Ey yiğitler uyumayın! Davanıza sahip çıkın!

Haberin Devamı

Herkes gözünü Ergenekon meselesine dikmiş, karşılıklı didişmelere çetele tutuyor.. Bu arada erkeklik adına korkunç vahim kararlar alınıyor, kimsenin aldırdığı yok.. Siz uyuyun bakalım, uyandığınızda “Umumi Birleşme Evleri” diye bir kurum bulamayacaksınız..

Eyvah! Eyvah! Eyvah! Eyvah ki eyvah! Bekâr yiğitler namına eyvahlanmamı taş yürekli kayalar duysun da ağlasın..

Denizlerin gözyaşları kurusun.. Sessiz ovalar “sin yapar gibi” feryatlanırken yüzünü yırtsın..

Toktamış Ateş hocamın rahmetli halası Rahime Hanım yattığı yerden kalksın da sahipsiz kalacak yiğitlerimize ağıtlar yaksın..

Erkekliğimizin beline kazmayı vuran İstanbul’un belediye meclisi adamlarının iki yakası bir araya gelmesin inşallah!

Başkanımız, mimarımız bu işin arkasında duruyorsa ilenmemizden o da sebeplensin.. Eğer o kararda dahli varsa; sağlığı Allah’a emanet ama Saray Muhallebicileri zincirinin cirosu düşsün..

***


İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin aldığı Anıtlar Kurulu’nun da onayladığı bu kararı bir erkek olarak ben kaldıramam arkadaşlar..

İstanbulumuz’un taaa padişahımız, efendimiz Sultan Hamid’ten beri kesintisiz hizmet veren bir kurumunun yok edilmesine kayıtsız kalamam..

Yüz küsur yıldır vatandaşa “kesintisiz hizmet” veren birkaç kurumumuzdan biri olan “Umumi Birleşme Evleri”nin kapatılmasına razı gelemem..

“Genelev” adını verdiğimiz bu hizmet yuvaları kanunla kurulmuştur, çok şükür bugüne kadar belediye ve hükümet adamlarının yasal gözetiminde hizmet vermiştir..

Kadırılmasına kanunun dahi gücü yetmez..

Anayasa değişikliği yapsanız bile kabul etmem.. Gücünüz yetiyorsa referanduma gidelim..

YAZIKTIR, AYIPTIR

Acı haberi “Karşı cinsle ilişkiler danışmanım” Sayın Kemal Yıldırım’dan aldım..

Telefonu açtı ama haberi alıştıra alıştıra söylemeyi plânladığından lafa “Sana bir iyi bir de kötü haberim var..” diye girdi..

Böyle iki seçenekli haberler beni gerer..

Hani doktor adama teşhisini açıklarken lafa “Sana bir iyi bir de kötü haberim var..” diye başlamış adam da önce kötü haberi duymak istemiş ya!

Doktor “Hastalığın çok ilerlemiş, en fazla iki ay ömrün kaldı..” diye önce kötü haberi vermiş.. Ardından da “şimdi sıra iyi haberde..” deyip teselli kısmına geçmiş..

“Sen de alzheimer de var.. Eve gidene kadar kötü haberi unutacaksın..”

Sevgili danışmanımın bana alıştıra alıştıra duyurmak isteği kara haber de böyle ikili bir seçeneğe paylaştırılmıştı..

Önce iyi haberi verdi.. Sana yazı konusu çıktı, dedi.. Sevinmeme fırsat bırakmadan acı haberi patlattı..

“İstanbul’un genelevleri kapatılıyor..”

Dur hele, amanı bilir misin dememe kalmadan gerisini getirdi.. Anladık ki İstanbul’un belediye meclisi adamları bunu plânlamış..

Karaköy’de iki sokağa yayılan (Biri Zürafa Sokak diğeri Ermeni Kilisesi’nin yayındaki sokak) bu şanlı tesisleri “park ve dinlenme alanı” ilân etmişler..

Bak bak bak!

Sen yiğitlerimizin o icraatı yaptıktan sonra dinlenmesini istiyorsan, oradan üç beş köhne binayı yık.. Boş alan yarat..

Söğüt ağacı dik, oraları yeşillendir.. Üç beş de bank at.. Adını da “Anayasa Parkı” koy..

Genelevden çıkan yiğitlerimiz Anayasamız’ın himayesinde söğüt gölgesinde oturup dinlensinler..

***


Ama yapmazlar işte.. Çünkü niyet “park ve dinlenme alanı” yaratmak neyim değil..

Ölünün kefenini söken, diriye diken bir iki belediye meclisi adamı gözünü oraların rantına dikmiştir..

Şu kerhanecileri buralardan sürüp çıkaralım da kesemizin şişmesine sebep olsun, demişlerdir..

Zaten son iki seçim bende derin şüpheler yaratmıştı.. Kimse belediye başkanı olmak istemiyor.. Herkesin gözü “belediye meclisi adamı” olmakta..

“Gel seni belediye başkanı yapalım..”

“İstemem..”

“Gel mebus yapalım..”

“İstemem..”

“Peki ne istersin?”

“Beni belediye meclislerinden birine sok abi..”

BU DA BİR ANIT

Plân inceden inceye işlemiş.. Anıtlar Kurulu Adamları namı altında hizmet veren kimi şuursuz okumuşlar da bu plânın aleti olmuşlar..

Zürafa Sokağı ve altındaki yola şehir plânı üzerinden bakmışlardır..

“Evet..” demişlerdir.. “Buraların kurulumuzu ilgilendiren tarihi bir yanı yok.. Bildiğiniz gibi işleyin..”

Bir yerin Anıtlar Kurulu’nun ilgi alanına girmesi için orada ille de Dikilitaş gibi, Çemberlitaş gibi bir kalıntının mı olması lazım?

O güzelim “umumi birleşme evleri”nin odalarının ağzı, dili yok ki anlatsa..

O kapılar, o tavanlar ne anıtlar gördü.. Ne tarihler yaşadı.. Anlatması umumi adaba mugayır olduğundan önümüze bakıp susuyoruz..

Yiğit kısmının hali böyledir.. Yiğitliğin yarısı edeptir..

Yiğitliğe kaydı olanlar, ar damarı çatlamış zamane kızları gibi her şeyi ulu orta dillendiremezler..

O yüzdendir ki Anıtlar Kurulu adamları, Karaköy’deki o iki sokağın “erkeklik tarihinde” nice meydan savaşlarına tanık olduğunu bilmezler..

Efendim, orası şehrin orta yeriymiş..

Allah Allah! Sanki bu topraklarda “Umumi Birleşme Evleri” gibi hizmet kurumlarının banisi; padişahımız, efendimiz Sultan Abdülhamid Han hazretleri bunu bilmiyordu..

***


İğne deliğinden Hindistan’ı seyredecek ferasete sahip o koca padişah, Doksan Üç Harbi’nde müttefikimiz İngiliz ve Fransız askerlerinin peşine takılıp gelen Avrupa’nın falliklerini gördü..

Yiğitlerimizin o fallikler karşısında nasıl bunaldığını teşhis edip bu kurumları yasallaştırdı..

Peki o gafletteydi diyelim..

Cumhuriyetimizin banisi koca Atatürk de mi bilmiyordu Karaköy’deki o sokakların merkezi yerde olduğunu?

Gazi Paşamız da tıpkı Abdülhamid gibi; mahrum kalmış yiğitlerin savaş alanlarından beter kırılacağını bildiğinden Karaköy’deki evlere elleşmedi..

Şimdi de davanın takipçisi benim..

Bu kurumları sonuna kadar savunacağım.. Ol babda yarın da meselenin sosyolojik tarafını irdeleyeceğim..

Yiğitlerimizi barcıların, kafecilerin elinde telef ettirmeyeceğim..

DİĞER YENİ YAZILAR