Görsel medyamızda yazının üstünlüğü!

Haberin Devamı

Görüntüye dayalı televizyon haberciliğinde devrim yapıp ekranda “yazılı haberciliğe” geçtik.. Ekranları gazete gibi başlıklarla süsleyip görüntüyü ezen bu yeniliği “zekâ yetmezliği ve debillik” dayanışması besliyor..

Türkiyemiz’in elinde turizm gelirlerini en az ikiye katlayacak müthiş bir koz var..

“Zekâ turizmi..”

Çünkü bizim memleket; vasat zekâlılardan başlayıp geri zekâlılara kadar uzanan geniş bir yelpazede, herkese fırsat eşitliği ve başarılı olma şansı sunar..

Gelişmiş toplumlarda ortalama zekâ (100 IQ) olarak kabul ediliyorsa, bizim memlekette (80 IQ) ortalama hatta kimi yerlerde “ortalamanın üzeri” olarak kabul görür..

Yolları açıktır..

IQ yetmezliği çekenler arasındaki muhteşem dayanışma sayesinde herşey olabilirler..

(*) IQ (Okunuşu Ay Kû) Zekâ ölçme birimi.. Deneğin IQ’su testlerle belirlenir.. Denek müsaitse “Takometre takmamız lazım” denilip, test makattan da uygulanabilir..

***


Bir toplumda “Zekâ yetmezliği çekenlerin” en büyük müttefiki “Debil” dediklerimizdir..

Psikiyatri bilimi “Debilleri” anlatırken “On iki yaş çocuk zekâsıyla sınırlı olma..” tarifini yapıyor..

Zekâ sınırlı, duygusal gelişimin tavanı da on iki yaş..

“Debiller..” tahsil yapabiliyor, iş öğrenebiliyor, evlenip çoluk çocuğa karışabiliyor..

Onları diğerlerinden ayıran özellikleri ise “inisiyatif” kullanamamaları, bu yüzden de belledikleri kurallara sıkı sıkıya bağlı olmaları..

“Deli şeyini beller, durur durur eller..” diye bir laf vardır hani, işte o laf “debillerin” öğrenme azmini tarif eder..

Hayata katılsalar bile “inisiyatif” kullanamadıkları için bildiklerinden şaşmazlar.. Bürokrasiye sıkı sıkıya bağlıdırlar..

Kurallardan milim şaşmadıkları için, çözüm değil, problem üretirler..

BATI AYIKLADI

Türkiye’nin bilinen en ünlü deli doktoru rahmetli Mazhar Osman’ın “Maalesef dünyayı debiller idare ediyor..” şeklinde bir lafı vardır..

Yirminci yüzyılın başlarında bu laf doğruydu..

Sayelerinde iki kanlı dünya savaşı yaşadık.. İnsanlık olarak en sapıkça yöntemlerden geçtik..

Batı medeniyetleri zaman içinde bunun farkına vardı ve bunları yönetimlerden ayıklamaya başladı..

Nasıl mı? Eğitim düzeninde değişiklik yaparak..

Ezbere dayanan, bilgi yığılması şeklinde herkese eşit olarak uygulanan eğitim düzenini terk ettiler..

Eğitime başlayan her çocuğu daha o günden itibaren takibe alıp, yeteneklerine göre yönlendirdiler..

Artık batı toplumlarında bir vasat zekâlının banka genel müdürü olması, eyalet valisi seçilmesi, gazetede köşe yazması, siyasete girip sivrilmesi, üniversiteye giriş sınavları düzenlemesi mümkün değil..

Allaha şükür bizde böyle bir ayırımcılık yok..

Batı toplumlarının çoktan terk ettiği “hafız yetiştirme modeli” eski eğitim sisteminin patenti sonsuza kadar bizim.. Her sene bir iki yerini değiştirip yeniden kullanıyoruz..

O yüzdendir ki zekâ yetmezliği çekenler ile debiller bizim toplumun her daim baş tacıdır..

Eğer bu yeteneğimizi “turizmde..” kullanabilirsek, Avrupa’nın ne kadar önü tıkanmış insanı varsa bizim memlekete akar..

***


IQ’ya bağlı olarak “mutluyum..” diyenlerin oranı yüzde seksenlere vuruyorsa, doğaldır ki bu toplum aklı biraz fazlalık verenler için de ıstırap kaynağıdır..

Mevlana hazretleri boş yere “Bir şeyin hulûsuna vaktinden evvel sai olanlar azapla müezzep olurlar..” dememiş..

Meali “Bir şeyin başlarına geleceğini herkesten önce görenler acı çekerler..” demek oluyor..

Varsın olsun.. Taş çatlasa yüzde yirmidir ki bizim mutlu ahalimize koymaz..

“Bu işi ne diye diline doladın?” diye sual edecek okurlara açıklama borcum var..

Derdim medyamızdaki “zekâ yetmezliği” ile ilgili.. Fiilen hayatımı etkileyip, sıkıntı verdiği için lafını ediyorum..

YAZILI TV’LER

Bugüne kadar reytingleri yüzde biri aşamamış, bunu başaracak zekâyı gösterememiş iki ünlü haber kanalımızda bir icat çıkarıldı..

En seyredilen, reytingi en yüksek olan diğer TV kanalları da peşlerinden gitti..

Amerika’nın haber kanallarından gördüler besbelli..

Ekrana haberin görüntüsü geliyor.. Onun üzerine haberin konusuna dair iki satırlık bir cümle bindiriliyor..

En alttan da devamlı aynı şeyleri geveleyen bir haber bantı geçmiyor mu? Etti sana üç bant..

Bu yetmediğinden tepeye iki satır kalınlığında bir de başlık atılıyor..

Yanına da kalkan balığı büyüklüğünde “Canlı” yazısını koymak şart.. Sonuçta ekranın üzerinde şöyle bir tabela oluşuyor..

LİBYA’DA ÇATIŞMA..... CANLI

Trablus’ta Kaddafi yanlıları ile muhalifler

Arasında şiddetli sokak çatışmaları yaşanıyor

(Alttaki hareketli bant için boşluk)

Hareketli bant: Ünlü şarkıcının dötündeki fistül başarıyla alındı..

Haber namına ne gösterirlerse göstersinler, ekranın üzerindeki bu tabela değişmiyor..

Sen ekrandaki çatışmaların detaylarını görmek istiyorsun.. Muhalifler o tabelayı siper alıp ateş ediyormuş gibi..

Yahut Kaddafi konuşuyor.. Ekranın üçte birini kapatan tabela yüzünden gözlerinden yukarısını seyrediyorsun..

Bunun adı “aktif ekran..”

Haberciliğin buna bağlı tarifi de “aktif habercilik..”

***


Televizyon haberciliğinin can damarı görüntü üzerine..

Görüntüyü yazı ile kapama aklı da yazının girişinde yaptığım tariflerin içine girer..

Amerikan TV’lerinin binlerce yerel kanaldan ürününü korumak için yaptığı uygulamayı bize taşımanın, izleyene eziyet etmenin mantığını anlatamazsınız..

Aptallığın bir tarifi de “hem kendine hem de başkalarına faydası olmayan işler yapan..” şeklindedir..

Reytingleri yüzde ile değil binde ile ölçülen seyredilmeyen kanalların taşıdığı bu modayı kendilerine uygulayan diğer televizyonlar ise “aptallık dayanışması” gösteriyor..

Seyirci “IQ’ye bağlı mutluluk sarhoşu..” olduğundan tepki vermiyor..

Bu da beni dilhûn ediyor..

Kıssadan hisse: Tıkma akıl yedi adım gidermiş..

DİĞER YENİ YAZILAR