Bizim çocuklar geri zekâlı mı?

Haberin Devamı

Her anne ve babanın içinden geçirdiği ancak asla sözlü olarak dile getirmediği soru budur.. Cevap vermeye kendisini zorlasa, sonuç istemediği türden çıkacak.. Bunu bilir ama asla kabullenmez.. İzmir’de zeki çocuklar için açılan okulun mahkemelik olması bu sebeptendir..

Lafı rahmetli Aziz Nesin’in meşhur tespitine getirmeyeceğim..

Çünkü o verdiği oranın yanlış olduğunu ben de biliyorum..

Yüzde kırk akıllı genel nüfus içinde otuz milyona yakın bir rakamın karşılığıdır ki bu kadar akıllı adam Avrupa’dan da çıkmaz..

Buradan giderek “Aziz Nesin ahalimize iltifat etmiştir..” diyebiliriz..

Ters algılanması ise “Yüzde altmışlık..” bir sorundur.. Beklenen bir şeydir.. Zaten tersi de düşünülemez..

***


Ahalinin hissiyatı böyleyken İzmir’de bir villa tutup, kapısına “Üstün Zekâlılar Özel Okulu” tabelası asmak bir yere kadar hazmedilebilecek bir şey..

Bir eyyam sonra “kiralar pahalı..” deyip okulu Alsancak’taki bir ilkokulun ek binasına taşımak ise açık tahrik..

Nitekim bebelerini kamuya ait ilkokula getirip bırakan veliler, ek binadaki tabelayı görünce çileden çıkmışlar..

ZEKÂYA ÖVGÜ

Niye çıkmasınlar ki?

Bir yanda “Filanca İlköğretim Okulu..” tabelası asılı.. Öbür yanda “Üstün Zekâlılar Özel Okulu” tabelası..

Birinciye kayıt olmak için bırakın üstün zekâyı, normal akıl şartı bile aranmıyor.. İlköğretim mecburi..

Beben, çeyrek akıllı bile olsa getireceksin.. Sıraya sokacaksın.. “Türküm, doğruyum..” diye bağırtacaksın..

Ama ikincinin şartı var.. Çocuk sadece zeki değil, üstün zekâlı olacak..

Bu normal zekâyı beğenmeyen ebeveynlerin kabul edebileceği bir şey değil.. “Bizim çocuğumuz gerzek mi?” diye bağrışıp, mahkemeye gitmeleri bundandır..

Anlatamazsın..

Çünkü rahmetli Gazi Paşamız, cumhuriyetin onuncu yılında kürsüye çıkıp “Türk milleti zekidir..” diye bağırdıktan itibaren film kopmuştur..

Bu slogan tek parti döneminin yazılı olmayan bir anayasa kuralı gibi kabul görmüştür..

Tek parti propagandası bunun üzerine işlemiştir.. Bundan kelli geri dönüş mümkün değildir..

***


Ahalimiz bu lafın doğruluğuna inandığından kendini asla sorgulamaz..

Diyelim ki bir sokağa hem doğal gaz getirilecek hem de o sokağın perişan yolu ıslah edilecek..

Belediye adamları önce yolu itinayla yaparlar.. Yolu açtıktan birkaç gün sonra kazmayı vurup eşerler ki borular döşene.. Ve bunun sırası hiçbir yerde değişmez.. Kimse de bunda bir aykırılık olduğunu aklına getirmez..

ZENGİN MİLLET

1980’li yıllarda Ankara’da bir yabancı diplomat dostumuz vardı.. O meseleyi kavramıştı..

“Sizin millet zengin..” diyordu..

“Kazıyor yapıyor.. Sonra yaptığını baştan kazıyor..”

Onun da içinden çıkamadığı şey, bu kadar hafriyat yapan bir şehrin neden metrosunun olmadığıydı..

Sadece gelip geçtiği yollarda yaptığı gözleme göre Ankara fazladan yaptığı hafriyatla metro meselesini çoktan bitirirdi..

O diplomat, bizim memleketin her hangi bir ferdi kadar zeki olamadığından işin içinden bir türlü çıkamadı.. Söylene söylene emekli olup gitti..

Batılıların anlayamadığı şu..

Biz yaptığımız işlerin zekâca uygun olup olmadığını araştırmayız.. Sadece “zekâ” sözcüğüne kafayı takarız..

Biri zekâmıza bir şey söyledi mi derhal zekice bir tepki verir yerde taş ararız.. Zekâsı eğitimin tornasından geçmişler ise mahkemeye dilekçe verir..

MİLLİ BAHANE

Avrupa’nın en dandirik eğitimi ile başa çıkamayan çocuklar için ailelerin kullandığı savunma kalıbı budur..

“Bizim çocuk da çok zeki ama tembel..”

Ben bugüne kadar “Çocuğum çok gayretli ama kafası derslere basmıyor..” diye konuşan anne, baba görmedim..

Zeki annelerden, zeki babalardan her yıl yüz binlerce çocuk doğuyor..

Ne hikmetse tamamına yakını “tembel dökümlü” oluyorlar..

O çocuklar iyi kötü bir okuldan mezun ediliyorlar.. Ellerine verilen diplomalar da “helva sarmaktan” başka işe yaramıyor..

Evleniyorlar, çoluğa çocuğa karışıyorlar.. Biri o çocukların zekâsını sorgulamaya kalkışınca da niza çıkarıyorlar..

Zekâ kalıtım yoluyla geçtiğine göre, çocuğun gerzekliğini kabullenmek kendini de sorgulamak mânâsına geliyor..

Diyelim ki sağduyu ağır bastı.. “Evet, ben de biraz ağırdım.. Çocuğum bana benzemiş..” dedi..

Böyle bir itiraf işin ucunu geriye doğru götürür..

Kendi durumunu kabullenen biri bu kez “Yahu bizim peder de yarım akıllı olmasın?” diye düşünmeye başlar..

Ardından sıra dedesinin ne tür bir budala olduğunu düşünüp, hatırlamaya gelir ki benim insanım bunu kaldıramaz..

***


Ama söyletmenin de yolları var.. Zekâ söz konusu olduğunda kişinin nasıl bir genetik mirasa sahip olduğunu anlamak için psikiyatrik rapor veya IQ testi şart değil..

Küçük bir zarf atın yeter.. “Vaktiyle şu arsalar sudan ucuzdu..” deyin mesela..

Herkes atalarının ne kadar zeki ve öngörülü olduğu konusunda dökülecektir..

“Dedeme gel sana şuradan yüz dönüm arsa verelim.. Hem de metresi on beş kuruştan, demişler de almamış..” diye başlayacaktır..

Bizdeki her yetişkinin yakın aile tarihi böyle kaçırılan zenginlik fırsatları ile doludur..

Kimi ev, kimi han hamam, kimi leb-i derya arazi reddetmiştir..

O parasız ölen dedelerin gen devri yoluyla bugünkü kuşaklara bıraktıkları tek miras da zekâları olmuştur..

O yüzden reddi miras edemeyiz..

İzmir’de “Üstün Zekâlı Bebeler Mektebi” ile mahkemelik olan velilerin durumu budur..

O mektebin bahçesinde taşlı sopalı bir kavga çıkmamışsa akıl edemediğimizden değil, zekâmızın zarafetindendir..

Bu tartışma daha çok su kaldırır..

Önce yeni doğan bebeklere şu çok iddialı “Zeki” adını koymaktan vazgeçmeli..

Ne zaman ki bir öncü çıkar, doğan bebesini nüfusa “Angut” ismiyle kaydettirir... İşte o gün bu zekâ tartışmasını aşmışız demektir..

DİĞER YENİ YAZILAR