Gazetecilerin her yere girip çıkması caiz mi?

Haberin Devamı

Öbür inanışa göre Tanrı dünyayı altı günde yarattı.. Yedinci gün, yani Pazar’a gelen 24 saati tatil ilân etti.. Hal böyleyken, öteki alemin bile tatil yaptığı günde böyle bir sorunun münasebeti var mı? Bence yok.. Sırf kıllık olsun diye yazıyorum..

Spottan devam ediyorum..

Kendi sorumun cevabını vermeden önce kayıtlara geçmesi için yazıyorum..

Bu “altı günlük yaradılış” hikâyesine kafam pek basmıyor.. Kitaba göre günün yaratılışı, Güneş’in yaratılışından önce..

Dünyanın küresel oluşumu ise hepsinden önce.. Yani Güneş yoksa gün de yok.. Pekiii ! O zaman altı günlük hesap nasıl çıkıyor?

Bu sorumun cevabını Aralık ayı sonuna kadar doğru olarak verenlere Mudo’dan 500 liralık alış veriş imkânı tanıyorum..

Üç ayı ödemesiz.. Şubat’tan itibaren taksit.. Ayrıca yüzde yirmi beşlik de hediye çeki.. (Yine ilâna girdik..)

***

Dönelim kendi sorumuza..

“Gazeteci milletinin her yere zırt pırt girip çıkması caiz midir?” diye sormuştuk..

Merakımızın sebebi de hükümet adamları ile medya leşkerleri arasında başlayan nizadır..

Bizim gazetenin muhabiri ile Milliyet gazetesinin muhabiri kara listeye alınmış.. Başbakanlık binasına sokulmuyorlarmış..

İkisi de Başbakanlık muhabiri..

O bina da “çalışma alanları” olarak tarif ediliyor.. Lakin içeri giremiyorlar.. Ne ayıp!

ÇORAK ARAZİ..

Aslında suçları ağır..

İddiaya göre hükümet adamlarının başına dikilen seyrek bıyıklı asabi zatı kızdırmışlar.. Asılsız haber yapmışlar..

Çocuklar kendi amirlerine konuştu..

“Tövbe valla..” deyip yemini basıyorlar.. “Asılsız haber yaptıysak şuradan yazı işlerine gitmek nasip olmasın..” andını saydırıyorlar..

Şahsen çocuklara inanıyorum..

Neden mi? Başbakanlık binasından haber böyle çıkmaz da ondan..

Yani “Başbakanlık Muhabiri” sıfatı ile hükümet adamlarının başını takip eden gazeteciler sabah akşam rutini kovalar..

Günlük program.. Sabah işbaşı.. Öğle namazı.. Yemek.. Ardından heyetler.. İkindi namazı.. Çay molası.. Yine heyetler..

Gün bitiminde hükümet adamlarının başı merdivene dikilip iki laf ederse ne iyi? Zaten ondan da herkes aynı anda sebeplenir..

Kırk yılda bir vatandaşın biri bir münasebetsizlik yapacak da haberinden televizyonlar reyting , gazeteler tiraj olarak nemalanacak ..

Gerisi hikâye.. Dünyanın en sıkıcı işi..

***

O zaman gazetelerin feveranı niye?

Sanki hükümet adamlarının başı her gün kendi muhabirlerini odasına çağırıyor, siyaset kulisinden haber veriyor..

Bizim çocuklar da kara listeye alındıkları için işlerinden geri kalıyor..

“Çocuklar bizim filanca bakanı gördünüz mü? Kendine özel çorap yaptırmış, üzerine de adını yazdırmış.. Ha ha ha.. Hi hi hi..”

“Belediye tabela vergisi alacak mı efendim..”

“Sanmıyorum.. Çorabı pantolonun üzerine çekseydi belki..”

REJİM TÜRKÜSÜ

Böyle durumlarda en çok gayrete gelen okumuş takımının hallerine gülerim..

O güne kadar hayatlarında hiç ilgilenmedikleri bir konunun avukatı kesilirler.. Demokrasi adına ceza makbuzu keserler..

“Demokrasilerdeee!” diye başlayan tumturaklı cümle kuranlara önce “Bizim memleketi mi kastediyorsun?” diye sormak lazım..

Ama bu soruyu Taksi Şoförü filmindeki Robert De Niro’nun canlandırdığı tipin ayna karşısında kendi kendine konuştuğu gibi soracaksın..

Öyle soracaksın ki kafanın kayışını koparmak üzere olduğu karşı tarafça anlaşılsın..

Onun da kaçmak için bir şansı olsun..

Karşındaki demokrasi meraklısı, taklitçi zihniyet sahibi şahıs “Evet” mânâsında kafa salladığında da bir sopa kapacaksın..

Artık Allah ne verdiyse.. Acımadan girişeceksin.. Bilincini iyice açacaksın..

***

Başımıza gelenlerin tamamı bu okumuş milletinin olmayan şeylere inancındandır..

Bunlar demokrasi ile yönetildiğimize inanırlar..

Hükümet adamlarının başının eskiden çok demokrat olduğunu ve “demokratlık dozunu” kendine çok yüklediğinden böyle asabiyet gösterdiği yazıp çizerler..

Sadece inansalar yine iyi.. Bizi de inanmamız için zorlarlar..

Bunlara sorarsan UFO turizmi vardır.. Her yıl bir sürü uzaylı UFO’lar ile Ürgüp’e, Göreme’ye gelirler..

Nuri Bilge Ceylan dünyanın en iyi yönetmenidir..

Cihangir dünyanın kültür merkezidir..

Hülya Avşar felsefi kitap yazmıştır ama magazin muhabirlerini gıcık etmek için “felsefesini” kitabın neresine sakladığını açıklamıyordur..

YAZMAYIVERİN

Ezcümle yani özetle söylersek..

Başbakanlık muhabirlerinin zırt pırt yasaklı ilân edilmesi demokrasimize halel getirmez..

Aksine, demokrasimiz az kullanıldığından Batı demokrasilerinden daha taze, daha diri, daha adaleli kalır..

“Sakla samanı, gelir zamanı..” demişler..

Gün gelir o demokrasi bize lazım olur.. O zaman sandıktan çıkarır, gıcır gıcır kullanırız..

“Kır bıyıklı lalası var, çok dırlanır halası var..” bahanesi ile kara listeye alınan iki arkadaşımızın bu sebeple rencide olduklarını düşünüyorsanız demokratik bir hamle yapın..

Bozulan ruh durumlarını iyileştirmek için onlara birer maaş ikramiye verin..

Sonra da sorun..

“Rejimle bir meseleniz kaldı mı?” diye..

“Evet” derlerse, kazandığım müddetçe maaşımı onlarla paylaşmaya razıyım..

***

Yeri gelmişken gelmiş geçmiş en iyi “Başbakanlık muhabiri” olan merhum arkadaşım Korcan’ı da rahmetle anıyorum..

1970’lerde, siyasetin en civcivli zamanlarında sıra ile Başbakan olan Süleyman Bey ile Bülent Ecevit onun görüntüsü olmadan tek bir televizyon karesine giremediler..

Hangi başbakan, binanın kapısında gazetecilerle konuşurken televizyona çekilsin, tam arkalarında Korcan dururdu..

Televizyon başındakilere “Merak etmeyin, demokrasimizin arkasında ben duruyorum..” mesajı verirdi..

Başbakanlıktan bir tane bile birinci sayfa haberi çıkarmış değildi..

Ama “Başbakanlar konuşurken arkalarında dikildiği yeri kimseye kaptırmama azmi sayesinde” rejim taş gibi yerinde dururdu..

Nur içinde yatsın..

DİĞER YENİ YAZILAR