Yeteneği yarıştırma.. Markaları karıştırma..

Haberin Devamı

Muhterem hoca efendi yıllarca mikrofonların kulak düzenini allak bullak eden bir frekanstan “Sizi gidi taklitçiler sizi..” deyip durdu.. Biz o vakitler daha global âlemlere giremediğimizden başımızı öne eğip, yeteneğimizi bastırdık.. Meğer bizde iş âlemini uçuran taklitçilik yeteneği varmış..

Getirin çağdaş sosyologlardan birkaçını memlekete..

Temsil Fransa’dan Marcel Mauss gelsin.. Amerika’dan da Robert K. Merton gelip Yeşilköy’den giriş yapsın..

Daha ayakları bizim topraklara değer değmez batılı fikirleri şaşar.. Hem de daha havaalanından çıkmadan, pasaporttan geçmeden..

Bizim havaalanı hammallığının duayeni Süleyman Efendi, bantın üzerinden yeni inen valizin sapına “Taşıyalım mösyö..” diye yapıştığında olay biter..

Sosyolog Marcel Mauss’un gözleri Süleyman Efendi’nin kolundaki Rolex marka saate takılır.. Kendi kolundaki saatten utanır..

Önce “Hamallık bu kadar çok mu kazandırıyor?” diye düşünür..

Sonra gözü Süleyman Efendi’nin çarıktan esinlenmiş ayakkabılarına, süvari pantolonu ile potur arasında kararsız kalmış çakşırına ilişir..

Fikri dağılır..

***


Amerikalı sosyolog Robert K. Merton’un başına gelecek de budur..

Lacoste marka tişort giyecek kadar seçici olan bir taksicinin neden daha sık yıkanmadığını veya tıraş olmadığını otele gidene kadar düşünüp duracaktır..

Hele hele şehri kafalarına göre gezmeye kalkışırlarsa..

Ne bileyim, klasik turistler gibi rehber peşinde dolaşmak yerine, kendilerini kafalarının rüzgârına bırakarak avarelik ederlerse.. Neler olur neler?

Avrupa’da zengin koca görmüş kadınların iki sene sıra bekledikten sonra alabildikleri on, on beş bin dolarlık Hermes çantalarla semt pazarlarında karşılaşırlar..

Tombul, başları eşarplı ev kadınlarının kollarında Hermes çantaları ile domates, biber seçerken seyrine dururlar..

PIERRE NE DEDİN?

Pazarcının üzerindeki tişört de mutlaka Pierre Cardin’dir.. Daha doğrusu Pierre Mardin’dir de bizim sosyologlar ilk okuyuşta göz yanılmasına uğrayıp gömleğin üzerindeki markayı “Cardin” olarak algılarlar..

Cardin değil de Mardin olduğunu fark etmek onları zihinsel anlamda başka boyutlara götürür..

Sosyolog da bir nevi bilim adamı.. Bilim adamının kafası ise eğitim malûlüdür, yani analitiktir..

İlla ki her gördüğünden genel bir sonuç çıkarmaya talimli kafalardır..

Bu durumda bizim turist sosyologların “Herhalde Fransız modacı din değiştirdi.. Müslüman olduktan sonra adı Pierre Mardin oldu..” diye düşünmesi doğaldır..

Eğer bir yerlerde mazallah bir de “Nursace” tabelasına rastlarsa, işlem tamamdır..

“Nursace” tabelasından “Versace” nin de İslamiyetle şereflendiği sonucu çıkacağından, yapacakları sosyolojik analiz artık iki ayağı üzerinde durabilir..

“İslamiyet, Fransız moda dünyasında hızla yayılıyor..”

Böylece Sarkozy’nin telaşının sebebi de anlaşılır hale gelir..

***


Batı dünyası seçkinler için marka yaratır.. Biz o markaları alıp halka ulaştırırız..

“Çakma” desinler “Korsan” desinler, yeteneğimiz budur..

Biz kalkınma azminde bir toplumuz.. Önden gidenlere yetişmeye çalışıyoruz..

O yüzden marka yaratmak, yaratılan markayı geliştirmek gibi ekstrem şeylerle zaman kaybedecek halimiz yok..

Biz alırız hazır markayı, kendimize göre yeniden şekillendirir, geniş kitlelerin kullanımına sunarız..

Adidas’ın bir eşofmanı iki yüz lira mı? İki harfin yerini değiştirir markayı aynı karakter hurufatla yazarız..

İki yüz liralık Adidas olur sana on beş liralık Adidos..

“Hey amigos.. Ver oradan bir Adidos.. Kaç para bu?”

“On beş Türkiş pesos..”

NE DAVASI BU?

Bizim bu konudaki yaratıcılığımız, batı dünyası tarafından yanlış anlaşılıyor..

Adam gelmiş memleketimize.. Mis gibi dönerimizin, kokoreçimizin karşısında Amerikan köftesini “Burger King” adıyla satıyor..

Sanki köfte milleti toplanmış da aralarında kral seçmişler, tahta oturanın adı da Birinci Burger King olmuş..

Benim yaratıcı girişimcim de yeteneğini kullanmış.. Daha doğrusu yeteneğinin kare kökünü.. Dükkânın kapısına tabelasını asmış..

“Bulgur King”

Buna kızıp da patent hakları üzerine dava açacak ne var anlamadım.. Seninki köftenin kralıysa bu da bulgurun kralı..

Hem sen ne diye bize kızıyorsun?

Bizim ayarımızı bozan Mao’nun Çin’idir..

Adamlar Mercedes cipin tıpkı taklidini yaptılar, yedi bin beş yüz dolara satıyorlar..

Bütün dünya bunu biliyor.. Ağzınızı açıp bir şey diyemiyorsunuz.. Sonra gelip bizim esnafa yükleniyorsunuz.. Niye? Bizim esnafın elinde atom bombası yok diye mi..

Onun kabahati de bizde değil..

Atom bombasının orijinalini görmedik ki.. Gösterin, iki ay içinde torna tezgâhından tıpkı benzerini çıkaralım..

Bizim hükümet adamları, seyrek bıyıklı asabi şahsiyet sevmiyor diye cıgara vergisini koydukça koydular.. Paketin yüzde yetmiş küsuru vergi oldu..

Biz de gittik.. Çinlilere Tekel 2000’i yaptırdık..

Üçte bir fiyatına içiriyoruz, dumansız hava sahası düşmanı ahalimize..

Bizimkiler gidip Çin’i dava ediyor mu?

***


Bizim bu yeteneğimizi anlayın artık..

Yarın bir yerlerde Dolce&Gabbana yerine Dolce&Lahana, Ralph Lauren yerine Raif Lauren, Paul&Shark yerine Paul&Şark, Mikrosoft yerine Mikrop-soft, Donna Karan New York yerine Ümit Karan Gol Yok gibi markalarla karşılaşırsanız problema çıkarmayın..

Tam tersine “Nasıl ederiz de ürünümüzü Türkiye’deki gibi ucuza mal ederiz?” deyip bu yeteneğimizden yararlanmaya çalışın..

Bakın mesela “Yetenek Sizsiniz!” adıyla bir yarışma yaptık..

Taklit yeteneğimiz tavana vurdu.. Orada bir oğlan var.. Michael Jackson’ı taklit ediyor..

Rahmetli sağ olsa o oğlanı kendisi sanır, fazladan “Aaa! Ben küçükken beyazmışım..” diye sevinirdi..

Siz de öyle yapın.. Akıl için yol bir..

DİĞER YENİ YAZILAR