Dolandırıcının gözü kara Sersemin ondan da kara..

Haberin Devamı

Birileri ahalinin aklına (!) o kadar güveniyor ki dolandırıcılık denilen mesleği gizliden değil ulu orta icra ediyorlar.. Hem de “Her şey dinleniyor, her şey takip ediliyor” denilen bir ortamda cep telefonu mesajıyla.. Bunlar hiç mi şu malûm dinleme ağına yakalanmıyor?

Cep telefonunda önce tiz bir ses.. Sonra yanıp sönen kapak ışığı.. Anlıyorsunuz ki mesaj gelmiş.. Hayırdır inşallah deyip açıyorsunuz..

İşte mesajınız..

“Tebrikler!

Hediye SAATİNİZ için!

Hemen 0532 111 97 97’i arayın, hem kol saatinizi alın hem de elektrik faturanızda indirimden yararlanın. 0532 111 97 97”

Bu ilk değil.. Daha önce de bir on bin lira müjdesi aldım.. Ondan önce de Nijerya’daki bir çekilişten yüz bin Euro ikramiye..

Yukarıdaki mesaj bu ay içinde kazandığım üçüncü paranın mesajı.. Ne bir çekilişe katıldığım var.. Ne de dadandığım bir talih işi organizasyonu..

Ama sürekli kazanıyorum (!)

***


Amma da şanslı adammışsın demeyin..

Bugüne kadar talih oyunlarından amortiyi geçen bir şey görmek nasip olmadı.. O yüzden şansıma inanmam..

Yine de düzenli Milli Piyango bileti alırım.. Sayısal Loto oynarım.. Onların da numaralarına bakmam..

Ya kitapları ayıklarken ya bir çanta boşaltırken topluca elime geçerler..

Kiminin tarihi geçmiştir.. Kiminin yazısı okunmaz olmuştur.. İşe yarar görünenleri internetten baksın diye Yeşim’e veririm..

Yeşim ertesi gün işe gelmişse büyük ikramiyeden haber yok demektir..

Bu cep telefonu ile gelen ikramiye müjdeleri başka bir düzen.. Bizim insanımızın yaradılıştan sersem olduğu teorisi üzerine kurulup, işleyen bir düzen..

AMAN DİKKAT!

“Tebrikler!” diye başlayıp para veya eşya kazandığımı müjdeleyen mesajların ilkini aldığımda ne yapacağımı bilemedim..

Kulağıma bu gibi müjdelerle başlayan dolandırıcılık hikâyeleri geldiğinden, sazanlık yapmadım..

Merakım da gıcıklıyor beni.. Orada yazılı numarayı arayıp karşıma çıkacak olanla dalga geçme isteği beni müthiş tahrik ediyor..

Hanımefendi yanımdaydı..

“Sakın arama..” dedi.. Niyeymiş?

“Aradın mı bir şekilde cep numaranla bilgisayar üzerinden irtibat kurup banka hesaplarının şifrelerini çözüyorlar..”

Allah Allah! Sanki bankalarda binlerce liram, tahvillerim, mor sümbüllü bağlarımın tapuları var..

Çözsünler şifrelerimi.. Ne işlerine yarayacak ki?

Lakin bizim hanımefendi şu sıralarda akçalı konularda çok hassas.. Bir ay içinde bir kere cüzdanını çaldırıp kredi kartlarının tamamından oldu..

Ardından yenilediği kredi kartlarının bulunduğu yeni cüzdanı kaybetti..

O da yetmedi banka hesabından bir yere yatırmak üzere çektiği parayı düşürdü..

Dahası var.. “Sıfır model” diye satın aldığı yeni bilgisayarı kullanılmış ve defolu çıktı..

Bunlar son bir ay içinde yediği kazıklar.. Buna rağmen bende “yüksek oktavlı enayilik potansiyeli” görüp hâlâ “Sakın telefonlarını arama..” diyorsa bir bildiği vardır..

Aramadık tabii..

Başımıza geleni sağda solda anlattıkça bu konuda dünya kadar bilgi geldi.. Cep telefonu mesajıyla başlayıp, kurbanın o numarayı araması ile devam eden sıkı bir dolandırıcılık düzeni..

Ancak işin ek yeri verdikleri telefon numarası..

Teknoloji çağındayız.. CSI diye bir şey var artık.. CSI (Crime Scene Investigation) yani (Olay Yeri İnceleme) işi bilim haline gelmiş..

Adamı öldürüyorsun.. Sonra için acıyor, gözünden yaş geliyor.. O yaş yere düştü mü yandın? Oradan DNA’nı bulup izini sürüyorlar..

Buna rağmen bir dolandırıcılık organizasyonu sana yolladığı başlangıç mesajında telefon numarası veriyorsa bir sebebi olmalı..

Ya gözleri çok kara.. Ya hedefledikleri kurbanları kadar sersemler.. Veya bilmediğimiz bir teknolojiden “koruyucu kalkanları” var..

***


Herhalde tespit ettikleri tek kurban ben değilimdir..

Bizim insanımızda yüksek dozda “sazanlık geni” bulunduğunu da biliyorlardır, binlerce kişiye göndermişlerdir..

Peki bunlardan hiçbiri savcılığa, polise ihbarda bulunmadı mı? Bulundularsa ne sonuç alındı?

Bunu şiddetle merak ediyorum..

Bu risalede yazdıklarım da Dolandırıcılık Masası dedektifleri için ihbar yerine geçer umudunu taşıyorum.. Bakalım ne olacak?

İNSAN YAPISI

İnsan dediğin doğası gereği aç gözlüdür.. Aç gözlülük bütün toplumlarda, kültürlerde görülür.. Lakin bizdeki başka türlü bir şeydir..

Bizdeki açgözlülük bi-hikmet-i müteal, budalalıkla beslendiği için başka türlüdür.. Kültürel olarak da genetik yapımıza işlenmiştir..

Buna “kısa vadede köşeyi dönme geni” denir.. Varlığından sadece bizim haberdar olduğumuz henüz DNA mühendislerinin keşfetmediği bir gendir..

O yüzden bizim insanımız her yola gelir..

Televizyonun biri “Kim beş yüz bin lira ister” yarışması açar.. Televizyonu yönetenler durduk yerde para saçacak kadar sersem olmadıklarından bunu yarışma şartına bağlamışlardır..

O şart da bilgidir..

Bir bakmışsınız ki posta adresini gramer hatası yapmadan yazamayacak ne kadar uyanık(!) varsa yarışma için kuyruğa girmiş..

Bilim göstermiştir ki “Kısa vadede köşeyi dönme geni” taşıyanlarda “utanma geni..” barınamıyor..

Dolayısı ile milyonların önünde sorulan “Ege’ye komşu bir ülkenin adını söyleyiniz..” türünden enayi bir soruya “Pakistan..” cevabını verdiklerinde yüzleri kızarmıyor..

***


Sözünü ettiğimiz “kısa vadede köşeyi dönme geni”nin bünyeye girmesi ve oraya yerleşmesinin, eğitimle filan da ilgisi yok..

Tam tersine zırt pırt “eğitim şart” diyen eğitilmişlerde daha yüksek oranda..

Bankerler dönemini hatırlayın..

Ne kadar okumuş, devletten mütekait varsa evini barkını satıp türedi bankerlere yatırdı.. Oluk gibi gelen faiz geliri ile birkaç ay kral gibi yaşadılar..

Birinin aklına da “Devletin bile akıtamadığı bu değirmenin suyu nereden?” sorusu gelmedi..

Bazen telefonuma bir dolandırıcılık mesajı düştüğünde kendi kendime “Bu kader mi hak edilmiş bir şey mi?” diye düşünüyorum..

Kıssadan Hisse: Açıkta kalan dötü köpek yalar..

DİĞER YENİ YAZILAR