Truvalı Hektor, İntepe'nin Başkanı'nı fena yapacak!

Haberin Devamı

Truvalı asil Hektor ve kahraman silah arkadaşlarının manevi şahsiyetleri; İntepe Beldesi “Dördüncü Kültür Etkinlikleri Festivali”nin tehdidi altında.. Bu etkinlikler için bir çadır tiyatrosu ile anlaşılsa Hektor nam yiğit bu kadar madara olmazdı.. Temsili Hektor bile böyle aşağılanmayı kaldıramaz..

Eğer mümkün olsa da “Truvalı Hektor”u zaman makinesine sokup, günümüze getirebilseydik..

Harmanisinden tutup doğruca Çanakkale’nin İntepe beldesine götürebilseydik..

Burada kendi anısına düzenlenen “Truvalı Hektor Etkinliklerini” seyrettirseydik..

Büyük Hektor kendini tutsa tutsa adına düzenlenen “Temsili Cenaze Törenine” kadar tutardı..

Cenaze alayının en önünde “parmak arası” terliği ve sırtına harmaniye niyetine doladığı battaniyesiyle yürüyen zatı görünce zıvanadan çıkardı..

O saat bu garip canlandırmada rol alan kim varsa aralarına dalardı..

Ertesi gün çıkan gazetelerin birinci sayfalarını da Truvalı Hektor ile İntepe Beldesi Belediye Başkanı Alaattin Açıkgöz’ün fotoğrafları doldururdu..

Truvalı Hektor elinde kılıç kovalıyor.. Belediye Başkanı CHP’li Alaattin Açıkgöz, sosyal demokrat sosyal demokrat kaçıyor..

***


Tarihe meraklı olmayı, tarihi değerlere ve figürlere sahip çıkmayı anlıyorum..

Anlayamadığım şey ise Hektor’un naaşını temsili olarak yakmaya götüren Truva savaşçılarının akla ziyan kılık kıyafetleri..

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin tiyatro bölümü öğrencileri rol almış canlandırmada..

Onlara bir şey diyemem.. Öğrencidirler nihayet.. Ceplerinde bir çaya, tosta verecekleri para bile sınırlıdır..

Şimdi bu çocuklar kalkıp da kendilerine nasıl gerçeğe uygun antik savaşçı kıyafetleri düzsün?

Olayı Yeşilçam işi tarihi film seti kıvamına getirenlerin başı belediye başkanı..

ÜÇ TONLUK İSİM

Anladığım kadarıyla Truvalı Hektor canlandırması dördüncü kez yapılıyor beldesinde..

Etkinliğin adı da fiyakalı..

“İntepe Dördüncü Kültür Etkinlikleri Festivali..”

Vay! Vay! Vay! Vaaay!

Bu kadar ağır isim Cannes Festivali’nde bile yok.. Tarif tartışma kabul etmeyecek kadar iddialı..

Hem kültür var içinde.. Hem etkinliklerin üçü beşi bir para.. Hem de bunu uluslararası platformlara taşıyacak özgüven ve iddia..

Eh bre başkan kardeşim..

Hektor’u taşıyan savaşçının ayağındaki parmak arası terlik ne iştir o zaman? Onun arkasındaki de parmak arası terlik giyse durum daha kabul edilebilir olurdu..

Öbürü de adına “kes” dediğimiz, konçları bilek üstüne kadar çıkan Amerikan tarzı basketbol ayakkabısı giymiş..

Onun arkasındaki siyah renkte spor yürüyüş ayakkabısı ile geliyor cenazenin peşinden..

Aralarında sadece tiyatroya hevesli, mest lastikli bir molla eksik..

Pelerin niyetine taşınan şey ise bildiğiniz battaniye..
Doksan dokuz depreminde binlerce vatandaşımıza dağıtılanlardan..

Aksesuar olarak elde taşınan asalar ise bildiğimiz budaklı, çatallı ince ağaç gövdesi..

Bırakın Asil Hektor’un cenazesini taşıyan soylu savaşçıları bir yana..

O yamuk yumuk odun parçalarını, orasını burasını bıçakla yontup düzeltmeden dağdaki çoban bile taşımaz..

***


Bu yılki festival etkinliklerin başında “Dördüncü” tanımı olduğuna göre bunların niyeti bozuk..

“Bu beşinci, bu altıncı..” deyip usanana kadar yapacaklar o tiyatroyu..

Ya Truvalı Hektor yattığı yerden “Yetti ulan gayri!” deyip bunların üzerine gelecek..

Ya da belediye seçimlerde Altı Kazık Partisi’nden Ampul Partisi’ne geçtiğinde festivalden vazgeçilecek..
Ruhuna bir mevlit okunan Truvalı Hektor ilelebet rahat bırakılacak..

Bakalım o gün gelene kadar belediye veya kültür(!) adamlarından biri akıl edip de bu canlandırmada kullanılmak üzere; dönemin özelliklerine uygun aksesuar, kıyafet, ayakkabı, silah imal ettirecek mi?

DETAY BİLİMİ

Geçen ay, belki de Temmuz ayındaydı..

Buna benzer bin canlandırma da Kaz Dağı’nda (İda Dağı) yapıldı..

Galiba o canlandırma da mitoloji âleminin en medyatik üç tanrıçası ile Çoban Paris’in karşılaşması hakkındaydı..
(Yazarın notu: Çoban Paris hikâyeye göre Truvalı Helen’i kaçırıp çarşıyı karıştıran, savaşa sebep olup Truva’nın başını yiyen uçkuru gevşek şahıs..)

Oyuncular yine evlere şenlikti.. Kimi pelerin niyetine battaniyeye sarınmış kimileri beyaz renkli bir nevresim takımını paylaşıp iki pelerin çıkarmış..

Kiminin ayağında sandalet, kiminin ayağında Timberland, kiminde de Bodrum işi sandalet..

Amaç ne peki?

Ülkemize gelen yabancı turistlere nasıl bir kültürün mirasçısı olduğumuzu gösterip nispet yapmak..

Veya otel animasyonlarından sıkılan turistleri “mitolojik canlandırmalar” sayesinde bol bol güldürmek..

İkisi de turizme hizmet!

1950’lerin Türk Sineması tarihi konulara heves eder, millet de ortaya çıkan görüntülerle dalga geçerdi..

Kolunda saat kılıç sallayan yeniçeri.. Telgraf direklerinin dibinde at koşturan atlı ulak.. Elindeki palayı, Bizans piyadesinin kafasında miğfer niyetine duran hamam tasına ekleştiren sipahi..

Aradan altmış sene geçti.. Bugünkü canlandırmaların o Yeşilçam işi film sahnelerinden ne farkı var?

***


Elin adamı tarihi detayları araştırmak için enstitüler kuruyor.. Avuç dolusu paralar harcıyor.. Bizde bunun bilimi tartışılmıyor bile..

Umberto Eco’nun “The Name Of The Rose” romanı 1986’da film yapıldı.. Öncesinde tam sekiz ay Fransa taşrasında mekân arandı..

Romanı senaryolaştırmak da yaklaşık bir yıl sürdü..
O arada yapımcı ile anlaşma yapan Fransa Tarihi Detaylar Enstitüsü’nden on iki tarihçi o devrin sosyal hayatını didikledi..

Çorbayı nasıl bir tasta nasıl bir kaşıkla içtiklerinden tutun, eşeğin sırtındaki palanın tarzına kadar..
Bu işin bizde de aciliyeti var.. Bence burada öncülük Çanakkale Üniversitesi’ne düşüyor.. Çünkü tarihi canlandırma merakı bu çevrede pek moda..

Üstelik benim tanıdığım Profesör Dr. Ali Akdemir bu işin altından mutlaka kalkar..

Top sizde Sayın Rektör Akdemir!

DİĞER YENİ YAZILAR