakasında taaa dört bin sene öncesinden itibaren konuşulmaya başlanan felsefi konular bizi hiç enterese etmemiştir..

Elin filozof tarifine giren adamı; insanın varoluş sebebi üzerine kafa yorup dünya hallerine bir mânâ vermeye çalışırken, bizimkiler kestirmeden gidip meseleye mührünü basmış..

“Kavanoz dipli dünya..”

Bu tespitin ilk sahibi olan yerli cins filozofumuzun adı belli olmadığından “anonim” deyip, telif hakkını aramızda bölüşüyoruz..

***


Şarkıya soktuğumuz “Kavanoz dipli dünya..” tarifinden, felsefi anlamda geldiğimiz yer ise “Âlem top olmuş..” noktasıdır..

Bu kesin yargımızın temelinde de mânâsını tam olarak bilmediğimiz, lakin bir kere kulağımıza çalındığı için korkmadan kullandığımız “globalleşme” kavramı vardır..

Küreselleşme..

Küre ne? Top.. Dünya neye benzer? Topa.. Tamam işte.. “Âlem top olmuş..”

Âlemin top olması nasıl ki bize dert olmuyorsa, bizim ahaliden şimdiye kadar bir filozof çıkmamış olması da dert olmuyor..

Eğer olsaydı onu da felsefi bir tevekkülle geçirirdik..

“Kısmet değilmiş..”

“Belki de hakkımızda hayırlısı buydu..”

DAYAKTAN FİLOZOF..

Şimdi birileri mutlaka internete girip Google motorunu bulacak.. Konu çubuğuna “filozof” yazacak, yanına da “Türk” şerhini düşüp, arama tuşuna basacak..

Sonra karşısına çıkan isimleri bir e-mail’le bana gönderip çıkıntılık yapacak..

O yüzden önce kendim denedim..

“Filozof” karşılığı olarak nerede, hangi üniversitede “felsefe hocası” olarak ünlenmiş bir akademisyen varsa onların ismi çıkıyor karşınıza..

Haaa! Bir de Rıza Tevfik Bölükbaşı’mız var..

Meşrutiyet sonrasının önce İttihatçısı, sonra muhalefete geçip İhtilafçısı.. Sevr Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalan talihsiz heyetin zoraki üyesi..

“Uçun kuşlar uçun, doğduğum yere..” diye başlayan ünlü dizelerin şairi..

Özgeçmişine “Felsefeye merakından filozof” notu düşülmüş, eski bir büyüğümüz..

Merakı nasıl başladı bilmem..

Kendisi, meşrutiyetin ilânından sonra yapılan ilk genel seçimlerde şiddetli bir dayak yemişti..

Bu anlamda demokratik hayatımızın “karşıt görüşler yüzünden” dayak yiyen ilk siyasetçisi oldu..

Balkanlar’da, o zaman hâlâ Osmanlı toprağı sayılan bir yerde siyasi görüşlerini açıklarken, bir zamanlar kader birliği yaptığı, artık karşısında olduğu İttihat ve Terakki Partisi’nin çakalları üzerine saldırdı..

Rıza Tevfik iri yarı, sporcu, vücudu safi adale olan heybetli bir zattı.. Yine de o gün yediği dayak Balkanlar’dan İstanbul’a yol olur, diye anlatırlar..

Nasıl bir dayaksa hazretin o saatten sonra felsefeye yönlenmesine yol açmış.. Belki de “O dayağı nasıl yedim..” diye düşünmekten filozof oldu..

***


Kendini bu filozofluk ameline o kadar kaptırdı ki İstanbul’a gelip biraz toparlandıktan sonra ilk işlerinden biri, kendine filozof şekli yapıp fotoğraf çektirmek oldu..

Antik çağın filozofları gibi beyaz harmani sarındı.. Ayaklarına sandalet geçirip ya Pera’daki Abdullah Biraderler veya Sabah fotoğrafçısında filozof pozu verdi..

Bu dahi felsefe adına büyük hizmettir..

Ahalimiz “felsefe” kavramını zihn-i bâlâsında canlandıramasa bile Rıza Tevfik’in bu fotoğrafı sayesinde “filozof” olarak tesmiye edilen kişilerin neye benzediğini öğrendi..

O fotoğraftaki Rıza Tevfik adaleli vücudu ve yakışıklı siması ile antik Yunan ilahları gibiydi..

Görüntü felsefe ile uyuşmadığından “Oldu olacak, kırıldı nacak..” deyip sakalı da koyuverdi..

1949’da öldüğünde Tolstoy’unki gibi uzun, bembeyaz; filozoflara yakışan sakalı vardı..

Bir filozof daha ne yapsın?

NIETZSCHE ÖLDÜ

Bu ara başlık üzerine, benim kültürlü okurumun “Valla duymamıştım, Allah rahmet eylesin..” deyip mazeret beyan etmesine gerek yok..

Çünkü Nietzsche (Niçe okunur) öleli çok oldu..

Kendisi ateistti.. Aykırı yazıları ile ne kadar inanmış Hıristiyan varsa cümlesinin itikadını sarsmıştı..

“Tanrı öldü..” başlıklı felsefi makalesi üzerine Vatikan telaşla “Papa yaşıyor..” açıklaması yapmak durumunda kalmıştı..

Sağlığında ona laf yetiştiremeyen müminler Nietzsche gerçekten öldüğünde duvarları “Nietzsche öldü ama Tanrı yaşıyor..” sloganları ile süslediler..

Aslında lafı bu kadar uzatmaya, zihninizi zorlayıp bıngıldağınızı titretmeye hiç gerek yoktu..

Sadece “Nietzsche öldü! Bir Hipopotam olarak yeniden doğdu..” adlı eğlenceli bir felsefi kitaptan söz etmek istiyordum..

Aylak Yayınları tarafından yeni çıkarılmış..

Kitap, hani şu “Platon bir gün bara gider..” kitabının yazarları Thomas Cathcart ve Daniel Klein’in kaleminden çıkma..

Aramızda olsalar “Ulan! Ne fırlama herifler..” yakıştırması ile söz edeceğimiz iki gülümseten yazar..

Hayatın, dünyanın, kâinatın anlamını kavramaya çalışan felsefi akımları dillerine dolamışlar..

“Hayat, ölüm, ölümden sonraki hayat, cennet ve cehennem kavramlarını..” son derece eğlendirici bir üslup ile anlatıp duruyorlar..

H H H

Tabii filozofların dileriyle de bol bol dalga geçiyorlar.. Tartışılan konuların dibine koydukları fıkralar da işin mührü oluyor..

Ben en çok “Herkes Cennet’e gitmek istiyor ama kimse ölmek istemiyor..” diye başlayan bölüme bayıldım..

Yani insandaki “Ölümsüzlüğü yakalama” güdüsüyle felsefeyi buluşturup, para babaları ile inceden dalga geçtikleri bölüme..

Kitabı bir alın elinize..

Sözünü ettiğim bölümde o kadar çok yerli cins ünlüyle karşılaşacaksınız ki..

Felsefeye yabancılık çekmeyeceksiniz..

DİĞER YENİ YAZILAR