Bayram sonrası bir Ankara yazısı her zaman iyi gider..

Haberin Devamı

Günün mânâ ve ağırlığına uygun olur.. İçine siyaset katarsın.. Futbol katarsın, şehir katarsın.. “Seyrek bıyıklı asabi şahsiyet” ile “Çekik gözlü devamlı gülümseyen şahsiyet” arasında geçenlere dair dedikodu katarsın.. Bir gün bekleyip helmelenen kuru fasulye gibi leziz olur.. Tabii birilerinde mutlaka gaz yapar..

Dünya durdukça her yıl “Hiç görülmemiş fotoğrafları bulunası” büyüğümüz, Atatürkümüz eğer Osmanlı ile bu kadar inatlaşmasaydı..

Osmanlı’nın payitahtı Dersaadet’ten iyisini yaratırım, deyip Ankara’ya bu kadar yüklenmeseydi..

Bugün, bozkırın ortasında metropol yavrusu bir başkentimiz olmayacaktı..

Ankara’ya karayolundan giderken sağda solda pıtrak gibi üreyen yeni mahallelere bakıyorum..

Yerli müteahhit zevki, birbirine benzeyen apartmanlar, yepyeni yapılar Ankara’nın meşhur keçisine bir öğünlük ot verecek yeşil alan bırakmamış..

Ankara yeşil olmasına yine yeşil.. En azından İzmir’in yeşilliğini beşe altıya katlar ama cümlesi insan elinden çıkma..

Bir orman, onu da geçtim, bir koru doğallığı yok.. Peyzaj mimar marifetiyle yeşermiş bir zengin bahçesi gibi..

***


Burası bir inatlaşmalar şehri..

Kendisine karşılık verecek bir Osmanlı kulu kalmamasına karşı Gazi Paşamız kendi kendine inatlaşıp bu şehri yaratmış..

Hükümet adamlarının çalışacağı binalar ile elin Avrupalı’sına karşı “biz de sizin gibiyiz” diyebilmek üzere yapılan bütün binalar, opera binası da dahil, cümlesi tek elden çıkma..

Bu “tek eli” biraz kurcalarsan altından Avrupa’nın ne kadar “tek partili ülkesi” varsa onun yenilediği ortak kültür çıkar..

Binaların mimarisi köşeli ve heybetlidir.. Taş yapıların suratı bürokratlarınkinden beter asıktır..

Önlerine arkalarına dizilen rölyeflerde “liderin kerameti” sergilenir..

Küllerinden yaratılan yepyeni bir milletin vurgusu her köşede yapılır..

MÜFETTİŞ GİBİ..

Lider kararlıdır.. Lider ölse bile kararından dönmez.. Lider; bozkırın ortasında çağdaş, bütün muasır medeniyetlerin dibini düşürecek bir şehir istiyorsa o şehir yapılır..

Lider yeşili seviyor, o şehir yeşillendirilir..

Anekdotlarda o yeşil sevdası öyle bir anlatılır ki.. Lider Çankaya’dan Meclis’e giderken arabasını durdurup bir ağacı sorar..

“Burada bir ağaç vardı, ne oldu?”

Gözü kör olsun amele takımının, derler.. Yolu şey ediyorlardı.. Ağaç yolun üzerinde kaldığından baltayla şey etmişler..

Liderin gözünden şıpır şıpır yaşlar dökülür.. “Yolun güzergâhını değiştirmeyi akıl edememişler mi? Niye kıymışlar ağaca?”

Yaaa! İşte böyle..

O lider ki Anadolu’ya geçerken evinin anahtarını emanet ettiği bir arkadaşı vardı.. İsmail Canpolat derlerdi.. Gayretli bir devlet adamıydı..

İstiklâl Mehkemesi şerirleri o adamcağızı bigünah astılar..

Gençliğinin can arkadaşı ipte sallanırken bile ağlamayan lider bir söğüt ağacının ardından böyle gözyaşı döktü arkadaş..

Ankara’nın taşında toprağında işte bu özen, ihtimam vardır.. Kıymetini bilmeli..

Otele inmemizle yola çıkmamız bir oldu..

Afyon’daki tarihi İkbâl Lokantası’nın eski ortaklarından Necdet önümüze düştü.. Ankaraspor için yapılan şimdi Ankaragücü’ne devredilen tesisleri görmeye gidiyoruz..

Ankaragücü’nün yeni başkanı Ahmet Gökçek de bizi tesislerde bekliyor..

Gezdirecek, bilgilendirecek.. Ben şimdiden tek parti müfettişi havalarına girmişim..

Yolu seyrederken kendi kendime “Bir tesis ne kadar mükemmel olabilir ki? Futbol için yapılan bir tesis işte..” diye söyleniyorum..

***


Bu arada bir birleşme hikâyesi var.. Ankaraspor ile Ankaragücü arasında adımlar atılmış.. Yönetimler yeniden oluşturulmuş..

Dört Ankaraspor futbolcusu Ankaragücü’ne geçmiş.. Lisanslarını da federasyon vermiş..

Aynı federasyon, o lisansları veren kendisi değilmiş gibi “Bu ne iştir arkadaş?” deyip havalara zıplamış.. Üç gün sonra zıplamasının sebebi başkanın algıda seçici olmasından değil..

İşaretin geç gelmesinden..

Ankara inatlaşmalar şehridir, demiştik.. İnatlaşmanın ilk ürünü de herkese yetecek kadar dedikodudur..

SONUNCU KURBAN

Rivayet o ki “Seyrek bıyıklı asabi şahsiyet” ile Ankara’yı on altı yıldır yöneten “Çekik gözlü devamlı gülümseyen şahsiyet” arasında niza çıkmış..

Aslında bir sürü niza çıkmış ama bu seferki başkaymış..

“Seyrek bıyıklı asabi şahsiyet” dediği olmayınca daha da asabileşir.. Elinden geleni ardına koymaz..

“Çekik gözlü devamlı gülümseyen şahsiyet” lafını dinlemeyince böyle bir ceza kesmiş..

Ankara’nın peyzaj mimarlar eliyle yeşillendirilen alanlarındaki ağaçlardan birinde sallanan son kurban Ankaraspor olmuş..

Burası Ankara.. Ağaca ağlanır da dalında sallanana ağlanmaz.. Hele o futbol takımıysa ağlayanı da çıkmaz..

Osmanlı’dan beri gelenektir..

Siyaseten kelleyi kaybeden malını mülkünü de kaybeder..

Devr-i saltanatta gidişata bakıp ikide bir vezir katledilmesinden “Bizim padişah yine parasız kalmış besbelli..” sonucunu çıkaran istemezler vardı hani..

Bu devre yetişselerdi, Ankara-

spor’un mallarının Ankaragücü’ne devredildiğini görselerdi ellam bilgiç bilgiç başlarını sallayıp “Biz dememiş miydik?” diye konuşurlardı..

Cumhuriyet de dersini böyle bellemiş.. Ne demişler.. “Görgülü kuşlar, gördüğünü işler..”

***


Dersini böyle belleyen cumhuriyet başbakanını Yassıada’da astı.. Sonra döndü kurbanın gözü evlatlarına “Babanızı asarken on altı lira ip masrafı yaptık.. Paranın hazineye ödenmesi..” diye yazı yazdı..

Detayını bilmiyorum ama o ipin parasını mutlaka tahsil etmişlerdir..

Osmanlı’dan beri bizde işler böyledir.. Oktavius yasaları.. Kâğıt yürümeye başladı mı onu durduracak kuvvet yoktur..

Bu arada söylenirken tesislere geldik bile.. Nizamiye düzeninde bir yerden giren otomobilimiz gidiyor da gidiyor..

Hâlâ tesislerin orta yerindeki ana binaya gelemedik.. Bu nasıl bir iştir yahu? Bu tesisin başı sonu yok mu? Mübarek tesis değil, padişah efendimizin beygirlerinin salındığı “ıstabl-i âmire” arazisi..

Dünyada eşi benzeri olmayan tesisleri anlatması da yarına kaldı..

DİĞER YENİ YAZILAR