Fukara kısmının duası tutmaz ama..

Haberin Devamı

Tutsa fukaralık olmaz zaten.. Bazı Fenerliler kızıyor ama ben içten içe “İnşallah Barselona çıkar..” duaları ediyorum.. Duayı tutturursak buralara bir daha geliriz.. Bu güzel şehirde bir eyyam daha eğleniriz.. Ayrıca takım da formsuz..

İspanya illerinde sürtmeye karar verdiğimizden “Bu işin dönüşü yok..” deyip Barselona’nın yolunu tuttuk..
Evvel ezel burayı merak ederdim.. Dünyanın etrafında üç tur atmışlığımız var.. Nedense burayı ıska geçmişiz..
O yüzden de biri
Barselona’yı anlatmaya başladı mı bizim ağzımız yarı açık kalıyordu..
Sonunda gidip gördük işte..

***


Yeşim Hanım bize telefonla üç otel seçeneği sundu.. Biri beş yıldızlı.. Biri dört yıldızlı.. Diğeri üç yıldızlı..
“Ortası olsun..” deyip dört yıldızlısında karar kıldık.. Hem hesaplı hem de üç yıldızlıdan sadece elli euro fazla..
Oteli ayarlayan turdan itiraz geldi..
“İlle ki üç yıldızlıda kalsın..” diye.. Üç yıldızlıymış ama butik havası varmış, çok güzelmiş..
Elli euro’ya tamah edip “peki” dedik.. Entel dantel tercihine uymanın cezasını çektik..

ENTEL ETKİSİ..

Otelin yerine itirazım yok.. La Rambla caddesinin tam üzerinde.. La Rambla şehrin atardamarı.. Bizim Beyoğlu’ndaki İstiklâl Caddesi gibi..
Lakin otel bir tuhaf.. Odalar mini minnacık..
Enden ayağı ayağa yapıştırarak saydım.. Sekiz buçuk.. Boydan on beş ayak.. Hesabı santime vuruyorum..
Odanın eni iki metre otuz santim.. Boyu dört metre beş santim..
Bunun içinde tek kişilik yatak.. Üzerinde televizyonun olduğu bir masa.. Küçük bir elbise dolabı ile bir de başucu konsolu var..
Mini buzdolabı da cabası..
Odadan çıkacağım.. Kabanı giymek için balkon kapısını açıp kolumu dışarı uzatıyorum.. Ancak giyebiliyorum..
Tuvalet ve duş kabini ise ikiye iki bir hücre..
Duş neyse de tuvalete oturdun mu kalkabilmek için yedi sekiz “park etme” manevrası yapman lazım..
Odaya her giriş çıkışta “Butik otel propagandası yapan” turizmci entel kızları hayırla andım..
Bu Barselona şehri Katalonya’nın başkenti.. İç savaşta Franko’ya sonuna kadar direnmişler..
Ahalisi hâlâ İspanyollar’dan nefret ediyor..
Franko yönetiminin resmi politikası “Katalan diye bir şey yoktur.. Herkes İspanyoldur.. Ne mutlu İspanyolum diyene..” olduğundan aralarında çokça hır çıkmış..
Sonunda Katalanlar’ın kültürel varlığı kabul edilmiş, herkes bir rahatlamış..
Nefretin dışa vurumu ise futbol maçlarında..

***


Temsil Portekiz vatandaşı Luigi Figo bir vakitler Barselona forması giyiyormuş.. Real Madrid’e transfer olmuş..
Real forması ile sahaya çıktığı ilk maçta Barselona seyircisi sahaya kesilmiş domuz başı atmış..
Gerçi o seyircinin sahaya Vespa motosiklet atmışlığı bile var.. Nasıl becerdilerse..
O Vespa motosiklet şimdi takımın müzesinde duruyor..

DİLENCİ CADDESİ

Zaten kent ahalisi için Barselona’yı tutmak milli görev.. Seksenlik kadınların bile kombine bileti var..
Şehrin şah damarı demiştik bu cadde için.. Gerçekten de hayat burada dönüyor..
Limana kadar uzanan caddenin sağ tarafındaki sokaklara daldınız mı karşınıza eski Barselona çıkıyor..
Caddenin üzerinde ünlü çiçek sergileri var.. Ressamlar yolun sonunda kümelenmiş.. Yine yolun ortalarında bir mevkide, limana doğru sağ tarafta meşhur Barselona pazarı var ki seyirlik yerlerin başında geliyor..
Manavlar, balıkçılar, şekerlemeciler.. Herkesin kendi tezgâhı sanki bir ressamın tablosundan fırlamış gibi..
La Rambla caddesinde onlarca dilenci var.. Lakin burada dilencilik bir sanat haline gelmiş..
Öyle avuç açıp “Allah rızası için..” dilenen yok..
Her biri kendine bir şekil yapmış.. Kimi korsan kılığında, kimi yarı at yarı insan kılığında, kimi iyilik meleği, kimi kötülük meleği, kimi kovboy, kimi “meyve kadın” olmuş..
Şehir belediyesi belli ki bunları destekliyor ve La Rambla’ya hayat veren figürler olarak görüyor.. Yani dilenci kaçar, zabıta kovalar olayı yok..

***


Hemen hepsinin fotoğrafını çektim.. Cebimdeki bozuk paraları böyle tüketiyordum..
Para atmadan bir ikisinin fotoğrafını çekeyim dedim.. Bu durumda hemen eğilip yüzlerini gizliyor, sağ ellerinin orta parmağını yukarı dikerek hareket çekiyorlar..
Bir iki parmak yiyip, milleti kendimize güldürdükten sonra akıllandık.. Parayı peşin atmaya başladık..

KAZIKSIZ BALIK

Bahşişi alan dilenci fotoğrafını çekeni boş göndermiyor.. Gayet zarif bir reveransla selamladıktan sonra ona bir şey uzatıyor..
Ya renkli bir boncuk veya küçük bir şans yıldızı.. Yahut bir misket.. Her şey zarafet içinde..
Bizim hafta sonu eklerinden birinde yer bulurlarsa “Barselona Dilencileri” diye bir şey yapacağım.. Çektiğim fotoğrafları okurla paylaşacağım..
La Rambla’nın sonuna kadar yürüyüp limana ulaştım.. Dev bronz bir sütunun üzerindeki Christopher Columbus heykeli deryaya bakıyor..
Üç yüz metrelik ahşap köprü ile ulaşılan adanın üzerinde ise küçük barların bulunduğu bina var..

***


Akşam yemeği için Porte Olympic denilen marinaya gittim..
Belki yirmiden fazla balıkçı lokantası yan yana.. Çok şıklar ama İstanbul balıkçılarının havası yok.. Uskumru’ya barat, palamuta barata diyorlar.. Levrek de lubina..
Pazarda gördüm.. En pahalı balık dorado, yani çipura.. Tanesi altı euro..
Biz levrek söyledik kendimize, onlar bize “dorado” dedikleri ızgara çipura getirdiler..
Garsona “Bu lubina değil, dorado..” deyince garson da hayretler içinde baktı balığa..
Balık, spagetti, salata ve bir şişe şarapla birlikte 37 Euro hesap geldi..
Ucuz adisyonu görünce efendiliğim tuttu.. Hırsız gürsüz çıktım dışarı..
Sanata dair diyeceklerim var.. Onlar da yarına kaldı..

DİĞER YENİ YAZILAR