Havadan suya, hayattan ölüme şöyle bir gezinti..

Haberin Devamı

Kimin başına gelirse gelsin ölüme zor alışır insan.. Hayata alıştığımız gibi değil.. Ne demiş şair.. “Öldük ölümden bir şey umarak.. / Büyük bir boşlukta çözüldü büyü.. / Gök mavisi, dal yeşili, kuş tüyü.. / Alıştığımız bir şeydi yaşamak..”

Yağmur turistik bölgeleri bir vurdu ki bu kadar olur..

En çok da tatili ucuza getirmek için son ayları bekleyen yabancılara yaptı azizliğini..

Bodrum’a bir günde elli bir kilo yağmur düşmüş.. Üzerine de hızı saatte altmış beş kilometreyi bulan rüzgârı ekle.. Bildiğin tufan hâli..

Devr-i atikte tabiat insan kısmına böyle bir “deli gün” yaşatsa teologlar defterlerine “Tufan geri döndü.. Bina ile zina çoğaldı, ondan böyle oldu..” notu düşerlerdi..

Hava durumunu öğrenmek için NTV’yi açtım, bülteni kovalıyorum..

Nihayet sökün etti hava tahmincisi..

***


Görüntüye dayalı bir haber kanalının, görüntüyü mahvetmek için üst üste bindirdiği yazılı zeminler yüzünden ekranın ancak üçte ikisini görebiliyorum..

Programdaki hava tahmincisi Türkiye haritası üzerinde güney bölgelerini anlatıyor..

Omuz hareketinden eliyle anlattığı bölgeleri gösterdiğini anlıyorum ama elini tam olarak nerede gezdirdiğini göremiyorum..

İnteraktif televizyonculuk (!) böyle oluyor demek ki..

Bu işleri icat eden NTV’deki karşılığı mı.. Binde dokuz reyting..

İspanya liginden maç veriyorlar, bağıra çağıra.. kendilerini öve öve.. Sonra maçın üzerinde üç dakikada bir kendini tekrar eden bir haber bandı..

Bence bu binde dokuz reyting, sunulan görüntüye göre çok ancak yayıncılık zekâsına denk..

ÇOK ALÇAKMIŞ..

Her neyse.. Hava tahmin raporu veren sunucunun anlattığına göre Avrupa’nın kuzeydoğusundan gelen soğuk hava, Akdeniz üzerindeki sıcak hava ile çarpışıyor..

Tam anladığım şeyler değil ama..

Atmosferdeki sıcak ve soğuk farkı boşluklar yaratıyor, bu boşlukları dolduran hava akımı rüzgâr yapıyor..

Bir de alçak basınç, yüksek basınç meselesi var..

Avrupa’dan gelen soğuk hava mı daha alçak, Akdeniz’deki sıcak hava mı bilemiyorum.. Lakin işin içinde bir alçaklık olduğu kesin..

Akdeniz ve Güney Ege bugün aşırı yağışlı olacak..

Sunucu nerelerini su basacak, nereleri kuru kalacak, eliyle harita üzerinden bir bir gösterdi ama eli ekrandaki yazılı tabelaların işgâl ettiği yerlerde kaldı..

Aynı lafı bir kere daha hatırladım..

“Aptal, kendisine ve başkasına faydası olmayan şeyleri yapana denir..”

Böyle hava şartlarında mecburen gazetelerin üzerine kapanıyorsun.. Sayfaları didikliyorsun..

Gazeteler silme cenaze ilânı..

“Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyetin..” cenaze namazında ağlarken görüntülenen fotoğrafına uzun uzun baktım.. Bu kez içinin yandığı belliydi..

Kendi anamın ölümü geldi aklıma.. O fotoğrafla birlikte hüzünlendim..

Ölümün arkasından gelen ilk günler çevrenin ilgisiyle, hay huyla geçiyor.. Kaybı gerçekten idrak edemiyorsun..

O ilgi bitip de kendinle baş başa kaldığında ölüm koymaya başlıyor..

Herkes yaşayacak bunları..

***


Kendi halinde, namazında niyazında bir kadıncağızın vefatı bizim medyanın yüzünü başka türlü gösterdi..

Sadece medyanın mı? İş dünyasının da bürokrasinin de..

Cenazeyi vesile sayan bir “dalkavukluk gösterisi” ki bu kadar olur..

Kimin hükümet adamları ile mühim bir işi varsa yarım sayfa cenaze ilânını dayamış..

Türkiye medyasının “Piri Reis Gemisi” Hürriyet’te ilânlardan münderecata yer kalmamış..

Hürriyet’te yer bulamayanlar öbür gazetelere, ilânlarını daha da büyüterek yüklenmişler..

O ilânların parasını Somali’ye yardım fonuna yatırın, yatırdığınızı gösteren belgeyi de aileye ulaştırın dense kimse yanaşmaz..

Dalkavukluğu medya marifetiyle belgeleyeceksin ki..

ATLADILAR MI?

Medya’nın kendini yas tutar gibi gösterme gayreti içinde birincilik uzak ara Hürriyet’in hakkıdır..

Şahsen birinci sayfalarında Ertuğrul Özkök ile Enis Berberoğlu’nu birbirlerine sarılmış vaziyette ağlarken gösteren bir fotoğraf bekledim..

Muhabirler belli ki siyasilere ve Erdoğan ailesine odaklandığından bunu atladılar..

Olsun, belki mevlidinde telafi ederler..

Merak ettiğim hem de şiddetle merak ettiğim şey şu.. “Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyet..” ailesi ve yakınlarının dışında kalanlardan gelen bu sahte gösterileri yutuyor mu acaba?

Zekâsına güvendiğimden ihtimâl vermiyorum..

Merhumenin arkasından hayır niyetine yapılan konuşmaları da dikkatle okudum..

Aileye yakın olanlar, lidere gerçeklen yakın olanların söyledikleri çok makûl ve anlaşılır şeylerdi..

Abartmadan, göz boyama gayretine girmeden ne hissediyorlarsa onu söylemişler..

Genelde “Annemiz..” gibi okuyana veya dinleyene çok sıcak gelen bir ifade kullanmışlar..

Tiyatro yapanları ise şu cümle yakalatıyordu..

“Merhume vatana çok hayırlı bir evlat yetiştirmişti..”

Çocuklarını çok seven bir anne olmasının dışında “altını çizecek” bir şey aramışlar gibi..

O kadar çok tekrarlanmış ki bu kalıp..

Okuyanların cümlesi “Acaba söyleyecek bir şey bulamadıkları için birbirlerinden kopya mı çekiyorlar?” merakına düşüyor..

Bu cenaze Türkiye’nin bir yüzünü gösteriyor.. Çok da önemli değil, demeyin..

Yeni anayasa hazırlanırken o cenazede birbirleri ile yarışanların görüşlerine başvurulacak..

***


Kamuoyunun yakından tanımadığı, kendisini geri plânda tutmayı tercih eden merhume belli ki Allah’ın şanslı bir kuluydu..

Uzun bir ömür yaşaması, evladının siyaseten muazzam başarısını görmesi her anneye nasip olmayan bir talihtir..

Cenaze görüntülerine baktım..

Merhumenin tabutunun bir kolunda başbakan oğlu, diğer kolunda ise rol yapmadan taziye görevini yerine getiren Cumhurbaşkanı vardı..

Böyle bir uğurlanma yer yüzünde kaç kişiye nasip olur ki?

Yine de sorulsa, son saatlerinde böyle bir alayiş yerine oğlunu yanında isterdi..

Kendim de o şansı kaçıranlardan biri olduğum, son anlarında anamın elini tutamadığım için yürekten “Keşke..” diyorum..

DİĞER YENİ YAZILAR