İstediğin bir yumurta öldürdün dürte dürte

Haberin Devamı


Yumurtadan kasıt, vergi harcı.. Kamu yönetimi olarak hem istiyorsun hem de almak için bu kadar nazlanıyorsun.. Bunun insan bazındaki açıklamasını ancak bir psikiyatr yapabilir.. Söz konusu kamu yönetimi olduğundan teşhis de koyamıyorsun..

İzmir’de bürokrasinin eline düşmüş bir işi takip etmek zaten tek başına çile..

Hele yaz günleri.. Sıcak her daim tepende.. Şehirde ağaç çok ama gölge vermez cinsinden..

Palmiyeler “Gölgemiz bize lazım..” deyip üç yapraklı başlarını göğe dikmişler.. Bir karış gölge olmadığından sen sıcakla başbaşasın..

Ahalimizin betona olan aşkını da bu gölgesizliğe ekle.. Sonuç? Say ki cehennemliksin.. Birinci taksit olarak İzmir’de yanıyorsun..

Bizim işimiz Üçkuyular’daki Dokuz Eylül Vergi Dairesi’nde.. Onun binası da güneşin göbeğinde..

Bütün kamu binaları gibi “peynir kalıbı” tasarımı bir yapı.. Dört bir yanı güneş..

***


Mesainin ilk saatlerinde daldık binaya.. Veraset işlerine bakan daire hemen kapının girişinde, sağda.. Orada bir otomatik makine var..

Basıyorsun tuşuna.. Sana sıra numarası veriyor.. Numaranı alıp bir köşeye dikiliyorsun..

“Dikilmekten” söz etmemin sebebi oturacak üç bank olması.. En fazla dokuz kişi sebeplenir..

Biz de dikildik ve gözümüzü dairenin kapısının üzerinde duran elektronik tabelaya sabitledik.. Elimizdeki fişe göre 117’nci sıradayız.. Numaratör ise daha 42’de..

İçeride işi görülen üç dört kişi varsa, geriye kalanı dışarıda.. Büyülenmiş gibi numaratöre bakıyorlar..

AKSAK SEMAİ

Böyle bakışa bakışa öğle molasını bulduk.. Hesabıma göre yarım saatte bir kişi giriyor içeri, bilemedin iki kişi..

Vatandaşın her gün anası, babası, kardeşi ölmediğinden ne yapacağını bilmeden tedariksiz gelmiş..

Temsil ölüm ilâmı alacaksın..

Sonra mahkemeden veraset ilâmı kararı çıkartacaksın.. Nüfus kayıtlarını taaa bağlı olduğu yerden getireceksin.. Söz konusu mal neyse onunla ilgili işlemler tamam olacak..

Tapusundan, vergi kayıtlarına kadar..

Ayrıca o malın birden fazla varisi varsa hepsi beraber gelecek. Daireye..

Bunu bilmeyen içerden şaşkın çıkıyor.. Bereket versin ki kapıda bir güvenlik memuru var.. İri yarı, tatlı dilli, kırklarında bir adam..

İçeriden ne yapacağını bilemeden çıkmış herkese o akıl veriyor..

“Filanca yerdeki filan daireye git.. Şu evrakı al.. Şunu şuradan tamamla..”

Tespitime göre o gayyur şahsiyet olmasa “Dokuz Eylül Vergi Dairesi” temelinden çökecek..

Adam üstelik sabır küpü.. Üşenmeden herkese bir şeyler anlatıyor.. Fazlası da var.. İşi bir türlü çözülmediği için homurdanan vatandaşların gazını da o alıyor..

Peki içerideki memurlar ne yapıyor?

İnsaflı konuşmak lazım.. Onlar da yılmış.. Başlarında yüzden fazla evrağı eksik, kanun bilmez, yol yordam bilmez vatandaş..

Bunların yarısı anlatılanı da anlamıyor..

Bunlara “Şurada bir yatır var.. Git başına.. Bir fatiha, üç kulhü oku.. Muhtardan da okuduğuna dair kağıt getir.. İşin ondan sonra görülür..” dense hiçbiri itiraz etmez..

***


En çok bocalayanlar, yaşları kırkın altında olanlar..

Daha ileri yaştakiler bürokrasinin her daim oyun çıkaracağını bildiğinden sırtlarında bir evrak dengi ile gelmişler..

Memur ne isterse, arşivden çıkarır gibi bulup uzatıyorlar..

Tedariksiz gelen gençler ise “Etten evvel çömleğe düşmüş” pozisyonundalar..

İstenen evrağı temin etmek için söylene söylene binayı terk ediyorlar..

İşler neden bu kadar yavaş gidiyor, merakıyla dairenin kapısına sokulup içeri göz attım.. Sekiz masa var.. Mevcut memur sayısı üç..

Kadro eksikliği yok.. Gerisi yıllık izine çıkmış..

Böyle bekleye bekleye akşamı bulduk.. Mesai bitti.. “Yarın gelin..” dediler..

Sıfır işlemli koca bir gün böyle geçmiş oldu..

ERTESİ GÜN..

Memur çocuğu olduğumuzdan şerbetliyiz.. Yüz on kilometre yol yapıp döndüğümüz Şakran’da, akşam kurulan rakı sofrasının başında plan yaptık..

“Sabah altıda kalkıyoruz.. Araba ile Aliağa’ye gidiyoruz.. Arabayı bırakıp metroya bindik mi sekize gelmeden İzmir’deyiz..”

Plana göre vergi dairesinin kapısı açıldığında içeri ilk hamleyi biz yapacağız ve numara makinesinin tuşuna basıp ilk numaralardan birini alacağız..

Plan, vergi dairesinin kapısına kadar tıkır tıkır işledi..

Lakin kapıya geldiğimizde gördük ki aynı planı yapan elliye yakın vatandaş var..

En şişmanlardan biri de benim..

Kapıya hamle yaptığımızda aşırı kiloların zararını gördüm.. Otuz sekiz numarayı ancak çekebildim..

Hasabıma göre mesai sonunda sıramız ya gelecek ya da yine duygusallaşıp, bürokrasi aleyhine ileri geri konuşacağız..

Nitekim saat 15.30 sularında sıramız geldi..

Bu işlem için bir ay süreyle titizlikle evrak hazırlamanın yararını gördük.. Memur ne istediyse çıkarıp, uzattık..

Sadece önündeki memur bitirmiyor işini.. Geri verdiği imzayı yukarı katlardan birine çıkıp müdür yardımcısına imzalatıyorsun..

Aşağı inip memura gösteriyorsun..

O da sana “Şimdi aynı kata çık.. Evrağı kayıt ettir..” diyor.. Şunu baştan dememeleri memurluğun adabından..

***


Ez cümle..

Bizim babadan kalma yazlığın vergi borcu olmadığı “devletin memurlarıyla yaptığımız üç günlük sıkı işbirliği” sonunda tespit edildi..

Bürokrasi, bir banka memurunun bilgisayara bakıp üç dakikada cevap vereceği bu bilgiyi sağladığı için bizden elli lira kesti..

Keserken de son kez üçüncü kata yolladı..

Enerjik ve müdebbir birer vatandaş olarak kardeşimle birlikte, üçüncü gün mesaisinin bitmesine beş dakika kala binadan çıkabildik..

Yalnız üzerimize çöken rahatlamanın etkisi ile ertesi günü Aliağa Tapu Dairesi’ne öğle saatinde gitme gafletinde bulunduk..

Ancak öğleye kadar evrak kabul ediyorlarmış..

Ertesi sabah bir kez daha yola düşüp evrağımızı verdik.. Cevabı iki gün sonra vereceklerini söylediler..

Evrağı niye öğleden evvel kabul etmedikleri muamma olarak kaldı..

İznimin yedi günü böyle geçti.. Güzel bir tatildi..

DİĞER YENİ YAZILAR