Türkbükü bitmez.. Kimsenin gücü de bitirmeye yetmez..

Haberin Devamı

İş bu risale durduk yerde yeni bir “Sodom ve Gomore” beklentisi içine girenlere cevaptır.. Türkbükü denilen yer hiçbir zaman ilahi bir gazabı üzerine çekecek kadar günahla dolmadı.. Tek kusuru görgüsüzlüğün er meydanı olmasıdır.. Ona hayat veren, ömrünü uzatan da budur..


Şimdi Türkbükü dediğimiz bu güzellikler âlemi eskiden Rumbükü olarak tesmiye edilirdi..

Biz kendi halimizde “Onuncu Yıl Marşı”nı söyleyip dururken bir de baktık ki ortalıkta bir tane bile Rum kalmamış..
Halbuki “bük” dediğimiz sahil kıvrımı yerli yerinde duruyor..

Çoluk çocuk “Kim büktü bu sahili?” diye sorduğunda cevapsız bırakmamak için coğrafyamızın burasına Türkbükü adını verdik..

Çok da yakıştı.. Türk bükerse böyle bükerdi.. Daha iyi bükmeye de kimsenin gücü yetmezdi..

***

Türkbükü’nün gelişip serpilmesi, zamanla cumhuriyetimizin “yazlık başkenti” olması doksanlı yılların sonuna denk gelir..

Belirtilerini meğer herkes görmüş de bir ben görememişim.. Bilsem, görebilsem buralarda iki evlek arazi zaptetmez miydim?

1996’nın yazında Mustafa Oğuz ve Uğur Yücel ile buluşacaktım..

Bana “Türkbükü’ne gel.. Ship A-hoy’dayız..” dediler..
Ben o vakitler Şandama’da kalıyorum..
Şandama dediğim Yalıkavak’ın eski adı..
Arabaya atlayıp geldim Türkbükü denilen yere.. Sahile arabayı çıkaracak doğru dürüst yol yok..
Bir duvar dibinde bıraktım arabayı.. Köy evlerinin bahçe duvarlarından atlayarak, köpeklerden kaçarak sahile ulaştım..

ESKİ SHIP A-HOY

Mekân dedikleri denize bakan bir köy evi.. Önünde üç adet ormancı usulü piknik masası var.. Masalardan birini Uğur Yücel zaptetmiş birasını içiyor..
Kumsal boş.. Şimdi o kumsala büyük fıçıları masa niyetine koyuyorlar..

Zengin bebeleri yanlarında taşıdıkları “marka kızlar” müzik eşliğinde kıçlarını sallarken bardaklarını koyabilsin diye o masaları tutuyor..

Fıçıdan bozma o masayı tutmak için en az bin lirayı gözden çıkaracaksın ki aktığın âlemlerde şanın yürüsün..
Benim gördüğüm Ship a-Hoy daha fıçı masa numarasını icat etmemişti..

Sahilden denize uzayan bir ahşap iskele vardı o da el kadar bir şeydi.. Sezen Aksu, Hümeyra denize rahat girebilsin niyetiyle yapmışlar..

Meral Okay’ı hesap edememişler..
Meral Okay heybetli güzelliğini denizdeki balıklara göstermeye niyetlendiğinde iş değişiyordu..
İskelede yer kalmadığından öbür kızlar “güzellik uykusuna” çekiliyordu.. Bir şekilde idare ediyorlardı yani..
Mustafa Oğuz ile Uğur Yücel’e “Burası dağ başı yav! Başka yer bulamadınız mı?” diye şarlamam, vizyonsuzluğumun tabii neticesidir..

Türkbükü’nün geleceğini görememişim..
Kendi parasını kazananın da baba parası yiyenin de buralara koştura koştura geleceğini hesaplamamışım..
Mustafakemalpaşa’da Allah’ın bir dağında, karayoluna kırk kilometre mesafede bir dönümlük arsa almam ve bu arsanın bir gün çok kıymetleneceğine inanmam sanırım kafamın nasıl çalıştığını açıklar..

Sorunum genetiktir..
Ben dağ başında arsa sahibi olurken, rahmetli babam da başka bir dağdaki arsa fiyatlarını araştırıyordu..
Türkbükü bu sene biraz sallandı, doğru..
Bu yaz gazetelerde köşesi olup da buralara gelen herkes en azından bir adet “Türkbükü bitti..” yazısı yazmıştır..
Son olarak da bizim Elif Ergu bu tespiti yapmış.. Ship A-Hoy dışında kalan yerlerin müşterisizlikten nasıl kıvrandığını anlatmış..

Eğer balık restoranlarının, benzer mekânların hallerini ölçü alırsanız tespit doğrudur.. Denizin kirliliğine dair tespitlere de kimse itiraz edemez..

Profesör Dr. Hasan Köni hocamın tespitiyle “Bizim bir yeri berbat etmemiz yedi seneyi geçmez..” tezini sarsacak bilimsel bir bulgu yok elimizde..

Bu ölçeğe göre Türkbükü denilen yer miadını iki kez doldurdu..

Yine de gözden kaçırdığımız bir gerçek var..

OĞUL VERİYOR..

Balık lokantalarının müşterisi Yalıkavak’a, Gümüşlük ’e kaçtı.. Temiz deniz arayanlar başka koylara sığındı..
Hatta kimileri coğrafya bile değiştirip taaa Çeşme ’ye kadar gittiler..

Lakin Türkbükü’nü Türkbükü yapan “para azgınlığı” ve bunun dışa vurumculuğu olan “görgüsüzlük ruhu” yerli yerinde kaldı..

Marka kızlar, baba parası yiyen zengin oğlanları avlamak için yine buralara üşüşüyor..
Yeni zenginler güç gösterisi için yine buraları seçiyor.. Güçlü motorları ile denizde yüzenlerin arasında slalom yapıp koparacak kafa arıyorlar..

Jet Ski’ler yetmiyor bunlara..
Mümkün olsa kendi kıçlarına da birer adet yüz on beygirlik Yamaha motor takacaklar..

Menzilleri de menzil olsa! Bakıyorum koyun bir ucundan öbür ucu su çatlasa bir buçuk kilometre.. Git gel iki dakika.. Yine git yine gel etti dört dakika..
Attika’ya yolculuk yapmıyorsun.. Gidip gidip geliyorsun.. Otistik değilsen bu işin de bir tadı yok..
Ama deniz ve ortam sana tekneyi teşhir etme fırsatı veriyor.. Marka kızları üzerine doldurursun, güvertede bir de mangal yaktın mı şişme botlara doluşmuş paparazziler etrafında fır dolanır..

Hafta Sonu, Alem veya bilmem ne.. Çıkacak ilk sayıda üç kare fotoğrafın garanti..

***

Türkbükü görgüsüzlüğün er meydanıdır ama sadece yiğit kısmı güreş tutmaz burada..
“Koca parası” burada takı olur, çanta olur, sandalet olur, kıyafet olur yarışır.. Hatta estetik cerrahlar için bile yarışma alanıdır..

Bir de medya ilgisine hasret eski zenginlerimiz vardır ki “oğul vermek” için ille de Türkbükü’nü seçerler..
Her yaz bir adet “Beyaz Parti” mutlaka yapılır..
Beyaz partisini Ampul Partisi ile karıştırmayın.. Herkesin beyazlar giydiği yaratıcılığın (!) geleneksel adı böyledir..
Turkuvaz partisi, caz partisi, yelkenciler partisi, nostaljik parti..

Yeter ki tematik bir parti olsun, ismi doğru seçilsin.. Kendini göstermek isteyen kim varsa arıbeyinin başına üşüşür..

Türkbükü’nün gerçeği budur..
Bu gerçek yürürlükte olduğu sürece Türkbükü bitmez, bitirmeye kimsenin gücü yetmez..

DİĞER YENİ YAZILAR