Bir külah bulun.. Ben ona anlatayım

Hükümet adamlarının başında dikilen seyrek bıyıklı asabi şahsiyetin külahı bu konuda başarılı olduğundan böyle başladım lafa.. Diyeceklerim aykırı gelecekse külahınızı şimdiden tedarik edin diye uyardım..

Haberin Devamı

Üç dört gündür Ürgüp’teyim.. Kendimdeyim.. Etrafın seyrine durmuşum..

Ürgüp’ü bilen bilir, ben bilmeyenlere tarif için anlatıyorum.. On beş bin nüfuslu ilçenin orta yerinde bir meydan var..

Meydanın önünden geçen yolun karşısında dükkânlar.. Onların da arkasında koca bir kaya kütlesi..

Üzerinde mağara evler oyulmuş, güvercinlikler yapılmış bir kütle..

Tepesinde de kadim zamandan kalma bir taş ev.. İstanbul’da, Bodrum’da olsa o yığıntıya ev diyemezsin..

Dünya durdukça kudretiyle müteahhitleri titretesi Yüksek Anıtlar Kurulu’muz rahat bırakmaz bir kere..

“Bu bir tarihi eserdir..” yazısına mührü basmasıyla hükmünü noktalar..

***

Çok şükür ki mührünün hükmüyle müteahhitlerin diz bağını çözen Yüksek Anıtlar Kurulu’muzun buralarda esamesi yok..

Ol sebepten Ürgüp Meydanı’na bakan kayanın tepesine oturtulmuş o ev “tarihi eser” değil, mesken muamelesi görüyor..

Nereden mi bildim? Tepeye oturtulmuş televizyon anteninden.. Bu kayaya bakan meydanın öte yakasında ise koca bir bina var..

Tamamına yakını yiyecek içecek üzerine işleyen mekânlarla dolu..

BİR KAHVALTI..

Temsil, Ürgüp’ün en iyi lokantası Şömine burada..

Sabahları kahvaltı bahanesi ile personeline eziyet ettiğim Cappadocia Restoran da burada..

“Adeeem.. Yumurtanın sarısı pişmiş, niye?”

“Tevfiiik.. Maydanozları doğramadan getirecektin..”

“Hasaaan.. Şu çaldırdığın müzik öldürdü beni..”

İsimleri sıralıyorum.. Çünkü hizmetime en çok bir gün dayanabiliyorlar.. Sinirleri bozulan, patron tarafından tatile yollanıyor..

Öbür garson nöbeti devralıyor..

Bugün sıra Tevfik’teydi.. Adem de gelmiş ama izinli.. Kafada iki parmak jöle.. En canti gömlek çekilmiş..

Güneş gözlüğü itinayla gömleğe iliştirilmiş.. Çarşıya çıkacak, ilçe kızlarının kafasını karıştıracak..

Kahvaltı ederken beni seyreden “meraklılar”da türedi..

Sağımdaki solumdaki masalara oturup beni seyrediyorlar, garson oğlanlarla cebelleşmeme gülüşüyorlar..

“İstanbul’dan gelen deli adam..” resmine bakıyorlar..

En çok eğlenen de on yedi yaşındaki garson Hasan..

***

Çayı demleyip dağıttığı kulübeden müzik yayınını yapan o..

İnsaf sahiplerinin arabesk dediği, benim delikanlılık yıllarından “kerhane müziği” diye bellediğim şarkıların resmi DJ’i..

Sonra bunun adını “Fantazi müzik” yaptılar.. Kendilerine muganniye denmesinden rahatsız olup ille de “sanatçı” diye söz ettirenlere saygıdan..

Ne fantezisiyse çaktığımın müziği..

Adamın ciğerini narkozsuz söktürür..

YABANCI MÜZİK

Ben ne kadar şarlarsam şarlayayım Hasan hep gülümsüyor..

Çok eğleniyor dedim ya!

“Yetti gayri.. Şu müziği sustur..” dedim.. “Ciğerim söküldü.. Niyetin beni öldürmek mi?” diye devam ettim..

Hasan tebessümünü genişleterek sordu..

“Sana yabancı müzik çalıverem mi?”

Çal bakalım.. Gitti.. CD’yi değiştirdi.. Biraz önce Ürgüp meydanı, sevgilisinden yüz bulamayan abazan oğlanın iniltisi ile titriyordu..

Şimdi yerli popçulardan birinin civelek sesi ile ırgalanıyor..

Söyleyen bizden.. Şarkı Türkçe.. Lakin tarzı “pop” olduğundan Hasan’a göre “Yabancı” kategorisinde..

Bu akıllardan belli ki Hasan bize “İstanbul adamı” değil yabancı turist gözüyle bakıyor..

***

Ürgüp bu sene durgun..

İki yıl önce de bu zamanlarda gelmiştim.. Her yer turist kaynıyordu.. Özellikle yerli turist yok gibi..

Esnafa sorarsan yerli turistin olmaması pahalılıktan..

Hükümet adamlarının başına dikilen seyrek bıyıklı asabi bey böyle lafları duyunca daha da asabileşip “Külahıma anlatın..” diyor..

“Ekonomimiz iyi yolda..” diye bastırıyor.. Daha da inanmadın mı sana bir Mehmet Akif şiiri okuyor..

Külahsız esnaf da itiraz ediyor..

YENİ BİR BOYUT

Ben Ampul Partisi’nin taşrada ilk kez böyle eleştirildiğine şahit oluyorum.. İlk kez homurdanma başlamış..

Buna mukabil muhalefetin başı “Altı Kazık Partisi” başka boyutta..

Tüzük zortlatması ile aday çıkartmayan, kürsüde kimseyi de konuşturmayıp demokrasimize katkıda bulunan Deniz Bey’in haberi olsun..

Eskiden öfkelenen vatandaş sövüp sayardı.. Şimdi adının geçtiği yerde millet gülmekten yerlere yatıyor..

Biri bir laf ediyor yüksek şahsiyeti hakkında.. Diğerleri gülüyor..

“Öfke, inkâr, pazarlık, depresyon, kabullenme..” boyutları aşılmış.. Ahalimiz kıkırdama düzeyine gelmiş..

Ne var ki bu kıkırdama, kaynama noktasından önceki fokurdama dönemine benziyor.. Maazallah düdüklü tencereyi patlatmasa bari..

HUZUR BURADA

Taşranın bir iyi tarafı da Ankara’nın, İstanbul’un birer numaralı gündem maddelerinin buralarda para etmediğine tanık olmak..

İstanbul insanı Fener-Galatasaray derbisiyle yatıp kalkıyor olabilir..

Burada çok da önemli bir hadise değil..

Nitekim ak sakallı Hasip Dayı ile on beş yaşındaki başı bağlı kızı, tam derbinin başlamasına üç beş dakika kala bir koyunu ite kaka gezdiriyorlardı..

Koyun da koyundu hani..

Kadro bulsa “tosun” diye gezinir.. O kadar şişman..

***

Tabelası Ürgüp Garajı’na bakan Diş Hekimi Necmettin Tosun alınmasın ama “tosun” dediğin dananın erkeği..

Bunu niye mi söyledim? Hasip Dayı’nın koyunundaki heybeti tarif için..

Dayanamayıp “Koyunu nereye götürüyon?” diye sordum..

Dünyanın en normal şeyini açıklar gibi cevap verdi.. “Gezmeye çıkardık..”

Cannes’da, Monte Carlo’da yaşı geçkin rantiyeler köpek gezdirir hani..

Hasip Dayı da koyun gezdiriyor..

Maçı izlemeye giderken karşılaştığımız Veteriner Kazım Bey uyarmasa inanacaktım.. Dönüp baktım..

Hasip Dayı gözüne kestirdiği yeşillikleri koyununa yediriyor.. Gidişatından belli ki belediye parkı da o koyunun mönüsü içinde..

Yarın da taşrada derbiyi anlatırım size..

DİĞER YENİ YAZILAR