Darı unundan baklava.. İncir ağacından oklava..

Haberin Devamı

İkisi de olmaz.. Olsa da uymaz.. Tıpkı İstanbul’a köyden eşek üzerinde gelen dedenin soyundan prenses çıkmayacağı gibi.. Asalet azmaz, diye bir lafımız daha var.. Al bu lafı ölçü diye, vur H&M adındaki mağazanın açılışına gece elbisesi ile koşuşturanlara.. Sonra ne çıktığına bak düşün..

İsveçliler’in malı olan H&M firmasının İstanbul Forum’daki açılış haberini gazetelerden hayretle izledim..

Kendini İstanbul’un seçkini sayan, ayakkabısının tabanı Nişantaşı ile Etiler toprağına veya Akmerkez ile İstinye Park zeminine basmadığında “kirlenmiş hisseden” kim varsa oraya üşüşmüş..

Kovanda çoğalan bal arılarının kendilerine yeni bir ana kraliçe bulup, oğul vermesi gibi..

Üşüşmüşler hem de ne üşüşme..

En marka kıyafetlerden en moda olanlarını giyip, en trend aksesuarlarını takmış takıştırmışlar.. Kimileri kürk giymiş.. Kimileri gece kıyafeti ile gelmiş..

Niye? İhtimal magazinciler de orada olacak.. Bizi ahalininkine benzer kıyafetlerle görüntülemesinler, diye..

***


Para azgınlığının sebep olduğu görgüsüzlük, H&M mağazasının açılışında olduğu gibi İstanbul’da senede birkaç kez oğul verir..

Manzarayı daha net görebilmek için oğul verenlerin iki kuşak öncesine bakmak lazım..

Bunların çoğu köylü kökenli ailelerin çocuklarıdır.. Bir kısmı memur veya işçi ailelerinden gelir.. Bir kısmının atası da ya hane-berduştur ya da birilerinin ayak işlerini yapıyorlardır..

Sayılamayacak kadar çok paraları sayesinde şimdi hepsi “mavi kanlı” olmuştur..

Kendilerini içten içe Avrupa’nın soyluları ile eşit sayarlar..

Oysa Batı’nın aristokratı yüzyılların içinden süzülüp gelmiş, gelirken de çetin sınavlar vermiştir..

Ayaklanan serflerin sebep oluğu kanlı kavgalar.. Rejim kavgaları.. Ayaklanmalar, ihtilâller..

GÜNAH DEĞİL..

Aristokrat Avrupalı’nın yaptığı iş kolay değil.. Bir yandan para kazanacaksın.. Bir yandan bu parayı hem krala hem ahaliye karşı koruyacaksın..

Öbür yandan da bilime, sanata sahip çıkıp; diğer aristokratlarla sosyal hayatta bire bir rekabet edeceksin..

Birkaç yüz yıl bunları tekrarlaya tekrarlaya yaşayanların neslinden geliyorsan sana “asalet” de yakışır başka şey de..

Cenevre’de veya Monaco’da H&M gibi bir mağaza açıldığında da magazin dergilerinde bir kare fotoğrafım çıksın diye oralara koşturmazsın..

Gece kıyafeti ile gittiğin açılıştan çekilen fotoğrafınla Milliyet’in genç kalemi Melis Hanım da “Galaya mı gidiyorsun baloya mı?” diye dalga geçmez..

Kaldı ki Melis Hanım da kafayı sonradan görmelerin giyim kuşamına takmış kendi halinde bir kızcağız..

Arada bir bunun dışına çıkıp yazı da yazıyor.. Temsil geçen hafta bir “Levanten” tarifi vardı, Osmanlı sosyal yapısını biraz bilenleri gülmekten kırıp geçirmecesine..

Tuttu “Levantenleri” Osmanlı’nın Müslüman olmayan tebaası yaptı.. Varsın yapsın.. Belki baktığı internet sitesinde öyle yazıyordu.. “Reaya” tarifini de duymamıştı..

Bunun günahı o sayfanın editörüne yazılır..

***


Okuyucu için H&M mağazaları hakkında bir iki satır çiziktireyim..

Avrupa’nın pek çok şehrinde bu mağazadan vardır.. Orta sınıf altı tüketiciye mal satar..

Hani televizyoncuların C/D grubu diye tarif ettiklerine..

Gerçi bünyelerinde pek çok genç ve yetenekli tasarımcı var.. Bunların ürettiği hemen uygulanıp, ucuza satılıyor..

İşin erbabı bu yöntemi “sokak modası” diye adlandırıyor..

H&M mağazalarının birinciye gelen özelliği aracısız mal satışı yapması.. Bu yüzden de benzerlerinden ucuz olması..

Migros ile BİM mağazalarını kıyaslarsanız, demek istediğimi anlarsınız..

KADININ EK YERİ

“H&M mağazalarının açılışında görünmek asaletine bir şey katmaz..” dersen bizim çakma aristokratlara bir şey ifade etmez..

Duymazlıktan gelir..

Bir sonra oğul vereceği yerin neresi olduğunu düşünür..

Marka olan her şey onun için kendini ifade etme biçimidir..

Kendinde ifade edecek bir şey yoksa (ki olmadığını biliyoruz) bu kez sırtını dayadığı erkeğin durumuyla övünmeye çalışır..

Koca veya sevgili.. Üzüm pekmez, fark etmez..

Sen yeter ki sırtını dayadığın erkeğin ne kadar güçlü olduğunu “Benim kocam senin kocanı döver..” çalımıyla göster..

Çakma mavi kanlılar arasındaki çanta yarışının birinciye gelen psikolojisi de budur..

Hermes kadınlığın ek yerini anlamış..

Çanta yapıp iki yüz Euro’ya mâl ediyor.. O çantayı on bin Euro’dan satıyor.. Orta sınıf için ucuz araba fiyatına..

REKABET ÇOK..

Bizimkiler çaktı meseleyi..

Kolundaki çanta ne kadar trend ne kadar pahalıysa o kadar itibar, deyip Avrupa’ya “Hermes Seferleri” düzenlediler..

Lakin bu çantadan tedarik etmek o kadar kolay değil..

Çünkü “gösteriş merakı” yerel değil evrensel bir kavram..

Bu duygu sende ne kadar varsa elin kadınında da o kadar var.. Hele ki kadın Orta Doğu’daki emirliklerden birindense..

Bakın rekabet çizgi değiştirdi..

Senin kocanın vergi kaçırmak için bin takla attığı “Uyduruk İşler, Müşterinin Dötünü Dişler Holdingi’ne” karşı onların petrol kuyuları..

Hepsi birden Hermes Mağazaları’nın kapısında..

Tabii burada haksız rekabet de var.. Bizdeki “tek eşlilik” sistemine karşı onların “çok eşlilik” sistemi.. Bu da Hermes pazarındaki tüketici payımızı düşürüyor..

Bak şimdi meyus oldum!

Hermes bu durumu değerlendirdi.. Üretim sınırlı olduğundan sipariş sırası koydu.. Bir Hermes Çanta ile kırıta kırıta yürümek için üç sene bile bekleyen talihsizleri(!) gördük..

Sıra olunca fiyat da katlandı..

Biz de kendi hamlemizi yaptık.. Hermes’in çakmasını ürettik ki hakikisinden farksız.. Üstelik ucuz.. Beş yüz lirayı getir.. İtibarı koluna tak!

***


H&M mağazalarının açılışına üşüşmek ile koluna Hermes çanta takıp kocanın gücüyle övünmek arasında gidip gelen bir “çakma aristokrasimiz” var..

Bu paralellik herkese nasip olmaz.. Seyrine durup tadını çıkarmak gerek..

Kıssadan Hisse: Deli kız ablasının saçıyla övünürmüş..

DİĞER YENİ YAZILAR