Kınası olmayan kına gecelerimiz

Haberin Devamı

Garabet yaratmakta üstümüze yok.. Lafa gelince gelenek tepsisinde fincan bırakmayanlar en geleneksel adetlerin de suyunu çıkarıyorlar.. Alın işte “kına gecesi” yapma modasını.. Onu da akla ziyan hale getirdik.. Sefamız olsun..

İstanbul’un yeni adeti bu..
“Babamın adı bana yeter, kaşım gözüm beni satar..” diyen taşra kızlarına “İstanbul işi kına geceleri” ile nispet yapmak..
Nasıl keşfettilerse artık?
Acaba Yeşilçam’ın hatıra niyetine DVD’ye çekilen eski filmlerinde mi gördüler?
Yoksa, tembel TRT’nin Anadolu illerini gezerek mesai tüketen yapımcılarının elinden çıkma bir yerli belgeselden mi ilham aldılar?
Orası bilinmez..
Bilinen o ki bu yeni eğlenceyi çok tuttular..

***


Kızı kocaya vermede “babanın adı..” burada da işe yarıyor..
Eh! Adı üzerinde İstanbul kızı.. Kaşı gözü yetmese de yettirecek her türlü tekniği bilir, hele baba zenginse her türlü imkânı kullanır..
“Cemiyet Sayfaları”na bakıyorum.. Zengin kızlarından burnu makas görmemiş, yüzü botokslanmamış kimse pek kalmadı..
Kaldıysa da bir iki, bilemedin beş adet..
Koca dersen İstanbul’da beş adetlik demeti bir mecidiyeye..

PROTOTİPİ VAR..

Köşeyi dönmenin yaşattığı yüksek hayat standardı ile köy kökenli genetik yapının mirası “potansiyel damatlarda” ortak bir tip yaratmış..
Uzaktan tanıması kolay..
Erken kilo alan tıkız bir beden, saçların döküldüğünü gizlemek için usturaya vurulmuş kafa..
İsteğe göre bu kafa üzerinde yapılan şekil..
Ya alt dudaktan çenenin altına inen bir üçgen sakal.. Ya kulakta bir küpe.. Ama elde illa ki bir puro..
İstanbul’daki zengin evlerinin gelinlik kızları için asıl zorluk koca bulmakta değil..
Zorluk, birbirine Avanos testisi kadar benzeyen bu tiplerden hangisinin daha iyi koca olacağına karar vermekte..
Amaaan bre manyak yazar!
Koca seçmek de iş mi? Sıkıldığında boşanacak olduktan sonra yanlışın kime ne zararı var?
Uymadı mı yollarsın adamı, yenisini ararsın..

***


Asıl zorluk, düğünü yapılabilecek en görkemli biçimde yapmak.. Çevreyi çatlatmak..
İşte “Kına Gecesi” dediğimiz fukara Anadolu’nun bin yıllık geleneği burada işe yarıyor..
Birbirine benzeyen, artık davetlileri bile çatlatmayan düğünlerin dışına çıkılacak tarz bu..
“İstanbul işi kına gecesi..”
“AY ÇOK İĞRENÇ”
Pınar Altuğ hanım, benim canım evleniyor ya! Kendine kına gecesi yaptırmış..
Sefası olsun.. Diyeceğimiz yok..
Altını çizmek istediğim şey başka.. Kına gecesinde niye kına yakılmak istenmediği..
Pınar Altuğ hanıma magazin leşkerleri onu sormuşlar.. Memleketin yeni gündeme ihtiyacı var ya!
“Pınar hanım.. Pınar hanım.. Avuçlarınızda niye çocuk kakası renginde kınanız yok?” diyecekler..
O da aklına gelen ilk cevabı verecek..
Kızcağız eğer ki orada bir yanlış yaparsa, onu gazetelerine televizyonlarına yetiştirip çarşıyı karıştıracaklar..

***


Bereket Pınar hanım benim canım ferasetli davranmış..
“Damat bey kına lekesi istemiyor..” deyip kendini kurtarırken, kına gecesi merakına düşen İstanbul kızlarının ek yerini belli etmiş..

***


Evet kız babaları, anaları.. Dünürler, aracılar, kolcular..
Kızlar namı hesabına konuşursak “ek yerleri” budur..
Kına denilen geleneksel süs maddesinin bıraktığı iz ki kızlarımız bunu çok “iğrenç” buluyor..
Yukarıdaki cümle içinde geçen “iğrenç” sözcüğü, ergen kızların akıllarına her geldiği yerde, her şey için kullandıkları türden bir tarif değil..
Gerçekten kınanın bıraktığı sarımtırak kahverengi izden iğreniyorlar..

PATATESÇİLER..

Bir kere anlatmıştım.. Haydi bir kez daha anlatayım..
Bu “kına yakma” meselesi doğu toplumlarında taaa paganizm döneminden kalmadır..
Paganizm ne?
“Tek tanrılı” dinlerden önce etkilendiğimiz her şeye tanrı diye tapındığımız dönemin adı..
Hani Erbakan Hocam keyfe geldiğinde, partisinden olmayanlar için bir tarif yapıyordu..
Sesini çatlata çatlata “Onlar patates dininden!” diyordu.. Biz de kıkırdıyorduk..
Varsayalım ki doğruydu! O zaman patatese tapmak bir nevi paganizm oluyor..
Pagan döneminde artık neye tapılıyorsa ona adanan kurban kına boyasıyla süslenirdi..
Sonra yaşlanan kadınlar, artık ölümü beklemeye hazır olduklarını ve kendilerini tanrıya adadıklarını göstermek için ak saçlarını kına ile boyamaya başladılar..
Böylece kendilerini “Tanrı’ya adanacak bir kurban” yerine koydular..
Gidin dolaşın Anadolu’yu.. Köylerde ileri yaştaki kadınların çoğunun saçı kına kızılıdır..
Pagan geleneğinden kalma reflekslerimizle kurbanlık koyunların sırtına da vurduk kınayı..
Gelinlik kızların avuç ayaları ile parmaklarını kızıl kahverengiye boyama işi de bu refleksin başka türlü yansıması..

YANLIŞ SÜRÜYOR

Anadolu erkeği evlendiği kızın elindeki kınadan iğrenmez..
Çok da bayılmaz ama bunun bir gelenek olduğunu bilir..
O kına izlerinin en geç bir ay içinde yıkana yıkana cildi terk edeceğinin farkındadır..
Ama İstanbul’un gelinlik kızlarını “kınaya ısındırmak” kolay iş değil..
Dediğim gibi “iğrenç” buluyorlar..
Onun içinde “kına gecesi” adını verdikleri modern partileri kına yakmadan hallediyorlar..
Eğlence güzel..
Hoplayıp, zıplamak, dans etmek güzel.. Tabii eğer ertesi gün avuç içlerinde nal kadar kına izini görüp kimyaları bozulmayacaksa..
Pınar hanım, benim canım meseleyi güzel halletmiş.. Topu damat adayının üzerine atmış ki o da bir gece kulübünde “bekârlığa veda” partisi veriyormuş..
Oraya da eski geleneksel tiyatrodan galat bir “zenne oynatma” işi bulaştırmışlar ki akıllara seza..
Niye köçek değil de zenne?
En azından kınasız kına gecesi kadar yanlış.. Bir başka yazıda onu da dilimize dolarız..
Köksüzlüğün sonuçlarıdır bunlar..

DİĞER YENİ YAZILAR