Sürgüne yollanırsam yerim şimdiden belli

Olur ya! Vatan Gazetesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı olarak bir darbeye maruz kalırım.. Alttan gelen ihtilâl beni silip süpürür.. O da yetmez İstanbul’u dar eder.. İşte o gün geldiğinde gidip Çanakkale’de oturacağım..

Haberin Devamı

Çanakkale’nin de İzmir gibi Kordon’u var.. Denize paralel bir cadde.. Öyle çok uzun boylu değil.. Belki bir, bilemedin bir buçuk kilometre..

Cadde üzerinde açık hava kafeleri, sevimli lokantalar, küçük pastaneler dizili..

Bir de dondurmacısı çok..

O yolda gezinirken, üç dört dükkândan biri dondurmacıymış gibi geliyor insana..

Bilmeyen biri Çanakkale ahalisini dondurma yalayarak besleniyor, zanneder..

***

Hayvancılık ileri, süt ürünü çokmuş..

Benim gibi iktisat fukarası birine bunları anlattılar mı kafa başka türlü çalışmaya başlar..

Zaten kafamı karıştırmışlar..

İstanbul’dan gelip arazi zaptediyorlar, diye.. Bunların çoğu da tarım arazisi..

Evdi, yazlıktı, denize sıfır arsaydı alanı var ama rağbet toprağa..

“Organik tarım patlayacak..” tevatürü çıktıydı.. O yüzden mi yer peyliyorlar ne?

DENİZ ÇAĞIRDI..

Elli altı sene evvel çıktığı Giresun’dan sonra emekliliğinde burayı yurt belleyen emekli astsubay Servet Demiröz’le kıyıya nazır kafelerden birinde sohbet ediyoruz..

Servet Bey, yaşı yetmişi geçmiş rint bir insan.. Konuşurken diline kimi şiirlerden dizeler takılıyor.. Sohbete renk katıyor..

Söz verdik.. Bir sonraki gelişimde teknesiyle denize çıkacağız.. O kıç tarafta oturacak ben başta..

Mangalı kayığın içinde kurup “boklu balık”la piyizleneceğiz..

Anlaşamadığımız tek nokta; o balığı satın alıp denize çıkma yanlısı.. Ben ise oltaya güvenmekten yanayım..

Salarız bahtımızı denize, ne çıkarsa yeriz.. Tutamazsak balığı, domatese bibere talim ederiz..

Rakı da denizden çıkmıyor ya!

Tek derdi ilerleyen yaşın bedeni ağırlaştırması.. Ufak tefek şikâyetleri var ama varsın olsun..

Ağzında yuvarlayıverdiği “Her mihnete razıyım.. / Yeter ki gün eksilmesin penceremden..” dizeleri şikâyetleri nasıl karşıladığını tarif ediyor..

***

Kiralar eskiden ucuzmuş Çanakkale’de taa ki o emlakçı gelip de icraatını gösterene kadar..

Gelip denize nazır arsalara İstanbul işi, Bodrum, Kuşadası işi villaları kondurmak yetmemiş..

İşin içine karısı hanımefendinin derin dekorasyon bilgisini de katmış..

Hep söylerim.. Nasıl ki “Her Türk asker doğar..” her Türk kadını da doğuştan tasarımcıdır..

En azından dekoratördür.. Yeter ki Allah onlara tırnak vermesin..

EMLAK KRALİÇESİ

Nitekim emlak kralının saygıdeğer eşi tırnaklarını bu sektöre bir geçirmiş ki breh breh breh!

Ne mi yapmış?

Bildiğin kendi halindeki taşra evlerinin iç tasarımı ile oynamış.. Duvara bir seramik

pano, fazladan iki havalı dolap.. Değişik, akla ziyan badana denemeleri..

O daireler, evler, bildiğiniz ev olmaktan çıkmış yerli ahalinin boya kaçmış gözünde “sanat şaheseri” gibi görünmeye başlamış..

Otuz liralık evin fiyatı da böyle böyle seksen lira olmuş.. (Fiyatlar lafın gelişi tabii..)

İnsanımızın içine rekabet kurdu girmesin bir kere.. Girdi mi iflah olmaz..

“Ali beylerin evinin salonunda kocaman balıklı bir pano varmış..”

“Üzülme karıcığım biz de yaptırırız.. Hem balık ne ki? Karaman cinsi kıvırcık koyunlu olur panomuz..”

***

Şehri dolaştıkça görüyordum..

Bizim insanımızda doğada olmayan renkleri keşfedip binaların dış cephesinde deneme merakı var..

Ayıplamam.. Bu bir görgü işidir.. Belediye adamları yedi sekiz “master renk” seçip bunlardan birini uygula demedikçe vatandaş kendi icraatını yapar..

Ortaya o lila, çingene pembesi karışımı apartman gibi bir şaheser (!) çıkar..

Ortak bir renk anlaşması olmadıkça bu hep böyle gider.. O evi babam da yapsa değişmezdi..

Üstelik “Doktor bey, üzerine kırmızı puanlar da yerleştirelim mi?” diye sorduklarında “Valla çok iyi olur..” derdi..

SİYASİ AHVAL..

Şehrin etrafındaki yeni yapılanmayı seyir için küçük bir tur attığınızda bu apartmanlardan yığınla görüyorsunuz..

Turuncu, cart yeşil, mor rengin garip tonları ile tarladan sökülüp tersine dikilmiş havuç tarlasına benziyor şehrin dışı..

Yine de bütün Anadolu’daki favorim burası..

Hani hanedanı sürgün eder gibi beni İstanbul’dan itip çıkarsalar, yaşamak için burayı seçerim..

Çanakkale Üniversitesi’nin bir radyosu var.. Önüme mikrofon dayayıp konuşturduklarında orada da söyledim..

Huzur şehri.. Kıymetini bilmeli..

Öyle olduğu içindir ki Altı Kazık Partisi ile Ampul Partisi arasında büyük rekabet var..

Altı Kazık Partisi’nin fısıltılarına göre “Müjde Ar ablamın kocası Ercan Karakaş eniştemiz..” belediye başkan adayı olarak anılıyor..

***

Ampul Partisi ise sosyal demokrat kökenli mütedeyyin bir aday peşindeymiş.. Kültür adamı Ertuğrul Günay gibi..

Belli ki ahalinin kafasını karıştırmak için özel bir plânları var..

Benim plânım ise ilk fırsatta bir kez daha gidip Çanakkale’nin ünlü peynirli helvasını yemek..

O nasıl bir lezzettir öyle..

Benim iki gecede tükettiğim üstü dondurmalı sıcak peynir helvasını bir ineğe yedirselerdi fazladan yirmi kilo süt alırlardı..

Sevgili arkadaşım Sevinç Özer’e bana bu keyifleri yaşattığı için teşekkürler.. Orada edindiğimiz arkadaşlara selamlar..

Rektör Ali Bey’e de sözümüzü mutlaka tutacağız sözü..

DİĞER YENİ YAZILAR