Yaylanarak yürüyen steatopiji tipi kadın

Haberin Devamı

Burada icat çıkarmıyoruz.. “Düğüne gider zurna beğenmez, hamama gider kurna beğenmez..” kadınlarımızın yeni merakı olan Amerikan icadı yaylandıran spor ayakkabı üzerine fikir tartışması yapıyoruz.. Lafımızın bir ucu dedikodu ise öbür ucu antropolojik..

“Şeyinizden korkmayın..” Bu lafım kadınlaradır..

Nisa taifesinedir.. Kadınlık yolundaki lakıtalara yani genç kızlaradır..

Mevzu kadınlığın etrafında dönerken sözcükleri “kör kör parmağım gözüne” kullanmaya çekiniyorum..

Aile terbiyem, görgüm, aldığım yüksek kurslar açık açık “Göt..” diye yazmama engel oluyor..

Bünyedeki yazar hassasiyeti yüzünden nasıl o bildik deyişi “Şeyine güvenen borazancıbaşı..” diye geçiştiriyorsam, yukarıdaki nasihati da öyle dillendiriyorum..

“Şeyinizden korkmayın..”

***


Eskinin kadınları korkmazdı..

Neden mi? Çünkü eskinin güzellik anlayışı öyleydi.. Birincisi.. Kadın dediğin akça pakça olurdu..

Şimdikiler gibi kendilerini Bodrumlar’da, Marmarisler’de, Antalyalar’da güneş altında telef edip, tenlerini teflon tava rengine döndürmezlerdi..

İkincisi.. Kadın dediğin tombulca olurdu.. Kemikleri sayılmazdı.. Vücudunun münasip yerlerinde bolca yağ bulunurdu..

Eskinin adamı için “Su içtiğinde imiğinden görüküyor..” tarifi birinci şıkkın yeterliliğini ifade ederdi..

Tombullaşan vücudun yeterli kıvama gelip gelmediğinin bir ölçüsü var..

Temsil, kadın yüzükoyun uzanır, eteğini yukarı çeker.. Erkek onun mabadına hafifçe üfler..

Eğer üfürük o mabadı jöle gibi titretiyorsa, kadının güzelleşme yolunda kıvama geldiği anlaşılır..

FAYDASI NEDİR?

Zamane kadını bu değerlerin farkında değil.. Kendini yemeden içmeden kesip, güneşin altına bırakıyor.. Kararttıkça karartıyor..

Bünyeyi yiyip bitiriyor.. Ayağa kalktığında bir bakıyorsun rengi mangal maşasına dönmüş..

Mabat kısmı yağ tutmadığından süzme yoğurt kesesi gibi aşağılara sarkıyor.. Kendini böylece “güzel oldum..” zannediyor..

Gırtlağını tutamayan da doğruca bıçak altına yatıyor.. Estetikçi esnafının eline düşüyor.. Estetik cerrahları o mabada şırıngaları sokuyor.. Çekebildiği kadar yağ çekiyor..

Eeee? Sonuç yine aynı.. Çekilen yağ yüzünden boşalan mabadın derisi fukaranın para kesesi gibi boş sallanıyor.. Mayonun orasından burasından sarkıyor..

Bilimden nasibi olmayan nisa taifesinde görülen bir şuursuzluk halidir bu..

Şimdi sıra bilimi konuşturmaya geldi.. Afrikalı kadınların bedenlerine hiç dikkat ettiniz mi?

En ince yapılısında bile mabat dolgun ve diktir.. Dolgunluğu içine bolca yağ toplamasından gelir..

Bu biriken yağlar iklim şartına göre bedeni aşırı sıcaktan ve kuraklıktan korur..

Ayrıca cinsellik açısından uyarıcı olduğundan, üremeyi teşvik eder..

Deve milleti bu yağı hörgücünde biriktirir.. O yağ sayesinde hiç su içmeden ve yemeden on dokuz gün çölde yürüyebilir..

Afrikalı kadının mabadında toplanan yağın sebeb-i hikmeti de budur..

Antropoloji bilimi Afrikalı kadınlara has “dolgun ve dik mabadı” tariflendirmiş.. “Steatopygia tipi..” demiş..

“Steatopygia..” yazılıyor.. “Steatopiji..” okunuyor..

***


“Steatopiji..” tipi kadınların yürüyüşü de bir hoş oluyor.. Uzun adımlarla, yaylanarak..

Elin kurnaz Amerikalı girişimcisi, bu yürüyüşten ekmek parası çıkarmış..

Bir spor ayakkabı tasarlamış.. Sağlıklı yaşama meraklı ne kadar kadın varsa hepsi bu ayakkabının peşinde..

Yığınla marka spor ayakkabısı olan koşturup bundan da bir tane tedarikleniyor.. Niye?

Çünkü Amerikalı girişimci; antropolojik bir özellik olan “Steatopiji..” tipinin yaylanarak yürüme marifetini bu ayakkabının sağlayacağını iddia ediyor..

YAYLI AYAKKABI

Ben bu ayakkabıyı ilk kez dünya gözüyle Çeşme’deki 7800 Otel’de gördüm..

Bizim kızlardan Lüset’in ayağında..

Lüset Taviloğlu sıkı sporcudur.. Bunun bizzat gözledim.. Yunan adalarında en sarp tepelere nasıl tırmandığını hayretle seyrettim..

Lüset bir tepeye tırmanırken oradaki keçiler bile “Lüset ablamız geliyor, yoluna çıkmayalım..” deyip yamaçlara kaçışıyordu..

Lüset ayakkabısını 7800 Otel’in lobisinde diğer kızlara gösterip, özeliklerini böyle anlatı.. Yaylanarak yürümene yardımcı oluyor..

Tıpkı Afrika’daki “Steatopiji..” tipi siyahi kadınların yürüdüğü gibi..

Bu ayakkabı sayesinde adım atarken yaylandığın için de bacaktaki en durgun kaslar bile çalışıyormuş..

İyi de bu bilginin beslenmesini hamur işine dayandırmış diğer kızlara faydası ne? Kızlar yine de ayakkabıyı tek tek denediler..

Aralarında beni Ülker’in mi Eti’nin mi ne, “Tadım Bisküvisi”ne dadandıran hanımefendi de var..

Geçen yaz başımı Bodrum’da yiyen kadın.. Otururken durduk yerde çantasından çıkardığı Tadım paketini açtı, bir tane uzattı..

Bendeki kırılma noktası o ikram oldu..

Nasıl dadandıysam o Tadım bisküviye.. İki ayda tam on dört kilo aldım, sayesinde narin bedenim battal beden ölçülerine geçti..

Bisküvi fikrime düştüğü zaman saat sabahın 4.00’ü bile olsa arabaya atlayıp, üşenmeden taa Kipa’ya gidiyordum..

Şimdi de sanki bisküvi bağımlısı o değilmiş gibi Lüset’in ayakkabısını bir inceliyor ki sanırsın gözüyle kalıbını çıkarıp, üretime geçecek..

Üstelik yaptığı tek spor var.. O da oturduğu masanın orasına burasına uzanıp, yiyebileceği şeyleri ağzına atarken kol kaslarını kullanmak..

Dikkat ediyorum.. Diğer kızlar bu acayip spor ayakkabının altına, üstüne, sağına soluna bakıyor..

Bizimki doğrudan içine bakıyor..

Aklından “Acaba Tadım bisküviden bunun içine kaç tane sığar..” diye geçirdiğini biliyorum..

***


Fikrimi söyleyeyim.. Bizim kadınlarımızın bu Amerikan icadı yaylandıran ayakkabıya ihtiyacı yok..

Neden derseniz, bizim nisa taifesinde “yürürken yaylanmayı sağlayan kısım” çoktan Afrikalı kadınları kıskandıracak ebatlara ulaşmış..

Fazladan yük ayakkabıya eziyet..

Boşuna dünyanın parasını verip kendilerine “Yapmış boyalı saçını, boşa sallar kıçını..” dedirtmesiler..

Güzel konuşun!

DİĞER YENİ YAZILAR