Bozmak, çürütmek en birinci hobimiz!

Haberin Devamı

Dünyanın en sağlam yasasını yapın, bir yolunu bulup deleriz.. Dünyanın en erdemli adamlarını iş başına dikin.. Onu iki vakitte ya kendimize benzetiriz veya uyutup işimizi yine görürüz.. Reyting ölçme işi mi elimizden kurtulacaktı?

Rahmetli Aziz Nesin, bir panelde kendini tutamayıp “yüzde altmışlık oranı..” önümüze “pat” diye koyduğunda kafalarımız biraz karıştı..

Evvela sosyal anlamda “aptallık oranı” gibi demografik rakamlarla yüzleşmeye hiç hazırlıklı değildik..

Çünkü resmi yollardan “dünyanın en üstün ahalisi” olduğumuza şartlandırılmıştık..

Bir tanemiz dünyaya bedeldi..

Basit bir mantık çözümlemesi “üstünlük” ve “aptallık” kavramlarının yan yana gelemeyeceğini gösterirdi..

Birinden birinin doğru olmayacağını varsayarak “aptallığa dair teşhisi” şiddetle reddettik..

***


Üstün millet olduğumuzun resmileşmesi Atatürk’ün onuncu yıl törenlerindeki konuşması ile başlar..

“Türk milleti zekidir..” tespiti taaa oralardan.. “Çalışkanlığımız” da o konuşmada zapta geçmiş.. Başka türlü olmazdı zaten..

Başka ne diyecekti ki önderimiz?

“Bizim ahalinin kısm-ı umumisi kafasızdır, ayrıca cümlesine yakını kaytarıcıdır, köşe dönücüdür..” deseydi ellam çok kırılırdık, incinirdik..

Zekâmız ve çalışkanlığımız, onuncu yıl vesilesiyle kayda geçirilip, resmi görüş haline getirilince pek mutlu olduk..

Gerçi aynı resmi görüşün imalatı olan yasalar ve mevzuatlar bize aynı gözle bakmıyordu..

TERSİ DE OLUR

Zekâmıza ve çalışkanlığımıza toz kondurmayan aynı resmi görüşe göre ahalinin her bir ferdi “potansiyel” dolandırıcı, yalancı ve sahtekârdı..

Temsil hükümet kapısına bir işin düştü..

Senden istenenler arasında diploma ve ikametgâh adresi de var..

“Elan şu adreste oturuyorum..” diye yazıp, belgeyi geçiştiremezsin..

Yönetim mantığı seni “potansiyel yalancı” kabul ettiğinden adresini muhtardan alacağın bir belge ile doğrulatmak zorundasın..

Gerçi aynı yönetim mantığı daha sonra muhtarlıktan alınan ve altında kuru bir mührün basılı olduğu ikamet kâğıdının da güvenilir olmayacağına hükmetti..

Çünkü muhtarlık gibi resmiyeti olan insanlar da nihayet cumhuriyet kullarıydı.. Onlar da “potansiyel sahtekâr” olabilirlerdi..

O tür belgelerin bir de noterlikçe tasdik edilmesi yöntemi icat edildi.. Her türlü resmi yazışmada bu mantık vardır..

“Filanca fakülteden mezun oldum..”

“İspat et..”

“Aha diplomam..”

“Kendin yapmış olabilirsin.. Fakülteden kâğıt getir..”

“Aha bu da fakültenin yazısı..”

“Şimdi bunu noterde onaylat..”

Güvensizliğin sonu yok.. Hayatımız bürokrasi adamlarına kendimizi ispat etmekle geçiyor..

“Askerliğimi yaptım..”

“İspat et..”

“Evliyim iki de çocuğum var..”

“İspat et..”

“O cinayeti ben işlemedim.. Olay günü yurt dışındaydım..”

“İspat et..”

“Emlak vergimi ödedim..”

“İspat et..”

“Başınız sağ olsun ama ben vefat ettim..”

“Hani ölüm belgen? İspat et!”

***


Dönelim yazının başına.. Şu çok tartışılan aptallık oranına..

Enayilik endeksindeki “yüzde altmışlık” payımız şahsıma biraz azmış gibi geldi..

Hakkımız yenmiş gibi hissettim kendimi..

“Yüzde altmış” oranını tersten yorumlarsanız “yüzde kırklık” bir akıllı oranı çıkar ki bunu da nüfusa vurun, otuz milyon eder..

Her biri zekâ küpü..

Demografik anlamda bu kadar akıllı adam Avrupa’nın toplam nüfusundan bile çıkmaz.. Üç yüz küsur milyonluk Amerika’dan da çıkmaz..

Aklın bu kadarı her toplumu uçurur..

BİR SORUM VAR

Aziz Bey’in hesabına göre otuz milyon akıllımız varsa bu basit mantıklı, temposuz, yavan mı yavan televizyon dizilerini kim seyrediyor?

En fazla seyredileni şu aralar Muhteşem Yüzyıl dizisi..

Nasıl oluyor da bu dizinin kendi içindeki reyting, konunun gidişatına göre iniş çıkış gösteriyor?

Olaylar tarihi gerçeklerin işlendiği yani gerçek bilgiye dayanan yerlere geldiğinde reyting pat diye iniyor..

Hikâye haremdeki iki tombul kadın arasındaki rekabete döndüğünde reyting anında tavan yapıyor!

Ya kimseye kabul ettiremediğimiz “genel aptallık” komplekslerimize inat ekranda prim yapıyor.. Veya bu işin içinde inceden inceye bir oyun var..

Ben bu noktada ahalimizin potansiyel olarak dalavereye yatkın olduğunu kabul edip, tüm mevzuatını buna göre düzenleyen resmi görüşe katılıyorum..

Bizim ahalinin “kendine yontma” fırsatını bulduğu an, yapamayacağı şey şoktur..

Dil başka söyler, el başka yapar..

Hükümet adamının verdiği resmi rakama göre yüzde yirmi beşi düzenli olarak kaçak elektrik kullanan bir toplumuz..

Yani her dört kişiden biri elektrik çalıyor.. Ve bunların tamamı iş lafa geldi mi “temiz toplum” istiyor..

Gel de çık işin içinden..

Eğer televizyon yayınlarının izlenirlik oranı bir ölçüm ile tespit ediliyor, mal sahibi de buna göre reklam dağıtıyorsa insanımızın bu işi dejenere etmemesi imkânsız..

Beyanlardan anlıyoruz ki şanlı Türkiye Zaptiyesi altı aydır, inceden inceye bu iş üzerine çalışıyor..

Eninde sonunda dosya geliştirilecek, savcılara verilecek ve orta yere bir iddianame çıkacak..

“Yazma becerileri..” meşhur Ergenekon İddianamesiyle tartıya çıkan bu makamın mensupları, yazarken işi çorbaya çevirmezlerse gidişatın aslını öğrenebileceğiz..

***


Gazetecilikten gelme televizyoncu Can Tanrıyar’ın bilgisine başvurmuşlar..

Ne tür bilgiler verdiğini meslektaşları ile paylaştı.. En çarpıcı olanı şuydu..

“Diziye reklam girdiğinde izlenme payı yüzde altmış düşer..”

(Aziz Bey’in verdiği oranla çakışıyor..)

“Ama reklama girildiğinde yüzde onluk izlenme oranı yüzde on dörde çıkıyorsa, birileri bir şeylerle oynuyor demektir..”

Artık gözlerini nasıl karartmışlarsa..

Burası ek yerleri olmuş.. Arkalarında iz bırakmışlar..

“Deveyi yardan uçuran bir tutam ot..” derken boş konuşmamış atalarımız..

DİĞER YENİ YAZILAR