Beni ilgilendirmeyen ne varsa ilgilenirim..

Haberin Devamı

İş ve siyaset dünyasının şu güzel bahar günlerinde bana biçtiği yeni görev bu.. Herkes bir şeyler yazıyor.. Partisinden, firmasından, holdinginden haber veriyor.. Hepsi de matbu kâğıda yazılı, mühürlü, imzalı..

Demek ki benden bekledikleri bir şeyler var.. Gururlandım..

Gazetede yazı yazmanın belâ olduğu günler geldi çattı..

Bahar iliklerime kadar işlemiş durumda.. Dışarıda sıcak ile ılık arası bir hava.. Parlayan güneş.. Yeşili katmerlenmiş ağaçlar.. Gel de kendini yazıya ver şimdi..

Lise günlerindeki gibiyim..

Milli Eğitim Bakanlığı’nın dayattığı kurallar “Daha bitmedi çilen.. Bugün de okula gideceksin” diyor..

Tabiat buna muhalefet ettiğinden gönlüm istemiyor..

Niye okula gideyim ki? Küme düşmesi ligin birinci yarısında kesinleşmiş takımlar gibiydi öğrenciliğim.. Formalite maçları oynar gibi gittiğim okula vereceğim ne vardı ki?

Afyon Lisesi gibi köklü bir eğitim kurumunda “on sene okuyabilme başarısının” sırrı burada işte..

Bahar vurgunu olmak.. Nedense benim baharım taa kasım ayından başlardı.. (Bakın bunun sırrını hâlâ çözemedim..)

***


Gazeteye ayağımı sürüyerek geldim..

“Bahar Şenlikleri Düzenleme Komitesi” başkanım Kemal Yıldırım bana gelen zarfları tek tek açıp masama yığmış..

Önemli gördüklerini bir tarafa toplamış.. Kâğıtlardan birinin üzerine de “Mutlaka bakılacak..” notunu düşmüş.. Kendisi yok.. Nerede? Arazide..

Silivri’de otobana bakan yazlığına dolap yaptıracak, kendisinden “daha az kurnaz” bir marangoz aramak için yollara düşmüş..

Bir de geçen yıl bahçesine diktiği limon ağacı var tabii..

Ben Bodrum’daki yediveren limon ağacımı “India” filminde Anthony Hopkins’ten öğrendiğim gibi dibine işeyerek büyüttüm ya!

YETKİLİ BENİM..

Beni taklit etmiş.. O da bütün mart, nisan aylarında aynı tekniği uygulamış.. Hatta biraz daha geliştirmiş..

Komşuları belediyeye başvurup “Kanalizasyonlarımız yetersiz..” şikâyeti yaptığına göre doğal gübre de kullanmış.. İşte şimdi o limon ağacının durumuna bakacak..

Bir de otobandan gelen egzoz gazına karşı naylonla paketlediği ağacı özgürlüğüne kavuşturacak..

Bu arada pencerenin önüne artık simitleri doğramış ki güvercinleri yesin.. Gözdesi Sabahattin adını taktığı martısı kimseye rahat vermiyor..

Aha gözümün önünde kavga başladı..

İki güvercinle Martı Sabahattin birbirlerine girdiler.. Naklen yayın gibi oluyor ama yazının ortasında seyrettiğim bahar manzarası bu..

Kuşların kendilerini daha heybetli göstermek için açtıkları kanatları sayesinde artık simit sofrası perişan oldu.. Birbirlerine savurdukları kanatlar yüzünden ne kadar doğranmış simit varsa hepsi aşağı düştü..

Kavga etmeseler hepsi doyacaktı.. Ne yapalım.. Kemal Bey’in düzeni bu..

Kuş kavgası bittikten sonra “Mutlaka görülecek..” notuyla bıraktığı kâğıtlara baktım..

O zaman keşfettim ki birileri bana “Lüzumsuz İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcısı” muamelesi yapıyor..

Ne kadar gereksiz bilgi, beni ilgilendirmeyen mevzu varsa yazılı olarak önüme geliyor..

***


Buyrun, o kâğıtlardan birini özetliyorum..

Ecevitimiz’in Demokratik Sol Partisi vardı hani.. Yazılarımda Güvercin Partisi deyip dillendirdiğim teşkilat.. Amblemi de barışı simgeleyen güvercin..

Tam sırasıdır.. Kendine “barış simgesi” süsü veren bu kavgacı kuş türünü, yarattıkları imaj başarısından dolayı ayrıca tebrik ederim.. Kuş mahkemesi olsaydı bu güvercinlerin tamamı “nitelikli dolandırıcılıktan” yargılanırdı.. Ardından da sıra “Bülbül ötüşlü kanaryalara” gelirdi..

Her neyse.. Okuduğum ilk kâğıda göre Doktor Serdar Savaş sözünü ettiğim Güvercin Partisi’ne genel başkan adayı olmuş.. Durumunu bana saygıları ile bildiriyor..

Ne yapacağımı bilemeden kâğıdın altına “uygundur” yazıp paraf attım..

DAHA BİTMEDİ..

Yalnız haberi olsun.. Eski bakanlarımızdan Masum Türker de aday olmuş.. (Demek ki partinin hazineden aldığı paraların tamamı henüz harcanmamış..)

Serdar Bey işini kış gibi tutsun, yaz çıkarsa bahtına.. Masum Bey öyle kolay lokma değildir..

Bir kere yüz yirmiyi geçen kilosu ile Osmanlı tarihindeki Semiz Ali Paşa’nın kravat takmışı gibidir.. En az onun kadar da mücadelecidir..

Israrcıdır.. Kararlıdır..

Ecevit’in sağken katıldığı son seçimde Trakya mitinglerini o yönetmişti.. Havalar da çok yağışlıydı.. Ahaliye “Herkese yağmurluk dağıtıyoruz..” haberi salıp milleti meydanlara topluyordu..

Ahali Ecevit’i ahmak ıslatan yağmurunun altında dikilip, dinliyordu.. Masum Bey konuşma bittikten sonra sırılsıklam olmuş kurnaz ahaliye yağmurlukları dağıtıyordu..

Bunları niye anlatıyorum? Dr. Serdar Savaş karşısında ne kadar kurnaz bir rakibi var anlasın diye..

Hayırlısı olsun.. Ben onayladım gitti..

Bir başka şahsımı bilgilendirme kâğıdı da Honda’dan gelmiş.. Şu bildiğimiz otomobil üreten Japon firmasından..

***


Yazının “Hitap” kısmında Honda’nın ne kadar iyi ve faydalı bir kuruluş olduğu anlatılıyor..

Sonra yazının orta yerinde, yönetim kadrosundan Takehisa Kato’nun Türkiye’de göreve başladığını duyuruyor..

Devamında, şirketin eski pazarlama müdürü Can Eroskay’ın 2000 yılından itibaren verdiği hizmetler hatırlatılıyor..

“Hatime” bölümüne geldiğinde de Can Bey’in otomobilden başka motosikletlerden de sorumlu olduğunu müjdeliyor..

Yani Can Eroskay’ın emrinde artık Honda otomobillerden bir ordu var.. Motosiklerler ise sipahi olarak ordusuna katılmış..

Çok sevindim.. Mutlu oldum.. İmzalayıp altına parafımı attım.. Hayırlı olsun..

Diğer şirketlere da hatırlatırım.. Beni ilgilendirmeyen konulardaki yazışmalarınızı bekliyorum.. Gönderdiğiniz evrağı aynı gün imzalar, işleme koyarım..

Bizde bürokrasi yok.. Belki biraz bahar sersemliği var..

DİĞER YENİ YAZILAR