Okyanusun tamamı özel bir akvaryum..

İçine Kaptan Cousteau'nun sığması da bundan.. Her renkte, her tipte mahlûkat var.. Mesela üzeri lacivert, altı beyaz balıklar ki gövdeleri sarı çizgilerle kesilmiş.. Fenerbahçe forması giymişler gibi.. Beşiktaşlısını da gördüm.. Üzeri siyah, altı siyah beyaz bal peteği deseninde..

Haberin Devamı

Özet: Araştırmacı yazarınız, bilinçsizce katıldığı bir etkinliğin tam orta yerindedir.. Hint Okyanusu içinde bir teknede yapayalnızdır.. Gerçi teknede başka turistler de vardır ama "Bu dağların burcu muyum.. Dil bilmez Gürcü müyüm?" hallerindeki yazarınızın İngilizce bilgisi, yalnızlığına derman olmamaktadır.. Teknede bulunmanın amacı şnorkel takıp denize dalmak, balıkların seyrine durmaktır.. Kalorisi olmayan ancak köpekbalığından başka yan etkisi bulunmayan bir eylemdir bu.. Bu tura katılmak yazarınıza elli dolarlık bir hasar vermiştir..

Elli doları tura katılmak için vermiştim.. Bir de elimde Dubai'deki Free Shop'tan aldığım 150 dolarlık su altı fotoğraf makinesi var.. Üzeri sarı renkli plastikle kaplı bir şey.. Henüz dandik olduğunun farkında değilim.. Yaptığım mesleki plâna göre bu makine ile sualtında fotoğraf çekeceğim.. O renkli alemi Kaptan Cousteau duyarlılığı ile belgeleyip, memlekete dönüşümde Pazar ilâvesini şenlendireceğim.. Öyle ki.. Okur fotoğraflara baktığında "Vay anasına.." desin..

"Herkes suyaaaa.."
Dalgıç kıyafeti giyip, bizlere göz kulak olmaya hazırlanan rehber kız zannediyorum bu komutu verdi.. Aslında acıkmış kedi gibi miyavladı ama nedense herkes anladı.. Turistler birer ikişer tekneden atlamaya başladılar.. Rehber kız önceden atlayıp, deniz topuyla acemileri başına topladı.. En son ben atladım.. Böylece paletin bolluğunu kimse fark etmedi.. Şnorkelin camı suya değer değmez bambaşka bir dünya ile karşılaştım.. Suyun altı dünyanın en pahalı akvaryumu gibiydi.. Envai renkte ve tipte balık sürüleri birbirlerine karışmış, gezinip duruyorlar.. Yiğidi öldür hakkını ver.. Sudaki alemi görür görmez elli doları çoktan helâl ettim.. Yıllardır denizde türlü mahlûkatı seyrederim.. Böylesine görkemli bir manzara ile karşılaşacağım aklıma gelmezdi.. Gerçi televizyonda neyim görürdüm ama o dünyaya ulaşmanın çok profesyonel bir mesai gerektirdiğini düşünürdüm..

Bir taraftan gruptakileri takip ediyorum.. Bir yandan suyun altında gördüklerimin fotoğrafını çekmeye çalışıyorum.. Bir yandan da köpekbalığı var mı diye sağımı solumu kolluyorum.. Gerçi otelin yöneticilerinden tur rehberine kadar herkes ağız birliği etmiş.. "Köpekbalığı yok.." diyorlar ama var işte.. Onların inkârı otelin resmi görüşü.. Bizim adanın bulunduğu atolün sığ sularında bile köpekbalıkları ile burun buruna geldim.. Bir metreden biraz büyükler.. Belli ki o gördüklerim henüz enik kıvamında.. Üçü beşi adamın üzerine saldırsa hakkından gelemez.. Hele beni sorarsanız iş başka olur.. Topluca saldırsalar dahi bir haftada yiye yiye bitiremezler.. Öylesine birikimliyim.. Nitekim beş altı dakika sonra haklı çıktım.. Atolün sınırında köpekbalıkları göründü.. Onlar da metrelik ebatlarda.. Diğer balıkların arasında gezinip duruyorlar.. Kimseye saldırdıkları filan yok..

Bikinili balık
Bir süre kuşku ile izledim.. Sonunda bize zararları olmayacağına hükmedip kendi işime baktım.. Kendi işim de şuydu.. O mavi bikinili genç "Fransız kadını" vardı ya! Hani dünkü yazıda sözünü etmiştim.. Suyun akıntısı içinde önüme düştü.. Hemen bir iki metre gerisindeyim.. İnanılmaz güzel görüntüler veriyordu.. Elimdeki fotoğraf makinesinde 36 pozluk film var.. Beş altısını ona buna zayi ettik.. Geri kalanını bu Fransız kadın için harcamaya karar verdim.. O balıklara bakıyordu ben onun arkadan görünüşüne..

Masmavi sularda, mavi bikinili bir güzel.. Su altında Private Blue yayını gibi oldu.. Makinede ne film kaldıysa hepsini çaktım.. Ancak kaset başa sardıktan sonra tekrar balıklara dönmeyi akıl ettim.. Bu arada akıntı da bizi aldı götürüyor.. Açık deniz akıntılarının bu kadar güçlü olduğunu bilmezdim.. Denizin orta yerinden nehir geçiyor gibi.. Tersine yüzmeye kalktığın zaman zorlanıyorsun..

Müren balıkları..
Rehber kız ikide bir dibe dalıyor.. Bazen bir müren balığının yuvasını bulup, taşlara vura vura hayvanı huzursuz ediyor.. Rehberi takip ettiğin zaman daha çok şey görüyorsun.. O müren balığı mesela.. Simsiyahtı ve suyun altındaki oyuğundan çıkmış kafası bir manda başı gibi duruyordu.. Köpekbalığından korkma, bu mürenlerden kork.. Isırdı mı santimetrekareye 750 kilo basıyor.. Ne kol kemiği kalıyor ne bacak.. Biraz daha arandıktan sonra taciz edecek başka bir mahlûk bulduk.. Dev bir deniz kaplumbağası.. Suyun yedi sekiz metre altında bir kayanın üzerine tünemişti.. Rehber kız yerini keşfedip daldı, hayvanı yerinden oynattı.. Hepimiz başına üşüştük.. O bize bakıyor, biz ona..

Akıntı grubu sürükledikten sonra kendi başına kalabildi.. En geride olduğumdan gördüm.. Suyun yüzüne çıkıp başıyla hava aldıktan sonra yeniden daldı.. Akıntının kontrol edilemeyecek yerine geldiğimizde tekneye çıkmaya başladık.. Yaklaşık bir saat su içinde kalmışız.. Yorulmuşuz da.. Elli dolarlık tur ücretine karşılık hepimize birer bardak su içirdiler, limon dilimi kadar birer de hindistan cevizi içi ikram ettiler.. Grubun tamamına yakını çok neşeliydi.. Gördüklerimiz harcadığımız zamana ve paraya değmişti.. Sadece İngilizler surat asıyordu.. Kraliçe bunlara ülke dışında gülmeyi yasaklamış herhalde.. Yahut hâlâ Diana'nın yasını tutuyorlar..

Yarın: Adanın kumsallarında neden bu kadar yılan izi var?

DİĞER YENİ YAZILAR