Dibi delik İstanbul’da sırılsıklam etkinlikler

Haberin Devamı

Hava bozuk, her yer su altında.. Yürüyüş yapacak yerlerimiz daraldığından arayış içine girdik.. Baktık ki kültürümüz gelmiş.. Gidip şu Forum nam alışveriş merkezini dünya gözüyle görelim, içindeki meşhur “Sualtı Dünyası”nı ziyaret edelim dedik.. İşbu yazı o ziyareti hikâye eder..

Sanki İstanbul’un tepesinde bir su deposu var, dibi delinmiş.. Tepeden sürekli yağmur şeklinde akıntı yapıyor..

İki hafta evvel metrekareye seksen kilo yağmur düşmüştü.. Son seferi hesaplamadık..

Bildiğim bu hesabı yapacak kimsenin olmaması.. Zaten o yüzden her yağmurdan sonra gazeteler “İstanbul yine sele teslim oldu..” başlığını atar..

Bu bir kalıptır ve bütün diğer kalıplar gibi medyanın zihinsel tembelliğini gösterir..

“Sele teslim olduk!”

“Hain pusu!”

“Küstah! (kim güncelse..)”

***


Bizim memlekette belediye adamlarının veya hükümet adamlarının doğal afetlere karşı tedbiri yoktur..

Sigorta mı? Onu da “Sadece süper kahramanların sigortaya ihtiyacı yoktur..” şeklindeki reklamın sloganından biliriz.. Hayrını görenimiz olmamıştır..

İçimiz de bu sebepten ısınmamıştır..

Eskiler evlerinin ön cephesine; yangına, sele, depreme karşı korunmak için “Ya Hafız!” yazılı bir levha asarlarmış..

Devrin Fransa Büyükelçisi de bunu şiddetle merak eder, önüne gelene “Bu nedir? Ne işe yarar?”diye sorarmış..

Tanzimat’ın önemli üç vezirinden Fuat Paşa bir davette karşılaştığı büyükelçiye bunu kendimizle de dalga geçerek açıklar:

“Ekselans.. O levha evlerin sigortalı olduğunu gösterir..”

HEDEF FORUM..

Yağmuru tepeden yiyip, yapacak iş bulamayınca aklıma metroya girer çıkarken gördüğüm bir billboard ilânı geldi..

“Su altı dünyası sizi bekliyor..”gibisinden bir şeydi.. Aklıma şiddetle düştü su sualtı dünyası lafı..

Temsili balıkçıyız.. Hâlâ Bodrum’a gidememişiz.. Hanımefendi’ye “Kalk şu sualtı dünyasını görmeye gidelim..”dedim..

Hanımefendi dünden hazır.. Gökyüzünde düğün var desen, bulutlara merdiven dayamaya kalkışır.. Üç dakikada zıp diye dikildi karşıma.. Kendimizi yola vurduk..

Hedef Bayrampaşa’daki Forum Alışveriş Merkezi’nin içindeki Turkuazoo Akvaryum..

Yağmura silecek yetişmiyor.. E5 yolunda bile su basman seviyesi arabanın jantlarına yaklaşmış.. Biz Kocatepe kavşağı çıkışını arıyoruz..

Bulursak oradan dalıp, alışveriş merkezine çıkacağız..

Hanımefendi, internete ulaşabilen cep telefonundan “navigator”denilen programlardan birine girmiş..

“Sağ şeride gir, yavaşla..” talimatları veriyor..

İki kişilik ekibin daha zeki elemanı olarak “Neee? Haaa?”gibi karşılıklar verip, iletişimi tamamlamaya çalışıyorum..

Sonunda o deliği bulup, içeri saptık.. Üç dakika sonra da Forum’un park yerine ulaştık.. Forum’un bir yanında IKEA binası var.. Öbür yanında da Praktiker adlı başka bir alışveriş mekânı..

Garaja gireceğiz.. Tek sıralık girişte üç sıra otomobil var..

İnsanımız yaradılıştan “kurnaz” olduğundan her nerede kuyruk düzeni kurulursa da yandan ekleme yapıp şerit sayısını üçe, dörde çıkarırlar..

Tek sıralı kuyruk, girişe yakın yerde Dicleve Fırat’ın Basra’ya dökülürken birleştiği Şattülarab coğrafyasına döner..

Hallerimiz böyle olunca iki dakika bile sürmeyecek olan giriş beş altı dakikayı buldu.. Güvenlik araması dediğin de bagajı açıp bakmak, araç benzinli mi tüplü mü onu tespit etmek..

Şeyine tüp taktırdıysan giriş yasak sana..

Otoparkın büyük ve bedava olması, kanımı bu Forum denilen mekâna ısındırdı.. İçeri girdik.. Oldukça büyük.. Sadece oyuncak satan mağazaların yan yana meydana getirdiği ada kimi alışveriş merkezlerinden çok yer kaplıyor..

Çocuk cenneti resmen.. Oyuncakçılardan birinin ön cephesinde kocaman bir pankart var.. Üzerinde İngilizce olarak “For all kids..” yazıyor.. Meali “Bütün çocuklar için..”

BU NE HEVESİ?

Bu reklam sloganına baktığınız zaman Bayrampaşa’da resmi dilin İngilizce olduğunu veya bütün bebelerin İngilizce konuştuğunu düşünebilirsiniz..

Gezinenlere, özellikle de hanım ziyaretçilere bakıyorum..

Hiç de öyle Nişantaşı’ndan fırlayıp gelmişlerin rüzgârı yok.. Giyimleri, kuşamları oldukça muhafazakâr bir ortamda olduğunuzu hemen hissettiriyor..

Kendi kendime “Eee! Bu İngilizce hevesi nedir?” diye bir eyyam söylenip durdum..

Ta ki ziyaretçilerden önemli bir kısmının Arap ülkelerinden gelen turistler oluğunu fark edene kadar..

Mekânlardan biri de koca bir pet mağazası.. Hemen daldık.. Civcivden iguanaya, kedi köpekten akvaryum balıklarına kadar ne ararsan var..

Yurdum insanının hayvana bakışını izlemek ise hayvanları seyretmekten daha ilginç..

Eğer satılan hayvan kafesin içindeyse aileden biri mutlaka parmağını kafese sokacaktır..

Kedi köpek teşhir edilen camdan kutuların üzerindeki uyarı yazısı da işe yaramaz..

Orada istediğiniz kadar “Camı tıklatmayınız..” yazsın..

Onu okuyan bu uyarının başka densizler için olduğunu düşünür ve camı mutlaka tıklatır..

Bu Bayrampaşa’daki Forum’a özgü bir şey değil.. Akmerkez’de de durum aynıdır..

O cam illa ki tıklatılacak, hayvancağız huzursuz edilecek..

Pet mağazasından kedi, köpek almaya niyetlenenler bunu hatırlasın.. Buradan alınacak hayvanların psikolojisinin bozuk olabileceğini unutmasın..

***


Sarı sarı civcivlerin üst üste oynaştığı kafes okul yaşına gelmemiş çocukların birinci ilgi alanıydı.. Küçük eller kafesin içine uzanıyor, civcivleri okşamaya çalışıyordu..

Çocuklarıyla birlikte kafesin dibine çömelmiş baba ayakta dikilen karısına “En iyisi civciv..” dedi..

Kadın onayladı.. “Heee.. Alacan civcivleri eve götürecen, tavuk oldu mu kesip yiyecen..”

Bu laf üzerine bebelerin başı havaya dikilip, bakışları kadında kilitlendi..

Buyurun bakalım.. İnsan-hayvan ilişkisinin bizdeki yerel tarifi bu işte.. Boynun devrilmesin ev bayanı..

Not:

Esas eğlence Turkuazoo Akvaryum adındaki su altı dünyasında.. Müthiş bir şey o.. Kısmetse yarın da onu anlatacağım..

DİĞER YENİ YAZILAR