Proton dedikleri ancak E5 yolunda çarpışabilir

Haberin Devamı

Aşırı Bilim fraksiyonu militanları üzerime “Proton çarpışması dünyada yeni bir çağ başlangıcıdır” diye gelince böyle oldu.. Proton araba markasıdır ve ancak otobanda birbirine çarpar.. Bu da yeni bir çağı başlatmaz.. Yeni çağı başlatmak için bir yeri fethetmek lazımdır.. Mesela Japonlar Paris’i kuşatıp, fethetmeli..

Gazeteye geldim.. Editörlerin paşası Aytekin Hatipoğlu heyecan içinde..

Selam sabahtan önce “Haberin var mı?” diye seslendi.. Ahmet Arif’in şiirinden alıntı yapıp “Haberin var mı taş duvar?” diye sorsa daha doğru olurdu..

Bugüne kadar neden haberim olmuş ki sıradan bir salı günü olan bitenden haberim olsun?

Dört beş senedir antenlerim medya âlemine kapalı.. Kendimce çevreyle ilgilenmeyen bir sufi kıvamı tutturmuş, yaşayıp gidiyorum..

Aytekin Hoca benimle aynı frekansta değil.. Heyecanı oturduğu yerden üstüne başına taşıyor..

“Protonları çarpıştırdılar..” diye dellenmesi bundan..

***


Proton ne ki?

“Erotik mitler ve efsaneler..” konusunda yayınlanmamış doktora tezi sahibi danışmanım Kemal Yıldırım bilimsel bir içgüdü ile zıpladı..

“Proton araba.. Jet Fadıl satıyordu ya!”

Ben bu konuda sıfır bilgi düzeyinde olduğumdan her türlü teknik açıklamaya hazırım.. Lakin Aytekin Hoca illa ki itiraz edecek..

“Değil be yav!” dedi.. “Proton atomun çekirdeklerinden biri..”

“Kabak çekirdeği gibi mi?”

“Hayır abicim.. Atomun içindeki parçacıklardan birine verilen isim.. Bunlar ışık hızıyla birbirlerine çarptıklarında..”

Müthiş bir enerji çıkıyormuş..

O enerji sürekli hale getirilip de evlere dağıtıldığında televizyon neyim onunla çalışacakmış..

CAHİL DEĞİLİZ..

Nükleer enerji ve atom santralleri konusunda “alternatif görüşlere sahip” danışmanım Kemal Yıldırım da ben de “atom” nedir biliyoruz..

Gözümüzle görmüş değiliz ama “atom” denilen şeyin maddenin en küçük parçası olduğunu duymuşluğumuz var..

Bir de Fenerbahçe altmışlı yıllarda Şenol ile Birol’u transfer ettiğinde “Atom Forvet” kurmuştu.. Bunu da biliyoruz.. Hatta seyrettik..

Etiler’de büfesi bile var.. Atom Büfe.. O da “Atom Sandviç” yapar.. Şahsen üç kere yedim..

Yani cahil insanlar değiliz.. Ancak bu “proton” dedikleri bambaşka bir düzenekmiş..

Bizim çitlenebilir bir şey diye düşündüğümüz bu nesne atomdan daha bile küçükmüş..

O kadar küçük ki göreni yok, teşhis edeni yok.. Yine de çarpışmasından haberleri oluyor..

Beni sorarsanız, yaradılıştan septik sayılırım.. Yani içimde bilimsel kuşku kıpır kıpır gezinir..

Aytekin’in bu müjdesi üzerine ister istemez Kemal’le birbirimizin gözüne baktık.. Teşhisi koyduk..

Bize göre proton denilen şey Aytekin’in kafasının içinde çarpıştı.. Sesi de taaa İsviçre’den duyuldu..

Bu fazla okumuşlar böyledir..

Gördüklerini pek sallamazlar, kâğıda yazılana hemen inanırlar.. Benim hayatım da bunlarla mücadele ile geçer..

***


Isaac Newton da okumuş bir şahıstı..

Ağacın dibine uzanmış yatıyordu.. Ağaçtan bir elma düştü, kafasına denk geldi..

Okumuş adam olduğundan bundan illa bir mânâ çıkaracaktı..

“Yer çekimi diye bir şey var..” deyip tutturması bundandır..

Efendim dünya kendi etrafında şu kadar hızla dönüyormuş da yarattığı manyetik alan bizi yere bağlıyormuş..

İf dünya dönmese kuş gibi uçarmışız..

İşte Aytekin ve o zihniyete sahip insanların inandığı şeyler bunlar.. Isaac Newton bunu kitaba yazmayıp, ağızdan hikâye etse kimse inanmazdı..

Kitaba yazılmış bir kere.. Mecburen inanacaklar.. Beni sorarsanız hâlâ şüphedeyim..

Dünya bana dönüyor da saksağan kuşuna dönmüyor mu? Önce buna cevap versinler..

KAFA DARBELİ..

Daha gerçekçi olmak lazım..

Isaac Newton elma ağacının dibinde değil de hindistan cevizi ağacının altında uyuklasaydı bu tez ortaya çıkmazdı, muhtemelen yeşil kartı olmadığından “Devlet bize sahip çıksın” diye bağırırdı..

İlkyardımda gözlerini açar “Yer çekimi var çünkü dünya dönüyor..” diyeceğine “Başım dönüyor.. Neredeyim ben?” diye sorardı..

Elma kafaya sert çarpmış.. Darbe yüzünden kafa boş dönüyor, garibim dünya dönmekte sanıyor..

Bu proton işi de böyle bir şey..

Bunlar ilk denemeyi birkaç ay önce Cenevre’de yerin yüz metre altında bulunan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde yaptılar..

Önceden yirmi yedi kilometre uzunluğunda oval bir tünel hazırlamışlar..

Bakın yeri eşme konusunda başarılı oldukları kesin.. İstanbul Metrosu’nun yer altında eşilen kısmı daha on kilometreyi bulmadı..

Bunların tüneli yirmi yedi kilometre..

Her neyse.. Üç ay önce yine deney yapacakları tutmuştu.. Bu tünelin içine iki ucundan “proton” tıkmışlardı..

Arkadan da ışık hızından hızlı elektrik basarak protonları birbirlerinin üzerine yallah etmişlerdi..

İşte bu okumuş taifesi o zaman da deneyden önce “Dünyanın şu kadar gün, bu kadar gün ömrü kaldı..” diye feverana başlamıştı..

***


Okumuşların hepsi inandı..

Bizim ilkokuldan terk hayvan Selami de inandı.. Nasıl olsa dünya batıyor, deyip yüklendi kredi kartına..

Okuması yarım yamalak.. Kendine Teknosa’dan on taksitle İngilizce’den Fransızca’ya tercüme yapan elektronik sözlük bile aldı..

Dünya batmadan önce Sultanahmet’te turist kızlar üzerinde bahtını sınayacakmış..

Şimdi evin eşyalarını hacizcilerden nasıl kaçıracağım, diye düşünmekte..

Bunları niye mi yazıyorum?

Bu “Proton olayına” inanıp eski enerji kaynaklarına ters düşmeyin, bunları dağıtan şirketlere asi olmayın.. Özellikle elektrik veya doğalgaz şirketlerine fatura takmayın..

Öyle bir şey olduğunda görürsünüz proton çarpışmasını..

Evdeki en ufak bebeyi kapıp dama çıkmak, gelmeyin keserim diye bağırmak bilime bir katkı yapmaz..

Bu kanaatteyim..

DİĞER YENİ YAZILAR