Aklımızı uçuran sinemacı milleti

Haberin Devamı

Hollywood’undan Yeşilçam’ına, bilmem nesinden Bollywood’una kadar.. Eli kamera tutan kim varsa dönüp bilime bulaşıyor.. Bazı bilimsel verileri kullanarak akla ziyan filmler çekerken hem seyirciyi hem de bilim dünyasını aşağılıyor.. Bunu ben söylemiyorum.. Bilim adamları diyor..

Spottaki lafları ben söyleseydim, kimileri tarafından ipe çekilirdim.. Bereket söyleyen Sidney Perkowitz..

Adam hem Amerikalı.. Hem yakışıklı.. Hem de saygın bir bilim adamı..

Yani neresinden bakarsan bak, oturduğu yerde bir buçuk yoğurtlu John Wayne eder..

Kendisi şu sıralar Physics at Emory University’de zengin çocuklarına “akıl dersleri” veriyor..

Kendi halinde bir akademisyen olarak efendi efendi dersini verirken bir tespit yapmış.. Tespiti de orta halli Amerikan ahalisi üzerine..

Bunların Hollywood yapımı filmler seyrede seyrede iyice aptallaştığını belirlemiş..

***


Avrupa’yı Irak’a komşu bir devlet, başkentini de Paris zanneden orta halli bir Amerikalı’nın zaten kenarda duran aklını uçuran “bilim kurgu” filmleriymiş..

Özellikle de doğa üstü güçlere sahip süper kahramanlar..

Hani “İkis” ışınları ile duvarları delen, poposuna turbo motor takılmış gibi uçabilen, kötü adamların attığı kurşunları leblebi gibi yutabilen süper kahramanlar..

Süpermen başta..

Kendisi sevdiğimiz, saydığımız bir ağabeyimizdir.. Uzun yıllardır aramızda.. Tek eksiği Türk olmaması..

O da olsaydı iyi olurdu ama anası mutlaka pelerininin kenarına dantel işi süs koyardı..

Süpermen iş icabı Mars’a, Venüs’e gittiğinde anası arkasından bağırırdı..

“Oraya varınca çaldır e mi yavrum?”

ŞEYİNİ ÇIKARMAK

Süpermen abimizi, süper kahramanlar dünyası denilen güzellikler âleminde Batman ile ortağı Robin izler ki ilişkileri hakkında tevatür çoktur..

Biz Joker nam kötü herifin yalancısıyız..

Yatıp durduğu hapishanede “Ben Robin’i vaktiyle Süpermen’in kucağına oturmuş, yoğurt yerken gördüydüm..” türünden pis şaiyalar çıkarıyor..

Ne olmuş yoğurt yediyse.. Üzerine mi döktü?

Arkadan sünnetsiz Amerikan erkeklerinin ikonu “Spiderman” diye tesmiye edilen “Örümcek Adam” peydahlandı..

Sabah akşam düz duvara tırmanıyor.. Sanırsın ki bütün kötü adamlar güvercin gibi duvar kovuklarında yaşıyor..

Ulan bir macerada da kapıyı çal, içeri gir.. Kapı açılmazsa duvara tırman..

Bunlar iyi kötü bir veya birkaç yeteneği olan süper kahramanlardı.. İşin suyunun çıkması sonraların işi, Hollywood’un marifeti..

Bir iki özelliği olan süper kahramanlar yapımcıları idare etmez olunca daha acayiplerini yarattılar.. Kahramanlar yetmedi, kitleye bulaştılar..

Aha size Avatar filmi..

Mavi benizli, kuyruklu adamlardan saçma bir dünya.. Ben ortalama seksen IQ’lu olup da bu filme inanmayan Allah kulu görmedim..

Kaldı ki Atatürkümüz’ün de tespit ettiği gibi bizim ahali zekidir.. Bir de hamburger sersemi olan USA ahalisini düşünün..

***


Amerikalı bilim adamı Sidney Perkowitz’in sinirlerini oynatan da bu gidişat..

Bir “vampir” filmleri, dizileri serisi tutturdular.. Vampirlerle yatıp vampirlerle kalkıyoruz..

O vampirler kurbanlarının boynuna taaa Amerika’da soktu dişi, bizim memleketten çıktı o dişin ucu..

Aman oğlum, kızım okusun da Boğaziçleri’ne girsin, ODTÜ’lerde bölümlerden bölüm beğensin diye yırtındığımız zeki çocuklarımız işin birinciye gelen meraklısı..

Sabah akşam televizyon karşısında “vampirli” film seyredip, heyecandan çatlıyorlar.. Belli ki vampiri bol bir dünyayı fazlasıyla inandırıcı buluyorlar..

Anaları da onları en seçme okullara sokmaya çalışıyor..

O bebeleri vampirli dizi veya film seyrederken bir izleseler, o saat fikirlerinden dönerler.. Dershanelere, kitaplara verecekleri paralar da ceplerinde kalır..

BİZDE DE VARDI..

Bizim de çizgi kahramanlarımız vardı sinemaya taşıttığımız.. Tarkan gibi, Karaoğlan gibi, Kara Murat gibi..

Demek ki toplum o zamanlar daha makûlmuş.. Temsil Tarkan’ın tek fazlalığı köpeği Kurt’tu.. O da ne kadar özel güç sayılırsa..

Tarkan abimiz, Dolce&Gabbana tasarımı gibi duran mini postuyla hasımlarının karşısına çıkar, sayıyı biraz fazla gördü mü talimatını verirdi:

“Atıl Kurt..”

Köpek de insan dostu bir mahlûk olduğundan kimi bulursa onun kıçını dişlerdi.. Fazlalığın hepsi buydu işte..

Onlardan önce de Kara Davut vardı..

Nedense cildi kararmayan birinden kahramanlık beklenmiyor bizim memlekette.. İlla ki marsık gibi kapkara olacak..

Her neyse.. Tek eksiğimiz “Sarı Murat” olsun..

Kara Davut denen yiğit 1940’ların tarihten gelme bir süper kahramanıydı.. Tefrikası da çok tutmuştu.. Ahali Kara Davut diye çıldırıyordu..

Yazarı Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu romanın devamını yazarken bir gün uçuverdi.. O zaman tiner de çekilmiyordu.. İhtimal sulu gitti..

Kara Davut ile Fatih Sultan Mehmet’i romanın içinde, askeri bir meseleden dolayı tartıştırdı..

“Benim roman kahramanımın bir süper gücü olmalı..” fikri o zaman düştü aklına.. Uygun görülen süper güç de kafasına estikçe padişah tokatlamaktı..

Yazarın aklına uyan Kara Davut, kendisiyle aynı fikirde olmayan Fatih Sultan Mehmet’e sinirlendiği bir sırada tokatı aşketti..

Padişah efendimizin suratında patlayan Osmanlı Tokadı’nın sedası bütün memleketi inletti..

***


Padişah efendimiz belki o tokadı anlayışla karşılardı lakin ahalimiz karşılamadı.. Bu da süper güç deneyen Kara Davut’un sonu oldu..

O vakit gazete sahipleri ve sinemacılar “Süper gücün azı karar, çoğu zarar..” fikrinde birleştiler.. Bir daha aykırı gitmediler..

Amerikalı’nın böyle bir tecrübesi yok.. Akıllarına eserse Amarikan Başkanı’na bile cinayet işletiyorlar..

O yüzden Sidney Perkowitz büyüğümüz kerevizin sapına kadar haklı..

Bunların gidişatı gidişat değil..

DİĞER YENİ YAZILAR