Cipi çıkardık pazara bekle gelmez nazara

Haberin Devamı

Bu süreci tamam edersek, inşallah benim de Amerikan arabaları ile yaptığım kader ortaklığının sonu gelecek.. Aklıma radyatörün zırt pırt su kaynatması, egzozun durduk yerde patlaması geliyor bazen.. Hisleniyorum biraz..

Ne “Cherokee” cipmiş bendeki meret.. Söylerken ağzı da bir dolduruyor bu kadar olur..
Boru değil.. En cihangir Kızılderili kabilelerinden birinin adını marka yapmışlar..
Amerikalıların böyle bir huyu var.. Arabalarına Kızılderili kabilelerinin ismini veriyorlar..
Cherokee.. Cayenne.. Apachi..
Havalı oluyor.. Arabaya bindin gidiyorsun, sanki kabilenin bütün atlıları arkana düşmüş seni takip ediyormuş gibi hisse kapılıyorsun..
Trafikte seni çevirip “Üfle..” diyecek olan polisi sanki o savaşçılardan biri okuyla ikna edecekmiş gibi geliyor insana..

***


Heves ettik, gidip kendimize ikinci el bir Cherokee aldık.. Hikâyesini yazmıştım..
Yenisi yüz bin küsur euro olan bu arabayı bana on iki bin liraya sattıklarında da şüphelenmemiştim..
Adı Cherokee ya!
Aklımızın başımıza gelmesi zaman aldı.. Galiba arabayı yürütmek için harcadığım para, alış fiyatını geçince içime biraz kuşku düştü..
“Ben galiba kazıklandım..” dedim kendime..

KIŞKIRTAN RENK

Beni dağıtan arabanın rengi ve içinin lüksü oldu..
Petrol yeşili.. 12 Mart döneminde pek bayılarak giydiğimiz haki parkalar gibi sahibine “anarşist-militan” havası veriyor..
“Ne faydası var?” diye soracak olursanız peşin söyleyeyim, hiç yok..
Çünkü biz bu arabayı aldığımızda yaşımız kemale ermişti..
Etrafımızda “haki rengin” ima ettiği anarşist ruhun cazibesine kendini kaptıracak salak kızlardan bir tek bile kalmamıştı..
Tam tersine.. Biriyle bir defa yemeğe çıkıyorsun..
Kadın ertesi günü ilk iş “Ev Dekorasyon” dergileri alıp, yeni evi için mobilya seçmeye başlıyor..
Tabii bunların arabayı satın alıp, üzerimize geçirdikten sonra aklımıza gelmesi hayatın başka türlü cilvesi..

***


Dedim ya! Çok havalıydı meret..
Amerika Başkanı gelip bizim gazetenin otoparkından bir araba beğenecek olsa bunu seçerdi..
Bir de çalışsaydı..
Aslında çalışmasına çalışıyordu ama bana lazım olan zamanlarda değil.. İşim yoksa araba saat gibi..
İşim çıktığı zaman yapacağını yapıyor, ağıla girmekte direnen kart öküz gibi ayak sürüyordu..

ÖDEME PLÂNI..

Ben bu konudaki derdimi bir iki kere yazı konusu yaptığımda memleketin ne kadar Cherokee bayii varsa alınganlık gösterdi..
Hatta temsilcileri miydi ne? Bir beyefendi aradı..
“Selahattin Bey.. Bizim araçlarımız dediğiniz gibi değil.. Size sıfır bir araba verelim.. Görün bakın, ne kadar memnun olacaksınız?” teklifini bile yaptı..
Hani deliğinden çıkması için bir teker peynir teklif edilen farenin “Yol kısa, navlun yüksek.. Bunda bir iş var..” dediği türden bir teklifti..
Arabanın yenisi yüz küsur bin euro.. Bay Selahattin bu parayı nasıl ödeyecek? Orası belli değil..
Belki de onlar bana yeni Jeep verecek, ben de Amerika Başkanı’nı vuracağım, öyle ödeşeceğiz..
Bende başka türlü bir “alternatif ödeme plânı” yok..
Ayrıca yedi yüz beş lira aylık taksitle aldığım Nissan Note’den çok memnunum..
Benzini kokluyor.. Benzin şurada dursun.. Cappy Portakal Suyu’ndan bir şişe koy.. Elli kilometre yol yapsın..

***



Özetle ben Cherokee’yi satmayı kafama koydum koymasına da onu satın alacak bir sazanı nereden tedarik edeceğim, bu konuda fikrim yok..
Böyle arayış içindeyken Allah karşıma Ferit Şahenk ve arkadaşlarını çıkardı..
İstinye Park’ta Mudo’nun devasa bir mağazası var..
İçinde de küçük, butik bir lokanta..
Şu anda İstanbul’un en güzel yemekleri burada yapılıyor.. Özellikle de kahvaltısı..
Breh breh breh.. (Bu sayhanın telif hakkı Sayın Hıncal Uluç’un olup, yerli yersiz kulanılmaması rica olunur..)

FIRSAT ÖNÜMDE..

Ben aklıma estikçe bu İstinye Park’a gidip kendime balık alırım.. Mutlaka Mudo’nun mağazasına uğrar bir şeyler atıştırırım..
Gerçi İstinye Balıkçısı’na son uğradığımda iki adet palamuta yetmiş lira fiyat çekip, beni de oracıkta şoklamışlardı..
O günden beri palamuta düşmanım.. Her neyse..
Mudo’nun mağazasında nefis körletirken Doğuş Grubu’nun ne kadar yöneticisi varsa üzerimize geldi..
Ferit Bey.. Erman Yerdelen.. Ve yedi sekiz arkadaşları..
Bunların toplu gezmesine de pek akıl erdirebilmiş değilim..
Bir bakıyorum Milano’da bir otel lobisinde karşıma çıkıyorlar.. Bir bakıyorum İstanbul’un şık mekânlarından birindeler..
Hep sekiz, on kişilik grup halindeler..
Tahminim o ki diğer holdinglerden sıkı hasımları var..
Kendilerine toplu bir saldırı beklediklerinden böyle sekiz on kişilik bir “savunma grubu” halinde geziniyorlar..

***


Mudo’nun dükkânındaki kahvaltı masasında birlikte oturduk.. Orada yeni tanıştığım beylerden birinin Doğuş Otomotiv’e baktığını öğrendim..
Bildiğim kadarı ile çok başarılı bir kuruluş..
Özellikle ikinci el araba pazarında en güvenilen firmalardan biri..
“Aman..” dedim..
“Bende bir Cherokee var.. Bu kadar olur.. Amerika’da bile bundan iyisi yok.. Acaba şunu satabilir..”
Cümlenin kuyruğuna “miyiz..” ekini düğümlememe gerek bile kalmadı..
Murat Aka Bey bütün nezaketi ile “Tabii..” dedi.. Elinden geleni yapma sözünü oracıkta verdi..
Böylece bizim Cherokee’nin yüreklere ferahlık veren satış hikâyesi de başlamış oldu..
Yarın: Jeep satmıyoruz, ikinci el uzay aracı satıyoruz.. Müşterisi de Satürn’den..

DİĞER YENİ YAZILAR