Bizde doğal güzellik en fazla yedi yıl sürer..

Haberin Devamı

Tıpkı “sokma aklın yedi adım gittiği..” gibi.. Doğal güzelliği bir keşfetmeye görelim.. Oralara üşüşme başladıktan sonra takvime bakıp yedi yıl sayacaksın.. Yedi yıl tamam olduğunda o coğrafyayı berbat edememişsek form düşüklüğü var demektir..

Kışlık çalışmalarımı İstanbul’da sürdürmeye karar verip Bodrum’a veda ettim..

Birinciye gelen sebebim Bodrum’un tadının kalmaması..

Önce yazlıkçılar Eylül’den itibaren birer ikişer gitmeye başladılar..

Hükümet büyüklerinin geçen yıldan kalma hesabına göre Bodrum’da altı yüz elli bin yazlıkçı var.. Her yıl ortalama altı yedi bin villa yapılıyor..

Hepsi de “doğanın denizle öpüştüğü, yeşil ile mavinin birbirine karıştığı..” eşsiz güzellikteki bir coğrafya üzerinde..

Tamamı “güzel bir yatırım..” hülyası ile sahibini bulmuş villalar..

Hem çoluk çocuk yazın tadını çıkaracaksın.. Hem de günün birinde ihtiyacın olduğunda çuvalla paraya satacaksın..

***


Güzel Allahım bu ahaliye “evdeki hesabını çarşıya uydurma kabiliyeti” vermediğinden on binlerce villa, iki üç ayın dışında boş duruyor..

Şu anda emlakçılarca “cennetten bir köşe” kabul edilen Bodrum’da kırk bine yakın satılık mülk var.. Yüzüne bakanı yok..

Ayda iki üç tapu devir işlemi yapıldığında haberi çarşıya gidiyor.. Esnaf da “hükümet adamlarımız sayesinde ekonomide kıpırdama var..” deyip, seviniyor..

Arada bir ilçeye indiğimde gördüğüm emlakçı ofislerinin camına yapıştırılmış fotoğraflı ilânlara bakıyorum..

“Maşallah..” diyeyim mal sahiplerine.. Bu durgunlukta burnundan kıl aldıran yok..

PARANIN KRALI..

Otuz kırk bin liraya ucu ucuna mal edilmiş “triplekslerin..” en kalenderi iki yüz bin Euro..

Burada bir mala Türk Lirası üzerinden fiyat koymak görgüsüzlük sayılıyor.. O yüzden cümle emlak fiyatı dövize endeksli..

Doların hali de bizim liradan iyi değil..

Amerikan parası kötü yola düşmüş zengin kızı muamelesi gördüğünden mülk alacaksan cebinde ya Euro olacak ya da “Kraliçe..” dedikleri Sterlin..

Dövizin yoksa ev alma, git domates biber al..

İyi de bu evleri kime satacaksın?

Zengini zaten bu sitelerde oturmaz.. Ev harika olsa bile muhit ters gelir.. Maaşlıyla, esnafla, emekliyle komşu olmak göze alınacak şey mi?

Kenesi var, domuz gribi var, arabeski var, mangal dumanı var..

Zengin oturacağı evi kendi yapıyor..

Ekonomik olarak “düşük profilde seyreden..” ahalinin de bu şişirildikten sonra, dövizin kuyruğuna bağlanmış paraları ödeyecek mecali yok..

O yüzden bu muhteşem yatırımlar ekonomik bir mucize bekliyor..

Bodrum’un dört bir köşesinde “Bu sene İngilizler geliyormuş..” veya “Hollanda’dan bir sürü şirket ev arıyormuş..” tevatürü çıkması bu sebepten..

***


Dünyanın her tarafında “yazlık kavramı” bir merkez etrafında gelişir..

Ortada lokantasından postanesine kadar hizmet verebilen bir yerleşme merkezi olur..

Yazlıkçı o dokunun çevresine konuşlanır.. Bizdeki gibi boş buldukları her yere bir site dikmez..

İçinde iki ay oturduktan sonra “sosyalleşmeden hiç nasibi olmayan” o siteleri terk etmek zorunda kalmaz..

Terk etmesen ne yapacaksın?

Market yok, manav yok, sinema yok.. Yoldan geçerken arkasından bakacağın bir insan yok..

Sadece sonsuz bir beklenti var..

“Bir gün benden daha sersemi gelecek, benim site içindeki bu dandik evime iki yüz bin euro verecek..” beklentisi..

HAY DİLLERİNİ..

Gündoğan’da tam da Migros’un karşısındaki mağazasında inşaat malzemeleri satan arkadaşım Hüseyin Çangal’a göre bu siteleşmenin birinci sebebi hükümet adamları..

Site tarzı yapılaşmayı teşvik eden onlar..

Normal ev inşa edersen yüzde on sekiz KDV’si varmış.. Sitelerde bu KDV yok..

Eee!! Bizim ahalinin de meşrebi belli.. Sen sineği göster, o yağ çıkarma tesisleri için teşvik peşinde koşsun..

KDV olmayınca Türk’ün dünyaya bedel acı kuvveti site inşaatına meyil etmiş.. Bodrum yarımadasının cümle tepeleri beyaza kesmiş..

Hangi tepeye bakarsan bak..

Fırından aldığın somun ekmeğin üzerine krema döküp “çakma doğum günü pastası” yapmışlar gibi duruyor..

Bodrum’da bir “yöreye özgü ev kavramı” vardı.. Hani beyaz evler.. Ya da köy yapımı taş evler..

Onun da hükmü kalmamış..

Herkes kafasına göre ev yapıyor..

İnşaat sahiplerinden çoğu mimara para vermeyi zül addettiğinden kendi yeteneklerini inşaat harcına katıyor.. Ortaya garabetler çıkıyor..

Bu tür garabet yapılara bakın..

Arkasında mutlaka bir yerel yönetici var.. O yüzden kanunun gücü bunlara yetmiyor..

Adam sitenin etrafını garip renkte bir duvarla çevirmiş.. Ben diyeyim metalik boya sen de alüminyum folyo.. Nereden bulmuşsa o malzemeyi..

Duvarın köşeye gelen yerine de bir üçgen çıkıntı koymuş..

Kafasına göre “mimari hareket” yaratmış..

Bunların sitelere verdikleri isimler de hep İngilizce.. “Zeytin Tepe” demez.. Mesela “Olive Hill” der “Paradise Garden..” der..

Sonra bu sitelerdeki evleri tek kelime İngilizce bilmeyenlere satar..

***


Bizim duvarında üçgen çıkıntısı olan site de böyle bir şey..

Sanki içinde Kraliçe Elizabeth’in devre mülkü var da ondan dolayı İngilizce isim taşıyor..

O üçgen duvarı örüp estetiğin, göz zevkinin canına okumak için yaptın yapacağını..

Bari siteye “Cennet Sivrihisar” adını ver herkes rahatlasın..

Hangi kafayla geldik biz bu zamanlara hey güzel Allahım..

Ahalisi bir türlü, yöneticileri bir türlü..

Bir de günler kısalınca buraları iki misli depresif oldu.. İstanbul’a dönmekten başka çare kalmadı..

Seneye yine geleceğiz “Bodrum bitmiş..” muhabbetine kaldığımız yerden devam edeceğiz..

Sırada Alaçatı var..

Arkadaşım Profesör Hasan Köni’nin güzel bir lafı var.. “Bu memlekette keşfedilen güzelliklerin ömrü yedi yıldır.. Yedi yılda berbat ederiz..” der..

Bu hesaba göre Alaçatı birinci yılını tamamladı.. Geriye sayım çoktan başladı..

DİĞER YENİ YAZILAR